2023 yılının Onur Ödülü Prof. Dr. Mehmet Birkiye’nin

Bu hafta size bünyesinde çok çeşitli sanat dallarında festivallere yer veren, oldukça uzun soluklu, uluslararası ve kaliteli işlere ev sahipliği yapan İstanbul Kültür Sanat Vakfı’ndan (İKSV) ve 27. İstanbul Tiyatro Festivalinden bahsetmek isterim. 25 Ekim’de başlayacak festivale daha çok var gibi görünse de malum zaman çok hızlı akıyor. Program ilan edildi ve biletler satışa çıktı.

Festival, açılışını 25 Ekim’de Pina Bausch’un başyapıtı Café Müller ile yapacak. 20'nci yüzyılda devrimci bir yaklaşımla dansı yeniden tanımlayan ve dans tiyatrosunun yeni bir tür olarak kabul görmesini sağlayan Pina Bausch 2009 da aramızdan ayrılmıştı. Ancak onun başyapıtı Café Müller, sanatçının topluluğu olan Tanztheater Wuppertal’ın güncel kadrosuyla festival kapsamında ilk kez Türk izleyiciyle buluşacak. 1978 yılında başlayan bu efsanenin festivalde yer alacağının duyurusu yapıldığında ne yalan söyleyeyim çok heyecanlandım. Pina Bausch Türk tiyatro severlerle 1998’de 10. İstanbul Tiyatro Festivali’nde “Cam Temizleyicisi”, 2000 yılında “Masurca Fogo” ile buluştuktan sonra 2003 yılında bir İstanbul projesi olan “Nefes” eserini yaratmıştı. Uzun sözün kısası bu açılış eseriyle başlayacak festival hepimize coşku olsun.

Hemen programa geçtim sanmayın, bu hafta resmi sayfalarını kendime kaynak edinerek kurumsal kimliğine kavuşmuş bu sanat vakfını anlatmak istiyorum. Bıkmadan okumaya devam ederseniz yazımın son bölümünde oyunlar hakkında küçük bilgilendirmeler yapacağım. Ayrıca da festival programına tiyatro.iksv.org.tr adresinden ulaşmanız mümkün. Bilet satışları başladı ancak malum gerekçelerle bilet fiyatları her eseri seyretmemize olanak vermeyebilir. Gene de çok kaliteli seçkilerin içinden kararınızı vermeniz için fırsatınız olacaktır. Ayrıca İKSV ‘genç bilet’ uygulaması ile 10 TL gibi sembolik bir rakama, sınırlı sayıda koltuğu da öğrencilere açmakta.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı, kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum kuruluşu olarak İstanbul’da uluslararası sanat festivalleri düzenlemek amacıyla 1973 yılında kuruluyor. Kuruculuğunu Dr. Nejat F. Eczacıbaşı ile birlikte 17 iş insanı ve sanatsever destekliyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 50. Yıldönümüne denk gelen 1973’te ilk İstanbul Festivali klasik müzik alanında yapılıyor. Daha sonraki zamanlarda festival kapsamında diğer sanat dallarına da yer verilmeye başlanıyor.

Festivaller

Film gösterimleri, tiyatro, caz, bale performansları ve tarihi mekânlarda gerçekleştirilen sergiler ile kapsam giderek tüm sanat dallarını kapsayan hale dönüyor. 1983 yılında ayrı bir bölüm olarak düzenlenmeye başlayan Sinema Günleri 1989 yılında Uluslararası İstanbul Film Festivali adını alırken; 1987 yılı ise Uluslararası İstanbul Bienali’nin başlangıcı oluyor. Ve gene 1989’da bugün 27’ncisine geldiğimiz Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali başlamış oluyor. Bu yıl Türkiye Cumhuriyet’i 100’üncü, İKSV 50’nci yaşını kutluyor.

Diğer önemli festivallerin de başlangıç yıllarını not düşelim ki İKSV’nin yıllar içinde nasıl bir kurumsal yapıya dönmüş olduğunu anlamamız daha kolaylaşsın. 80 kişilik ana kadrosu var. Onlar tüm bu işlerin kalbindeler. Bu kilit kadro dışında da her sene etkinliklerin durumuna göre 110-130 dönemsel çalışanı ve sahada görevli 450 ile 750 arasında değişen, çoğunlukla gençlerden oluşan dev bir kadroya sahipler.

