Kılıçdaroğlu'ndan çok önemli İş Bankası açıklaması
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Oxford Union'da bir konuşma yapmak üzere İngiltere'ye geldi. Oxford'a gitmeden önce İngiltere'nin Avrupa ve Amerika İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Alan Duncan ve İşçi Parti'nin gölge dışişleri bakanının da dahil olduğu siyasetçilerle bir araya geldi. Kılıçdaroğlu ile Oxford'a gitmeden önce Londra'da bir araya geldik.
Cemal Kaşıkçı konusunda hükümetin tutumunu ve bugüne kadar yapılan araştırmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kaşıkçı olayının Türkiye'de gerçekleşmiş olması, yani bir cinayet olayının bir konsoloslukta gerçekleşmiş olması başlı başına ciddi bir olay. Olayın üzerine gitmek ve bu olayı aydınlatmak Türkiye'nin temel görevlerinden birisi olmak zorunda. Çünkü Türkiye'nin itibarı söz konusu. Bir ülke eğer kendi ülkesinde bulunan bir konsoloslukta bir cinayet işleniyorsa o cinayeti aydınlatmak zorundadır. Fakat geldiğimiz noktada bu konuda ciddi adımların atılmadığını görüyoruz.
Biz CHP olarak olayın, TBMM'de bir İstihbarat ve Güvenlik Komisyonu var, orada görüşülmesini istiyoruz, isteyeceğiz önümüzdeki günlerde.
Aynı zamanda parlamentoda bir araştırma komisyonu kurulmasını talep edeceğiz.
Eğer bu da gerçeklemezse parlamentoda bir kapalı oturum yapılmasını ve Türkiye'nin bu ayıptan bir şekilde kurtulması gerektiğini söyleyeceğiz.
Hükümetin buradaki performansını başarılı bulanlar da oldu, konunun bütün dünyanın gündemine gelmesi vesilesiyle. Siz bazı eleştiriler sıraladınız az önce, peki şu an CHP iktidarda olsa nasıl adımlar atardı?
Kesinlikle böyle bir cinayete izin vermezdik, cinayeti işleyenleri eğer Türkiye'delerse, Türkiye'nin bundan haberi varsa kesinlikle önlemek için her türlü çaba gösterilirdi. Aynı zamanda konsolosun yurt dışına çıkışına, gidişine izin verilmezdi.
Aynı zamanda konsolosun yurt dışına çıkışına, gidişine izin verilmezdi. Viyana Sözleşmesi'ne göre zaten bu tür olaylarda konsolosun dokunulmazlığı yok. Eğer konsolosu siz alıp yurt dışına gönderiyorsanız, yurt dışına rahatlıkla çıkıyorsa orada bir sorun var demektir.
Erdoğan'ın danışmanı İlnur Çevik, ki kendisi eski bir gazetecidir, yaptığı açıklamada Suudi Konsolosluğu'nda gerçekleşen olayla ilgili olarak "Olayı fazla eşelemeden" yani fazla soruşturmadan, fazla boyutlarına bakmadan, boyutlarını bir şekilde değerlendirmeden Kral'ı üzmeyecek önlemler alınacağını söylüyor.
Bu tablo ortadayken ve bu tabloyu iktidara yakın gazeteler kamuoyuna bilgi olarak sunarken, siz konsolosun elini kolunu sallayarak yurt dışına gitmesine, çıkmasına izin veriyorsanız bu başlı başına vahim bir olaydır.
Ne demek "olayı eşelemeden", olayı eşelemeden ne yapacaksınız? Yani olayın üstünü kapatmaya çalışıyoruz demektir bu. Olayın üstünü kapatmak Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası itibarını sıfırlar.
Gündemdeki bir diğer konu da İş Bankası'ndaki CHP hisseleri. Sürekli açıklamalar geliyor, tartışılıyor. Partinizden de bu hisselere el konulursa direniriz diye bir açıklama geldi. Peki nasıl direnirsiniz?
İş Bankası'ndaki hisselerin temsilcisi CHP, Atatürk'ün mirası dolayısıyla, kendisinin el yazısıyla yazdığı bir vasiyetnameden kaynaklanıyor bu olay. Anayasal güvence altında. Ama Erdoğan Türkiye'de yaşanan ekonomik krizi toplumun gündeminden kaçırmak için böyle bir olay ortaya atmış durumda.
Gerçekleşeceğini tahmin etmiyorum. Böyle bir olayın Türkiye'nin gündemine getirilmesini doğru da bulmuyorum. Eğer siz bir bankadaki hisselere el koyuyorsanız bir yasal düzenlemeyle bu şu anlama geliyor: O ülkeye, ister yerli olsun ister yabancı olsun, gelecek olan sermayenin veya orada yerleşik olan sermayenin hiçbir güvencesi yoktur. Hükümet her an arzu ettiği sermayeye el koyabilir anlamına gelir. Bu yanlışlığı yapacağını sanmıyorum.
