Eminönü'ndeki Gurbetçinin Bayramlık Tepkisi: Hans'ın Bebesi doyuyor da Kemal'in Bebesi Neden Doymuyor?
Almanya’dan İstanbul Eminönü’ne bayram alışverişine gelen gurbetçi bir yurttaş, hayat pahalılığından dert yakındı. Yurttaş, “Frankfurt’ta devlet dairesinde çalışıyorum. Yardım sistemleri benim elimden geçiyor. Orada açlıktan ölen, sürünen adam yok. Hans’ın bebesi doyuyor da niye Kemal’in bebesi doymuyor? Dün 200 avro bozdurdum, 7 bin lira para. Cebimde 10 lira para var. Burada millet nasıl geçiniyor, ne yiyor burada millet?” diye sordu. Bir yurttaş adelet gelmeden ekonominin düzelmeyeceğini belirtirken, kredi kartlarının faizlerinden dert yanan başka bir yurttaş da “Kullanmasam dönmez. Ülkeye güzel bir yatırım lazım. Daha doğrusu Ankara’daki sarayın kapanması lazım. Orası bir ton elektrik yakıyor. Halkın parasını aldı, o saraya döktü. Yatırım halka yapsın, iş sahası kursunlar, insanlara iş versinler, ekmek versinler" dedi.
Ramazan Bayramı’nın yaklaşmasıyla alışveriş hareketliliği de başladı. Türkiye’nin en merkezi yerlerinden olarak bilinen İstanbul Eminönü’nün nabzını da ANKA Haber Ajansı tuttu. Çoğu zaman adım atacak yer zor bulunan Eminönü, pazar günü olmasına ve bayramın yaklaşmasına karşın daha sakindi.
Alışverişe gelenler de hem pahalılıktan hem geçim sıkıntısından hem de kullanmak zorunda kaldıkları kredi kartlarındaki faizlerden şikâyetçi. Almanya Frankfurt’tan ziyarete gelen ve ikinci günü olduğunu söyleyen bir kişi, şunları söyledi:
“Ben her sene gelip gidiyorum fakat her sene üzerine koyarak devam ediyor. Bunlar söylenmez. Ben dün 200 avro bozdurdum, 7 bin lira para. Cebimde 10 lira para var. Burada millet nasıl geçiniyor, ne yiyor burada millet? Şimdi kredi kartı... Burada da benim bir akrabam var. İnanın, adam intihara geldi, ödeyemedi. Ondan al, ondan al, ödeyemedi. Nasıl düzecek bu memleket? Bu memleket düzelmez. Şurada denk gelse de ‘Avrupa çöktü’ diyen adamları bir göreyim. Ben diyeyim 20 sene, sen de 30 sene; biz oraya yetişemeyiz. Ben Frankfurt’ta devlet dairesinde çalışıyorum. Belediyede görevliyim. Bu yardım sistemleri filan benim elimden geçiyor. Emeklilere, yardıma muhtaç olanlara, bunların ödemelerini ben yapıyorum, kayıt altına alıyorum. Orada açlıktan ölen adam yok, açlıktan sürünen adam yok. Orada sabah kalkıp da ‘Çocuğumun çantasına ne koyacağım’ diyen adam yok. Sistem yerleşmiş. Burada da benim okul arkadaşlarım var. Adamlar 20-30 bin lira maaş alıyorlar ama bu İstanbul’da geçinmek zor. Allah herkesin yardımcısı olsun. İmkânı olan adam gelsin oraya da bir insanlık görsün. Şu millete bakıyorum. Evet, kalabalık da inan, ben şuradan bunu alıp yemeye utanıyorum. Orada torunlar da var. Hans’ın bebesi doyuyor da niye Kemal’in bebesi doymuyor? Onlar da yesin. Dünya hepimize yeter. Biri yiyip de aşağıda da yememezlik olmasın. Herkes yesin. Durum bu.”
“BİR YEMEĞE 850 LİRA VERDİM”
Yurttaş, 200 avro ve Türk lirası üzerinden alım gücü kıyaslaması da yaparak sözlerini şöyle sürdürdü:
“Benim orada inşaat firması olan arkadaşlarım var. Orada bir vasıfsız işçi diyelim. Mesleği ve Almancası yok, oraya gelmiş turist olarak. Sabah saat 7’de kalkıp akşam saat 4’e kadar çalışan bir kişi 130-140 avro para alır. Bu 140 avroyla ne alır diyorum. 10 kilo kanat alır, 35 avro. 10 kiloluk but alır, 25 avro. Sucuk alır, 12 avro kilosu. Pastırma alır, 25 avro kilosu. Bunların hepsini 15 avrodan hesaplayalım. Cebime bakıyorum. Cebimde 20 avro daha var. Şimdi dönüyorum buraya. Ben sabah saat 7’de burada kalkıyorum, çalışıyorum. Akşam saat 6’ya kadar çalışıyorum, 500 lira alıyorum. Ben burada, Eminönü’nde bir yemek yedim şimdi hanımla beraber, 850 lira verdim. Yediğinde bir şey yok, normal bir et yemeği. Paranın alım gücünü düşünüyorsunuz. Efendim niye burada çalışmıyor? Çalışayım da ben sabah saat 7’den akşam saat 5’e kadar çalışıp bir kilo et alamıyorum. Paranın gücünü görüyor musunuz oradaki? Adam 130 avro alıyor. Almış olduğuna bak, etini alıyor, sucuğunu alıyor, peynir alıyor, zeytin alıyor, pastırmasını alıyor, ekmeğini alıyor, sebzesini alıyor, meyvesini alıyor. Adam cebinde 10-20 avro daha para kalıyor. İşte emek bu. Anlatabiliyor muyum?