Sanata ve sanat icracılarına verilecek bütçesel desteğin ne kadar önemli olduğunun altını çizmekte yarar var. Devlet adeta ticari kurummuş gibi davrandığı tiyatrolardan aldığı yüksek vergileri kaldırsa bile tiyatroya dolaylı bir destek vermiş olacak. Ama ne var ki yüksek vergi ve fatura yükündeki tiyatrolar gerçekten kanlarının son damlasıyla iş yapmaya devam ediyorlar. Bu noktada iş insanlarının, sermaye sahiplerinin, büyük kurumların sanata vereceği her destek, sponsorluk, iş birlikleri, yapımcılık can suyu. Ancak tabi ki bu destekler pansuman olmaktan öteye geçmeli kurumsallaşmalı, devamlılık göstermeli ve gerçekçi bütçelere sahip olmalı.

İKSV 1994 yılında Uluslararası İstanbul Caz Festivali’ni başlatıyor ve aynı yıl Uluslararası İstanbul Festivali’nin adını Uluslararası İstanbul Müzik Festivali olarak değiştiriyor. Daha sonraları 2012 yılında ilki gerçekleştirilen İstanbul Tasarım Bienali de etkinlikler arasına katılıyor. 30’uncu yıllarında farklı projelerle etkinlikleri tüm yıla yayma kararı Filmekimi’nin miladı oluyor ve bu etkinlik 20 yıldır devam ediyor. Lale kart uygulaması da gene 30’uncu yılın fikri. Birazdan bu karta daha detaylı değinmek isterim. Ayrıca İKSV İstanbul sınırlarını aşıp Avrupa’nın belli başlı kentlerinde de festivaller düzenliyor. Bu arada 2007’den bu yana Venedik Bienali Uluslararası Sanat Sergisi’ndeki Türkiye Pavyonu’nun organizasyonu da İKSV’de. Tarihlere boğuldunuz ama bir kere başlayınca hepsini yazmak gerekiyor diye 2011 yılında Nejat Eczacıbaşı Binası adını alan binalarının giriş ve birinci katında yer alan Salon ile çeşitli sanatsal ve kültürel etkinliklere uzun yıllardır ev sahipliği de yaptıklarını ekleyip başka bir konuya geçiyorum.

Lale kart

Siyah, beyaz, kırmızı ve kırmızı lale (tek) olmak üzere dört tip Lale Kart uygulamaları var. Bu kartın ortaya çıkmasının hikayesi 30’uncu yılına özel ‘İstanbul Dostları’ denen bir üyelik programı ile oluyor. Peki günümüzde yaklaşık 3500 üyeye ulaşan bu uygulama ne işe yarıyor? Sanatseverler, Lale Kart üyelikleriyle hem İKSV’ye destek oluyor hem de vakfın düzenlediği etkinliklerde öncelik, ayrıcalık ve indirimlerden yararlanıyorlar. Kart üyeliklerinden sağlanan destekle klasik ve güncel müzik, sinema, tiyatro, güncel sanat, tasarım gibi alanlarda uluslararası festivaller, bienaller ve yıla yayılan etkinlikler düzenleniyor. Her yıl Türkiye’den ve yurtdışından yüzlerce sanatçıyı, yüz binlerce izleyiciyle buluşması sağlanıyor. Yurtiçi ve yurtdışında eğitim, araştırma ve misafir sanatçı programları yürütülürken, teşvik ödülleri, eser siparişleri, prodüksiyon destekleriyle sanatçıları, müzisyenleri, tasarımcıları destekliyor, kültür birikiminin zenginleştirilmesi için çalışıyorlar. Elbette bu kadar büyük bütçeli işler için kart üyeliği denizde damla. Unutmadan bir de Askıda Lale Kart uygulaması var. Bu da dileyen herkesin askıya bir Lale Kart bırakabileceği bir proje; özellikle üniversite öğrencilerine 2012’den beri yemek, kıyafet, tiyatro ve konser bileti, kitap, yurtdışı stajı gibi ürün ve hizmetlerin ücretsiz sunulmasını sağlayan sosyal girişim. Bizi askıda faturaya, ekmeğe mahkûm eden bu ekonomide askıdaki kart en masum olanı sanki.

