İsmail Saymaz
Ötekileştirmediğiniz Alevi kaldı mı!
İYİ Parti Ankara Milletvekili Halil İbrahim Oral, katıldığı bir Youtube kanalında, CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun Alevi kimliğini cumhurbaşkanı adaylığı bakımından "Müslümanlar tarafından bir endişe, oy verilmemesi gereken bir saik ve bir problem" diye nitelemesi ayrımcılığın açık itirafıydı. Fakat bu itiraf Millet İttifakı'nın gebe olduğu siyasal krize erken doğum yaptırdı.
Pazartesi günü bu köşede yazmıştım.
İYİ Parti'nin bir ağır topu AK Parti ve MHP'den katılımlarla genişleyen parti tabanının Kılıçdaroğlu'na soğuk baktığını savunurken, öne sürülen iki gerekçeden biri olarak Aleviliğin gösterildiğini üzülerek belirtmiş, "Bu konudan ayrıştırmak kabul edilebilir değil" demişti. Yazımın mürekkebi kurumadan Oral'ın açıklamaları patladı.
Oral, muhafazakarların Alevilere yönelik bildik ezberini tekrar ediyor.
Bu bakışa göre Alevilik, inanç bile değil, sapkın bir düşüncedir. Nüfus olarak azınlık, politik bakımdan solun tabanıdır. Türkiye Sünni Türk ve Kürt çoğunluktan oluştuğuna göre cumhurbaşkanı adayı hakim mezhepten seçilmelidir. Kılıçdaroğlu, sırf bu yüzden, yani mezhebinden ötürü aday olmamalı, hatta bu hakkından vazgeçmelidir.
Aleviliği dezavantaj gören ayrımcı bu bakış, yalnızca İYİ Partili Oral'da, altılı masada değil, kimi CHP'lilerde bile taraftar buluyor. Fakat nefretin pervasızca beyanı şeklinde değil, Oral gibi "Türkiye'nin yüzde 65-70'i muhafazakar profil çiziyorsa ona hitap edebilen bir insan tipi" diye utangaçça ifade ediliyor. Yani, seyreltilmiş ayrımcılık sosyolojik saptama kılığına büründürülüyor.
Bütün bunlara rağmen hayra vesile oldu.
Akşener'den geleceğe müdahale
İyi Parti lideri Meral Akşener, dün Sakarya'daki meydan konuşmasında Kılıçdaroğlu ve Alevilerden özür diledi. "Alevilik üzerinden yapılan her türlü tarifi şiddetle reddediyorum" dedi. Gereği yapıldı ve Oral, Disiplin'e sevk edildi.
Akşener, Millet İttifakı ve altılı masanın değil, hiç kuşku yok ki ülkenin geleceğini de kurtaran bir müdahalede bulundu. Güney Afrika'daki 'apartheid' rejimini hiç aratmayacak ölçüde kurumsal ayrımcılığa uğrayan Alevilerden özür dileyerek, eşit yurttaş olduklarını ve 'öz yurdunda garip, öz vatanında parya' olmadıklarını hissettirdi.
Akşener, Türk sağını ayrımcı karakteriyle yüzleştirirken, hücre hücre işlemiş Alevilik nefretini siyaseten tedavülden kaldırdı. Bir parti lideri olarak çıktığı kürsüden Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına seslenen bir devlet büyüğü olarak indi.
Bu özrünü Sakarya gibi, sınırlı sayıda Alevinin yaşadığı, çok muhafazakar bir şehrin meydanında yapması ve etrafını saran kalabalığın alkışlarla karşılık vermesi Türkiye'den ümit kesilmeyeceğinin kanıtıydı adeta.
Erdoğan'ın Alevi kampanyası
Cumhurbaşkanı Erdoğan, o esnada İzmir'de partisinin Danışma Meclisi toplantısında, seçimin Haziran 2023'te gerçekleştirileceğini, Cumhur İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı olacağını kaydettikten sonra Kılıçdaroğlu'a "Aday ol" diye seslendi.