Bu eleştiriyi daha önce de söylemiştiniz. Türkiye'de hukukun üstünlüğü kalmadı, hükümet istediğine el koyabiliyor diye. Bu ortamda CHP'nin de hisselerine el koyamaz mı sizce?
Özel düzenleme yapması gerekiyor. Eğer öyle bir şey olursa tabii bunun yargı yolu var. Daha önce Kenan Evren 12 Eylül döneminde hisselere el koymuştu ama yargıda kazandık bu davayı. Ondan önceki tarihlerde de yine demokrat parti döneminde de CHP'nin sadece İş Bankası hisseleri değil bütün malvarlıklarına el konulmuştu. İsmet İnönü o dönem partinin genel başkanıydı. O dönemde de bir AYM kararıyla malvarlıkları yerine iade edilmiş. Yani hukuk zemininde bu zaten kazanılacak olan bir dava. Hukuk zemininde kazanılacak bir davanın Türkiye'nin gündemine getirilmiş olması ekonomik krizin Türkiye'de tartışılmasını engellemeye yönelik.
Son dönemde yargıya dair, Saray'dan talimat beklediklerine dair açıklamalarınız olmuştu. AYM'nin böyle bir durumda sizi memnun edecek bir karar verebileceğini düşünüyor musunuz?
Ben Türkiye'de her şeye rağmen yargının büyük baskı altında olmasına rağmen yürekli hakimlerin olduğuna inanıyorum. Bu konuda yürekli, cesur, hukukun üstünlüğüne inanan, telkinlere kapalı hakimlerin olduğuna inanıyorum. Ama Erdoğan'ın atadığı ve hukuku tanımayan bir yargı grubunun, bir yargı camiasının olduğunu da gayet iyi biliyorum.
Ama bunlar bizi yıldırmaz. Çünkü sonuçta ülkede bir yargı var ve sonuçta gideceğimiz yer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Dolayısıyla bu davanın kazanılacağı çok açık.
MHP'li milletvekilleri fındık konusunun araştırılması için bir önerge verdi, fındıktaki fiyat belirleme oranının düşük olduğunu söylediler ve bu konunun araştırılmasını istediler. Buna muhalefet partileri de destek verdi fakat Meclis'te yeterli sayıda milletvekili olmadığı için bunu geçiremediler. Muhalefetin bir yandan cumhurbaşkanlığı sistemi Meclis'i işlevsizleştiriyor derken bir yandan bu tür imkanları kullanmaması bir çelişki değil mi?
Bir çelişki. Parlamentoda o ara bir çoğunluk olması gerekiyordu aslında. Eğer parlamentoda çoğunluk olabilseydi… Çünkü AK Parti azınlıkta. Dolayısıyla bu önerge kabul edilebilirdi. Ama bu önergenin reddedilmesi bir başka önergenin verilmeyeceğine engel değil. Verilebilir. Yeni bir önerge verilebilir. Fındık olayı dışında yine tarımda yaşanan pek çok sorun var aslında, önerge verilip bu konu araştırılabilir.
Partinizin şu an yapmış olduğu muhalefet sizi tatmin ediyor mu?
Türkiye'de en etkin muhalefeti yapan biziz. Bu bize oy veren kitlelerin veya demokratları tatmin eder mi etmez mi, o kuşkusuz benim irademde olan bir şey değil. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Yapılması gereken, söylenmesi gereken her şeyi yapıyoruz ve söylüyoruz. Yaptığımız muhalefetin geniş kitlelere ulaşmadığını, ulaşmakta zorluk çektiğimizi de belirtmek isterim. Çünkü Türkiye'de medyanın yüzde 90'ı, özel sektöre ait medyanın yüzde 90'ı, kamuya ait medyanın da yüzde 100'ü tümüyle hükümetin kontrolünde.
Dolayısıyla bizim söylemlerimiz bu yüzde 90 medyada hiç yer almıyor. Ne ekranda yer alıyor ne de yazılı basında yer alıyor. Yer almıyor bunlar. Dolayısıyla dışardan bakanlar çoğu kez bizim verdiğimiz mesajlara ulaşamıyorlar. CHP'nin yeterli muhalefeti gerçekleştirmediği veya yapamadığı yönünde bir düşünceye sahip oluyorlar. Bu kuşkusuz bizim çok iyi muhalefet yaptığımız, hemen hemen her şeyi yaptığımız anlamına gelmiyor.
Eksiğimiz olabilir muhalefet yapmakta ama şundan herkesin emin olmasını isterim, biz yapılması gereken, muhalefet konusunda yapılması gereken ne varsa onu yapmaya çaba harcıyoruz.
BBC Türkçe'de yer alan Onur Erem ve Berza Şimşek imzalı röportajın tamamı için tıklayınız.