Ödüller ve yarışmalar

İKSV yarışmalar ve ödüllerle de başka bir hoş dokunuş daha yapıyor sanatçılara. İstanbul Film Festivali yarışmalarında seçici kurulun belirlediği yerli ve uluslararası filmlere pek çok farklı kategoride verilen Altın Lale Ödülleri başta olmak üzere toplam 21 ödülle sinemaya değer katarken, ortak yapım ve film geliştirme platformu Köprüde Buluşmalar kapsamında verdiği ödüllerle de yeni film projelerinin gerçekleşmesi ve tanıtımı için zemin hazırlıyor. Vakıf 2012’de başlattığı Aydın Gün Teşvik Ödülü ile de her yıl klasik müzik alanında çalışan bir gencin kariyerine katkı sunuyor. Talat Sait Halman Çeviri Ödülü ise edebi eserleri Türkçeye nitelikli bir şekilde kazandıran çevirmenlere veriliyor. Üç yılda bir dünyaca ünlü soprano Leyla Gencer’in anısına gerçekleştirilen Leyle Gencer Şan Yarışması da gene İKSV’nin çatısı altında yapılıyor. İstanbul Müzik, Film ve Caz Festivallerinde her yıl takdim edilen Yaşam Boyu Başarı Ödülü’yle kültür ve sanata eşsiz katkılar sağlamış usta sanatçılara hürmetini ifade eden İKSV; İstanbul Film, Müzik ve Tiyatro Festivallerinde sunduğu Onur Ödülleriyle de kültür ve sanata yön veren isimleri onurlandırıyor.

2023 yılının Onur Ödülü Prof. Dr. Mehmet Birkiye’nin

27. İstanbul Tiyatro Festivali’nin Onur Ödülü, tiyatro oyuncusu ve yönetmen, akademisyen Prof. Dr. Mehmet Birkiye’ye takdim edildi. 4 Eylül’de gerçekleşen törende bu önemli ödülün sahibi Prof. Dr. Mehmet Birkiye yaptığı konuşmasında, “1997’den bu yana bu ödülün verildiği ustalara bakınca yüreğimi saran tebessümü saklamam mümkün değil. Özellikle de 1997’de bu ödülü alan hocam Yıldız Kenter’i düşündükçe… İstanbul Tiyatro Festivali’nin açtığı o kapıdan giren birçok yönetmeni, tiyatroyu takip ediyorum. Bir tiyatrocu olarak müteşekkirim. Ancak festivalin nasıl tarif edeceğimi bilemediğim bir özelliği daha var. Bizi Dionysos’un ateşine bağlayan ritmi. Genç yaşlı binlerce tiyatro severle bu ritmin paydasında buluşmak heyecan verici…" dedi. Bu ödülün daha önce sunulduğu isimler arasında Yıldız Kenter, Pina Bausch, Theodoros Terzopoulos, Peter Brook, Genco Erkal, Şahika Tekand, Robert Wilson, Tadashi Suzuki, Zeliha Berksoy, Işıl Kasapoğlu, Dikmen Gürün, Haldun Dormen ve daha çok sayıda tiyatronun çok kıymetlileri var. Prof. Dr. Mehmet Birkiye tiyatro yaşamının önemli bir kısmında Kenter Tiyatrosu’nda oyuncu, asistan, yönetmen yardımcısı, yönetmen olarak çalışmış; ödenekli ve özel çok sayıda tiyatroda yönetmenlik yapmış; 2002 yılında profesör olmuştur. Beykent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde “Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi” bölümünü 2000-2003 yıllarında kurduktan sonra, 2008 yılında halen bölüm başkanlığını sürdürdüğü İstanbul Aydın Üniversitesi ‘‘Drama ve Oyunculuk Bölümü’’nü kurmuştur. Çok sayıda tiyatro insanının yetişmesinde lisans ve lisansüstü düzeyde eğitim veren Birkiye birçok tiyatro ödülünün de sahibi. Hatırlarsanız geçmiş haftalarda epey detaylı anlattığım 2023 Haziran’ında Budapeşte’de düzenlenen Tiyatro Olimpiyatları’na, İmre Madach Projesi çerçevesinde, İstanbul Aydın Üniversitesi Drama ve Oyunculuk Bölümü’nün seçilip büyük başarıyla ülkemizi temsil ettiği projenin de yönetmenliğini gene Prof. Dr. Mehmet Birkiye yapmıştı.