Aleviliği anmadan, mezhep sözcüğünü geçirmeden şunları söyledi:
"Kökeninden, meşrebinden, kimliğinden dolayı birileri sana aba altından sopa gösteriyorsa onun da çaresi var. AK Parti Türkiyesi ayrımcılığa son vermiş, herkesin eşit vatandaşlığını garanti altına almıştır. Bu ülkede kimsenin ötekileştirilmesine izin vermeyiz. Her mazlumun, mağdurun yanında olduğumuz gibi senin de yanında dimdik dururuz."
Erdoğan, miting meydanında anmaktan haz duyduğu Alevilik bahsinin İYİ Partili Oral tarafından açılmasını memnuniyetle karşılamış görünüyor. Kılıçdaroğlu'nun korurmuş gibi yaparken, aslında CHP liderinin farklı bir "köken, meşrep ve kimlik" sahibi olduğunu tekrar hatırlatıyor. Ki Erdoğan'ın, Kılıçdaroğlu'nun adaylığını açıklaması halinde tüm kampanyayı mezhep çatışması üzerine kuracağını ve o günler için sabırsızlandığını anlıyor ve biliyoruz.
İlk kez yapmadı.
Son kez de olmayacak.
Hatırlayın.
2011 yılındaki yedi ayrı mitinginde "Biliyorsunuz, Kılıçdaroğlu Alevi" diye konuştu.
Bu cümleyi her kurduğunda meydandan "Yuh" sesleri yükseldi.
Mitinglerin yapıldığı iller arasında Alevilere yönelik kıyımların yaşandığı Kahramanmaraş ve Malatya da vardı.
Erdoğan, 2014'te İzmir'de bir konuşmasında ise şunları söyledi:
"Kılıçdaroğlu, sen Alevi olabilirsin. Sana saygı duyarım. Bundan çekinme, korkma. Bunu rahat rahat söyle. Ben de Sünniyim, ben de bunu rahat rahat söylüyorum. Bundan çekinmeye gerek yok. Onun için milleti aldatmaya da gerek yok."
Erdoğan şimdi "Kimsenin ötekileştirilmesine izin vermeyiz" diyor.
İnsan gülümsemeden edemiyor.
Çünkü Erdoğan'ın iktidarında, ötekileştirilmemiş tek bir Alevi bile kalmadı.
AK Parti'nin nefret sabıkası
Erdoğan ile dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin arasında geçen, İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Abuzer Kara'nın mezhebinden ötürü fişlediği ünlü konuşma, 17-25 Aralık tapelerine bile girdi.
Kara, sürgün gönderildiği Ordu'da kalp krizinden öldü.
Yarbay Ali Tatar'ı hatırlıyorsunuz değil mi?
Doğru ya, asla unutmadınız ki.
Yurtsever Alevi subaylar PKK'lı, uyuşturucu satıcısı ve kadın tedarikçisi ilan edilerek, ya kumpas davalarında tutuklandı ya da onur intiharına sürüklendi.
Albay Cengiz Köylü, 'Karargahevleri' adlı sözde Alevi cuntasının lideri olmaktan dört yıl yattı. Köylü, mezhep hanesinin yazdığı nüfus defterini getirterek, mahkeme huzurunda Sunni olduğunu ispat etmek zorunda bırakıldı.
Hiç mi utanmadınız?
Hiç mi ruhunuzda sancı hissetmediniz?
Eski Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner, FETÖ'ye soruşturma açtığı için tutuklandığı gün Aleviliği 'katalog suçlar' arasında sayılırken, söyleyin, vicdanınız neredeydi?
Sayın Cumhurbaşkanı, o ki ayrımcılığa son vermiş bir iktidarsınız...
AK Parti'nin bugün 286 milletvekili var.
Neden biri Alevi değil?
