Murat Yetkin yazdı... Erdoğan, Suudi Prense “One minute!” diyememiş
Hürriyet’ten Vahap Munyar’ın haberini okuyunca inanamadım, bir daha okudum. Sonra bir kaç yandaş haber sitesine de başvurdum; hani Beştepe kontrolü olmadan bir şey kaçmış olabilir mi diye. Hayır, doğruymuş.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Arjantin’deki G20 Zirvesi sonrasında geziye çağırdığı gazetecilere yaptığı konuşmada Hürriyet’e göre şunları söylemiş:
• “Kaşıkçı cinayeti üzerinde, yuvarlak masada ciddi manada durulmadı. Biz de bunu basın toplantısında gündeme getirelim istedik. Ancak liderler zirvesinde Kanada Başbakanı Trudeau bunun üzerinde durdu, az da olsa durdu. Fakat Muhammed Bin Selman verdiği cevapta “Suç sabit olmadıkça kimse suçlanamaz gibi bir ifade kullandı”. Ne yazık ki biz de fırsatı yakalayamadık çünkü başkan akabinde Macron’a söz verip ondan sonra oturuma geçmemiz lazım dedi. Bizler de konuşsaydık ben orada bütün bu delillerin neler olduğu konusu üzerinde ayrıca duracaktım."
Örneğin “Türkiye’nin Gündemi” internet sitesine göreyse, ifade şöyle:
• “Üzülerek söylüyorum, maalesef gündeme girmediğini söylemek her halde haddi tecavüz değildir. Sadece liderler Zirvesinde bu konuyu Kanada Başbakanı Trudeau açtı ve Veliaht Prensin buna inanamadığım bir cevabı oldu. Az önce onu zaten söyledim. Tabii bunu tamamlamak bize düşerdi. Fakat Sayın Başkan, “Öğlen ikinci oturumu başlatacağız” deyince, orada konuşmaya giremedik.”
Konumuz resmi onaya sunulup ayıklanmış metinlerde dahi gönüllü temizlik yapma gayreti değil, medyanın altın çağını kimseye anlatmaya gerek yok artık.
Konumuz Erdoğan’ın dünyanın dikkatini haklı olarak Cemal Kaşıkçı cinayetine çektikten sonra, ayağına gelen fırsatı kullanamamış olması. Ayağına gelen fırsat, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman ile diğer dünya liderlerinin huzurunda karşı karşıya gelmiş olmasıdır.
Kendi ifadelerinden öyle anlaşılıyor ki, liderler zirvesinin ilk toplantısının sonuna, artık öğle yemeği saatine gelinmiş olmasına karşın, Erdoğan Kaşıkçı cinayetini konusunu gündeme getirip cinayetin emrini vermekle suçladığı Suudi Prens’ten hesabını sormamış. Bu işi yapan, belki dünyanın vicdanı olduğu iddiasıyla övünmek yerine, dünyanın vicdanı adına sesini çıkaran Kanada Başkanı Justin Trudeau olmuş. Tam o sırada “Konuyu açmak bize düşer” dememiş olan Erdoğan, “Tamamlamak bize düşer” diyerek söze girecekken, oturum başkanı sözü Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a vermiş.
Erdoğan “One minute!” deyip söze girememiş.
Hatırladınız değil mi? Tarih 29 Ocak 2009 yer, Dünya Ekonomik Forumu toplantılarının yapıldığı İsviçre’nin Davos kasabasıydı. Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e cevap verecekken sözü başkasına vermek isteyen oturum yöneticisi gazeteci David Ignatius’u “One Minute!”, yani “Bir dakika!” diye bağırarak susturmuştu. Sonra parmağını sallayarak İsrail Cumhurbaşkanına “Öldürmeye gelince” diye çıkışmıştı, “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz!”
Sonrası malum. Gazze’den Musul’a, Kahire’den Bağdat’a kadar Arap halkının –en azından bir bölümünün- çocuklarına “Tayyip” ismi verdiği bir dönem başlamıştı.
Nereden, nereye geldik, değil mi?
Şimdi tabloya yeniden bakalım:
Suudi Veliaht Prens ve ekibinin petrol şımarığı Vahabi saldırganlığı sonucu, İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda 2 Ekim’de öldürülen Cemal Kaşıkçı vakası, Hakan Fidan yönetimindeki MİT ve Mevlüt Çavuşoğlu yönetimindeki Dışişleri tarafından oldukça başarılı ele alındı. Belki İkinci Dünya Savaşı yıllarından, biraz da PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yakalanışından bu yana devletin güvenlik bürokrasisinin bu kadar başarılı bir ortak çalışma yürüttüğüne rastlanmamıştı.
Yani devlet kademeleri üzerine düşeni yaptı.
Kaşıkçı cinayetinin ses kayıtlarının elde olduğu, MİT’in kaynaklarının açığa çıkması pahasına açıklandı, Amerikan İstihbaratı CIA ve İngiliz İstihbaratı MI6’nın devreye girmesi sağlandı. CIA Başkanı Gina Haspel’in gelip bilgi sahibi olmasından sonra Trump’ın İsrail lobisinin sözcüsü gibi davranan Orta Doğu Temsilcisi damadı Jared Kushner’in Muhammed bin Salman’a açık desteğine rağmen, Amerikan basınına olaydan Prensi sorumlu tutan bilgileri sızdırmasına dahi tanık olduk.
Tam zamanı, tam yeri değil miydi?
Yani orada, ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ve diğer en gelişmiş ekonomilerin liderleri oradayken Kaşıkçı cinayeti konusunu açıp, cinayeti azmettirmekle suçlanan Suudi Prens’ten hesap sormanın tam yeri ve zamanı değil miydi?
Kendisinin de söylediği gibi bu iş Cumhurbaşkanı Erdoğan’a düşmez miydi?
Haydi, bir an basireti bağlandı, her insanın başına gelir, dünyanın vicdanının sesi olma işinde Kanada başbakanı Trudeau ön aldı diyelim. Erdoğan, “Ortada kanıt yok” pişkinliğine vuran Prens’e hak ettiği yanıtı vermek için toplantıya öğle arası ilan eden oturum başkanına “One minute!” deyip, Prens’e parmağını uzatamaz, hesap soramaz, kendi ifadesiyle konuyu “tamamlayamaz” mıydı? “Tamamlasa”, yani eksik bırakmasa, bugün dünya bu konuyu konuşuyor olmaz mıydı?
Ama öyle olmamış, yine “Türkün Türk’e propagandası” kabilinden, basın toplantısına kalmış konu.
Peki, neden 2009’da İsrail Cumhurbaşkanına “One Minute!” çeken Erdoğan, 2018’de Suudi Veliaht Prensine çekme fırsatını kaçırmış?
Bilemiyoruz. “Basınla buluşmasında” soran bir gazeteci olmamış.
Soracak olanın orada ne işi var diye sormayın lütfen. Bakın ben bu yazıyı çok değil birkaç ay önce Hürriyet’in internet sitesinde de yazabilirdim, yazabiliyordum yazılarıma son verilmeden önce ve henüz Hürriyet, Demirören Grubuna satılmış değildi. Kimse kimseyi kandırmasın lütfen.