Bu sene festival tiyatro yönetmeni Işıl Kasapoğlu küratörlüğünde düzenleniyor. Yurt içi ve yurt dışından 20 tiyatro, performans ve dans gösterisine ev sahipliği yapacak olan tiyatro festivalinde çoğu prömiyerini festivalde yapacak Türkiye'den 11, Almanya, İngiltere, Danimarka, Fransa, Gürcistan, İrlanda, İsrail ve Yunanistan'dan 9 yapım izleyiciyle buluşacak.

Gösteriler bir ay boyunca Kadıköy Belediyesi Alan Kadıköy, Atlas 1948 Sineması, Büyük Zarifi Apartmanı, Caddebostan Kültür Merkezi, DasDas, Fişekhane, Galatasaray Lisesi, Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi, Hope Alkazar, İş Kuleleri Salonu, Metro Han, Notre Dame de Sion Fransız Lisesi, Saint Benoit Fransız Lisesi, Süreyya Operası ve Zorlu PSM olmak üzere 15 farklı mekânda gerçekleşecek.

Festival programı

Yazının bitmek bilmezliğinde kaybolmamış ya da sıkılmamışlarla İstanbul Tiyatro Festivali programına gelin kısaca göz atalım. Konusunu kadın hikayelerinden alan ve/veya yazarı, yönetmeni, oyuncusu kadın olan oyunlardan bir seçki, “Bu İşte Bir Kadın Var” başlığı altında izleyicilere sunuluyor. Bu başlıktaki üç oyun Kız Kardeşler, Flu Lysistrata ve Sen Hamlet Değilsin.

Kuklacılık, nesne tiyatrosu ve canlı yayın sinemanın yaratıcı bir bileşimi olan kukla sineması, Itim Ensemble’ın artistik direktörü Zvi Sahar’ın geliştirdiği özgün bir tür. Büyük Patlama günümüz meselelerine yaratıcı ve eğlenceli bir yorum getiriyor.

Festivale ilk kez konuk olacak Sokhumi Devlet Tiyatrosu, Tennessee Williams’ın en şiirsel oyunlarından Geçen Yaz Birdenbire’yi Amerikalı yönetmen Jason Hale’in rejisiyle Gürcistan’da gerçekleştireceği prömiyerinin hemen ardından festivalde sahneliyor.

İstiklal Caddesi’nin tarihinin tanığı olan mekanlarda geçmiş ile günümüz arasındaki bağları sorgulayan ve anlamlandıran oyunlar var bu yıl festivalde. Büyük Zarifi Apartmanı, tarihi gerçeklerden yola çıkan kurmaca hikayelerin sahnesine dönüşüyor, mekâna özgü yaratılan bir proje ilgi çekici olacaktır.

Firuze Engin’in yazıp Güray Dinçol’un yönettiği, Anadolu’nun gelenek ve masallarından ilham alarak kurgulanan ve anlatı tiyatrosu ile interaktif enstalasyonu birleştiren Çirkin, gerçeküstü bir ihanet hikayesi.

Yazar-çevirmen-dramaturg Ferdi Çetin ile yönetmen-oyuncu Kayhan Berkin’i ilk kez bir araya getiren Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı, festivalin en uzun isimli oyunu.

Ödüllü senarist ve oyuncu Ercan Kesal’ın yazıp oynadığı, Berfin Zenderlioğlu’nun yönettiği Ayazmanın Yılanı’nda bozkırın ortasına doğmuş bir esnaf çocuğunun, aklı karışık bir ergenin, mecburi hizmette yaşlanmış bir hekimin gözünden bir Anadolu masalı anlatıyor.

Mask tiyatrosunun dünya çapında yeniden keşfinin öncüsü kabul edilen Berlin merkezli Familie Flöz, duygu ve mizahı harmanladığı Düğün ile festivalde. Sözsüz oyun, bireysel mutluluk arayışı hakkında trajikomik bir öykü anlatırken ardında sınıf çatışmasından ekolojik meselelere uzanan bir toplumsal eleştiri barındırıyor.

