Ferhat Çelik’in savunmasının tamamı

Ferhat Çelik’in savunmasının tamamı
MİT Kanunu kapsamında 4 aydır tutuklu olan gazeteciler Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Aydın Keser, Murat Ağırel, Hülya Kılınç ve Ferhat Çelik hakim karşısına çıktı.

Gazeteciler, "devlet sırlarına karşı suçlar" ve "MİT Kanununa muhalefet" suçlamalarıyla 8 yıldan 19 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanıyor.

Ferhat Çelik’in duruşma salonunda yaptığı savunmanın tamamı şöyle:

Dört aydır tecrit altında olduğumuz için konuşmayı unuttuk, dilim sürçerse affola. Gazetecilik öyle bir hale geldi ki medyanın yüzde 95'in iktidarın hakimiyeti altında. Diğer yüzde 5 de muhalif yayın yapmayan çalışıyor.

Örneğin İzmir'de bir camide marş okunuyor. Böyle olduğunda sorumlular bulunur, kadın cinayeti olur faili konuşulmaz. Dolayısıyla gazetecilik ters yüz edildi biraz.

Bir ülkede Cumhurbaşkanı Libya'da birkaç tane şehit var diyorsa, gazeteci merak eder. İnsanın aklına yurtdışında bir şehit olduğu için doğrudan asker geliyor.

Sosyal medyada yakınları paylaşım yapıyor, fotoğraflar paylaşılıyor. Gazeteci açık kaynaklardan tarama yapar.

Bilgiye ulaşınca mantığa oturuyorsa doğrudur dersin, bunu yapmak için talimat almam gerekmez. Eğer Cumhurbaşkanı birkaç tane şehit var diyorsa o kadarla yetinmen gerek. Bu nasıl bir gazetecilik?

O dönem kimi gazeteler de bu iddiayı haberleştirdi. Birkaç tane şehidin kim olduğu da o zaman belli değil. Bizim iki haberimiz suçlama konusu.

Bir tanesi basılı gazetede, bir tanesi internet sitesinde yayınlandı. Ancak savcı diyor ki ilk olarak Yeni Yaşam gazetesi basılı gazetede yayınlamıştır.

Odatv'nin haberinin tamamı iddianamede. Ancak bizim haberlerin içeriği yazmıyor yalnızca başlıklar verilmiş.
 Haberin içeriğinde ne vardı peki?"

Haberi okuyan F.Çelik, haberin içeriğinin "iddia edildi, öne sürüldü" gibi ifadeler barındırdığına vurgu yaptı.

Yeni Yaşam gazetesi, P24 ve Yeniçağ gazetesinde yazılanları derlemiştir. Onları hedef göstermiyorum, gazetecilik yapmışlardır.

Haberlerimiz iddianamede yer almamış, muğlak ifadelerle suçlama yöneltilmiştir. Bizim suçlamalara karşı yaptığımız savunma da yer almamış.

Biz İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği tarafından önce serbest bırakıldık.

Kararda haberin daha önce yayınlandığı gibi gerekçeler vardı. Sonra hakkımızda yakalama kararı çıkarıldığını öğrendik. Tutuklanacağımı biliyordum. Haberimin arkasında duruyorum. Haber ortada. İnsan sormadan edemiyor: Her şey ortadayken biz neden hedef alındık?

MİT Kanunu gazeteciliğin elini kolunu bağlıyor. Ben önceden bilemem kim MİT mensubu kim değil. Açık kaynaklardan kopyala-yapıştır şekliyle aldığım haberler nasıl casusluk yapmış olabilirim?

Devletin gizli kalması gereken bir bilgiyse bu, savcılık haberden sonra neden 12 gün bekledi bizi ifadeye çağırmak için?

Herkes MİT mensubu olabilir. Ben bir haberi yaparken sen MİT'çi misin diye mi sorayım? Biz bu haberi yayınlarken bu insanların kimlik bilgilerinden bihaberiz. Gizli kalması gereken bilgi nedir bunu da söylemiyor iddianame.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Libya'da olduğu bilgisiyse bu gizli bir bilgi değil. Bu bilinen bir şey. Erdoğan bizzat kendisi söylüyor MİT'in orada olduğunu.

Biz gazetecilik yapıyoruz, bir kamu görev yapıyoruz. Talimat almayız. Bu işe başlarken Musa Anter, Hrant Dink, Metin Göktepe gibi isimlerden feyz aldım. Bir ifşa kastımız yok.

Bu haberden sonra Ümit Özdağ, MİT mensubu olduklarını açıklamış. Manisa'daki cenazeye MİT çelenk yollamış. Kimse orada herhangi bir önlem almamış.

Dört yıl da gerekirse yatarız. Basın şehitlerinin anısına ses çıkarmam. Ama bu ülke kaybediyor. Basın özgürlüğü endeksinde son sıralardayız. Bana kişisel olarak ne kaybettirecek? Böyle küçük bir olaydan, böyle büyük bir suç yaratmak doğru değildir.

Vicdanlarda zaten beraat etmişiz, özgürüz. Mahkemeye düşen de bunu hukuken tasdiklemek. Bunun haber olduğunu, ifşa kastının olmadığını size sunuyorum.