Neden 20 yıldır kabinelerinizde, Ahmet Davutoğlu'nun 2015 yazında kurduğu seçim hükümetindeki HDP'li Müslüm Doğan hariç, hiç Alevi bakan olmadı?
Ötekileştirmeye son verdiyseniz neden Alevi vali atamıyorsunuz?
Neden Alevi emniyet müdürleri kimliğini saklıyor?
Mazlumun yanındaysanız, Kılıçdaroğlu'ndan değil, Avrupa insan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen ibadet yeri saymadığınız, "Cümbüş evi" diye alay ettiğiniz cemevlerinden başlayın. Cemevlerini ibadet yeri, dedeleri din adamı olarak tanıyın. İbadet yerinin faturalarını karşılayın. Zorunlu din eğitiminden vazgeçin.
Seçilebilir mi?
Kılıçdaroğlu Alevi kökenden geldiği için, sırf bu yüzden oy vermeyecek bağnazlıkta olan seçmen yok mu?
Elbette var.
Ancak bu kesim, Türkiye'deki Sünni Türk-Kürt çoğunluğu değil, AK Parti'ye ve daha radikal sağ partilere oy veren bir azınlığı oluşturuyor. CHP, her seçimde Alevi nüfusun kat be kat üzerinde oy alıyor. Kılıçdaroğlu'na 2009'da İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı adayıyken verilen yüzde 36'lık oy yalnızca Alevilere mi aitti?
İki büyükşehiri, İstanbul'da yedi ilçeyi Alevi başkanlar yönetiyor.
Kaldı ki Kılıçdaroğlu'na Alevi olduğu için oy vermeyen bağnazlar Akşener'e de kadın diye "Hayır" der.
Kılıçdaroğlu, dürüstlüğü, devlet tecrübesi ve siyasi yetenekleri, CHP'yi dönüştürmesi ve muhafazakarlara açma becerisi, ödünsüz demokratlığı, Millet İttifakı ve altılı masadaki kurucu rolü itibariyle cumhurbaşkanlığını en çok hak eden lider.
Diğer taraftan, Erdoğan ve Bahçeli, cumhurbaşkanı adaylığını ilan etmesi için Kılıçdaroğlu'na baskı yapıyor.
Herhalde kolay bir galibiyet olacağına inanıyorlar.
Mezhepçilik tuzağını bozan Millet İttifakı, hayati bir dönemece giriyor.
Yanıt verilmesi gereken, "Alevi başkan adayı olur mu?" değil, "Seçilebilir mi?" sorusudur.
Birincisi nefretin sonucu...
İkincisi demokrasinin gereğidir.
Göktaş'ın Türkiye'de olduğu düşünülüyor
Necip Hablemitoğlu'nun öldürülmesine ilişkin soruşturmada, adı MİT Başkanlığı için anılan emekli Albay Mustafa Levent Göktaş'ın da aralarında olduğu dokuz şüpheli hakkında gözaltı kararı verildi. Beşi yakalanırken, Göktaş ise Bodrum'daki konutunda bulunamadı. Hablemitoğlu Ailesi'nin avukatı Ersan Barkın, "Savcılık Türkiye'de olduğunu düşünüyor" dedi.
Barkın'ın verdiği bilgiye göre soruşturma kapsamında Göktaş'ın, cinayeti gerçekleştirdiği iddia edilen Tarkan Mumcuoğlu ve Nuri Gökhan Bozkır ile bağlantılı olduğu ileri sürülüyor. Göktaş'ın FETÖ'den ceza alan eski MİT'çi Enver Altaylı ile irtibatının olduğu iddia ediliyor. Altaylı ile Fetullah Gülen'in halifeleri arasında sayılan Mustafa Özcan'ın cinayet öncesi Ankara'da Hablemitoğlu ile görüştüğü ifade ediliyor. Cinayetin nedenlerinden biri olarak, Hablemitoğlu'nun adının MİT Başkanlığına geçmesi ve FETÖ hakkında yazdıkları gösteriliyor.
Barkın, "Düğüm burada" diyor.