Festivalin Adana’dan konuğu Birileri | Velda, Kerim, İpek bizi aidiyet kavramı üzerine yeniden düşünmeye davet ediyor.

Türkiye’de indie müziğin temsilcilerinden Peyk’in imza attığı ilk müzikali Hamiyet’i festivalde. Müzikal İstanbul’un dışındaki bir işçi mahallesinde kocası ve iki kızıyla sakin bir hayat süren Hamiyet’in 1980 darbesiyle altüst olan hayatını anlatıyor.

Koreograf Hofesh Shechter Çifte Cinayet ile festivalde. Topluluğunun eşsiz dansçıları ve kendisinin bestelediği müzikleriyle yer alıyor.

Tansu Biçer, Tülin Özen, Fatih Sevdi gibi usta isimlerin başını çektiği oyuncu kadrosuyla Bahçe Galata’nın sahneye koyduğu Terörizm, birbirini ötekileştiren, toplumsal olaylara duyarsızlaştığı ölçüde kendi başına gelenlere hassaslaşan günümüz insanı üzerine karanlık bir komedi.

Festivalin Yunanistan’dan bu yılki konuğu, Atina Epidaurus Festivali’nin 2021’de en beğenilen yapımlarından Baklava Cumhuriyeti. Anestis Azas’ın tasarlayıp yönettiği, eleştirmenlerin yeni nesil Yunan tiyatrosunun yol göstericisi olarak betimledikleri teatral sözde-belgeselde Cem Yiğit Üzümoğlu da yer alıyor.

Beş dansçı ile üç uzun siyah bankın başrolünde olduğu Bankta, insan ilişkileri ve insanın hayattaki yerini bulabilmesine dair çok katmanlı bir öykü. Danimarka’nın önde gelen dans topluluklarından biri olan Uppercut Dans Tiyatrosu ilk kez festival kapsamında Türkiye’de.

Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü desteğiyle üretilen, Semih Ali Aksoy’un yazıp yönettiği, festivalin deprem bölgesinden konuğu Kabuk, bir türlü uyku tutmayan üç kardeşin bir deniz kabuğunun peşinde birbirleriyle, denizle ve uykuyla mücadelesini anlatıyor.

New Yorklu sanatçı Truscott’un mizahi feminist söylemleri ile İrlanda’nın en gözüpek ve özgün topluluklarından biri kabul edilen Brokentalkers’ın sahnelemesini birleştiren; metin, müzik ve hareket tiyatrosunu kullanarak izleyicileri her anında tetikte tutan Ustalık Sınıfı festival kapsamında izleyicilerle buluşacak.

Ve festivalin kapanışı İstanbul Mon Amour | Beyoğlu ile olacak. Seyircisini Beyoğlu’nun sokaklarında yürütecek bu proje Işıl Kasapoğlu’nun yaklaşık 30 yıl önce Orhan Veli Kanık’ın İstanbul’u Dinliyorum şiirinden esinlenilmiş ve ilk kez geçen yıl festivalde hayata geçirilmişti. İstanbul Mon Amour bu yıl Ahmet Sami Özbudak’ın araştırmaları, hayalleri ve çeşitli sanatçılarla yaratıcı iş birlikleri neticesinde kurguladığı, tiyatronun büyüsüyle sarmalanmış bir Beyoğlu’na götürüyor izleyiciyi. Bu yolculukta, üç Fransız lisesi, salonları, sınıfları ve koridorlarıyla birer sahneye dönüşüyor. Meral Çetinkaya, Deniz Türkali, Bülent Emin Yarar, Okan Bayülgen, Çiçek Dilligil gibi ustaların yanı sıra Ayfer Dönmez, Canan Atalay, Fehmi Karaarslan, Ahhan Şener gibi genç kuşağın başarılı temsilcileri, gerçek hikayelerden esinlenerek yazılan kısa oyunlarda kurgulanmış sahnelerde olacaklar.

Eczacıbaşı’nın baş mimarı olduğu İKSV 27. İstanbul Tiyatro Festivali’nin eş sponsorları enerji sektöründen Aygaz, Enteg, Opet, Tüpraş. Tüm emeği geçenlere teşekkür ediyor ve biz tiyatro severlere şahane bir festival diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytun Aktan Arşivi