“200 AVROYA FİNLANDİYA’YA GİDİYORUM”
Devlet diyor ki -devlet böyle olur- ‘Halkım, sen sağlığını düşün. Para benim işin. Ben sana bakmak zorundayım. Sen yeter ki sağlığını düşün. Yetişmiyor mu? Gel bana’ diyor devlet. Tamam, ev kirası bin avro olabilir. Senin kazancın kaç, bin 500 avrodan hariç, isterse milyon borcun olsun, devlet bir lira senden alamıyor. Çünkü bin 500 avro senin hakkın diyor. Frankfurt’ta çalışan adam 4 bin avro maaş alır. Mesela İstanbul’da çalışan adam 20, 30, 40 bin lira maaş alacak ki o adam yesin 10 bin lira. Sivas’taki adam da veriyor 15 bin lira ev kirası. Bu iş paranın gücü. Şimdi cebimden 200 avroyu çıkartacağım, bir de 200 lirayı çıkartacağım. Bununla bir kıyaslayalım. Bu memlekette en büyük para 200 lira mı? E ben burada 200 liraya yemek yiyemiyorum. Ben 200 avroya hanımımla Finlandiya’ya gidip geliyorum. Hollanda’ya gidip, gezip geliyorum 200 avroyla. Benim biletim hanımla hafta sonu Hollanda, Belçika, o sınıra 35 avro. Düşünün işte. Allah herkesi orayı görmeyi bir nasip etsin de ben de insanım desin. Geçinmek de para, huzur da para, her şey para. Para olmayınca da huzursuzluk oluyor, sevgi, olmuyor, hiçbir şey olmuyor. Yeter ki para olsun. O nedenle bu Avrupa ülkelerine biz yetişemeyiz. Allah herkesin yardımcısı olsun.”
“DEVLET BİZİ DÜŞÜNMÜYOR”
Emekli olduğunu ve asgari ücretin altında maaş aldığını söyleyen bir kişi de sorunlarını şöyle anlattı:
“Sabırlı, metanetli gitmeye çalışıyoruz. ‘Geçiniyorum’ dersek yalan olur. Memleket, bizim memleket. Alamayız, satamayız, ortalığı birbirine katamayız. Bu koşullarda boynumuz her zaman devlete kıldan ince ama oy zamanı geldiği zaman gerekli ders verildi, ikaz yapıldı. Bundan sonra da ne yaparsa bakacağız. Kredi kartı bir tane var. Çekme kartı var, gerisi yok. Ne alırım ne öderim. Aldığım belli, verdiğim belli. Bu işler hep böyle gidiyor. Ben doğdum, orta direklerle büyüdük. Ben onun yaşına geldim. Ne orta direk kaldı ne başka bir şey kaldı. Şimdi kredi kartları da bizim gibi emeklinin Allah yardımcısı olsun. Alırsak vallahi kalp krizinden gideriz galiba. Bu sıkıntıyı yaşıyoruz. Bizim kaldırabileceğimiz bir güç değil yani. Aldığımız zaman nasıl ödeme yapacağız? Kredi kartı insanlara veriliyor ama geri ödemesi gelince şu sazıma bir düzen ver, teller de muradını alsın diye ağlamaya başlıyoruz. Bu oluyor işte. Ben beni düşünüyorum, sen seni düşünüyorsun ama devlet bizi düşünmüyor. Mecbur, istersen yapma. Sen de benim yaşıma geleceksin. Çoluğun çocuğun olacak. Onların geleceği olacak. Sen kendi geleceğini de bırakıyorsun. Bir de böyle kredi kartlarının içine girersen Allah yardımcın olsun. Varsa zaten mesele yok, hep ne gelirse yokluktan geliyor”
“HALKIN PARASINI SARAYA DÖKTÜ”
Kredi kartlarının faizlerinden dert yanan başka bir yurttaş da “Kullanmasam dönmez. Ben çalışıyorum, herkes için zor. Ülkeye güzel bir yatırım olması lazım. Daha doğrusu Ankara’daki sarayın kapanması lazım. Orası bir ton elektrik yakıyor. Günde 4-5 milyon elektrik gidiyor Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı Saray’ına. Oranın aylık gideri 50 milyon rahat var, belki daha fazla. Orası kapanırsa ekonomi düzelir. Bu tarz şeylerde eğer kısarlarsa ekonomi düzelir. Milletin parasını aldı oraya döktü. Halkın parasını aldı, o saraya döktü. Yatırım halka yapsın, iş sahası kursunlar, insanlara iş versinler, ekmek versinler, fabrika kursunlar. Büyükçekmece’de oturuyorum, alışverişe geldim. Fiyatlar çok pahalı. Elbise alacağım. Yeme içmeden kısıyorum, her şeyden kısıyorum. Öyle idare ediyorum. Yazık günah, halkı ne hâle soktular... Başımızdaki, halkı ne hâle soktu, eve ekmek götüremiyor insanlar” diye konuştu.
“ÖNCEDEN KREDİ KARTI ŞART DEĞİLDİ”
Para olmayınca kredi kartından harcadığını anlatan bir kişi, “Bir banka kartı var, bir normal kredi kartı var. Aylığı alınca yatırıyoruz. Dikkatli kullanmaya çalışıyorum aslında. Önceden şart değildi. Çalışınca demek ki şart oldu. Çarşıya daha tam bakamadık, şimdi gireceğiz. Bir bakalım. İşte yine kredi kartı kullanacağız” dedi.
“MARKETLER BİZİ DEVAMLI EZİYOR”
Emekli bir yurttaş, pahalılığı “Geziyorum. Biraz ucuzluk var. Az bir şey ama o kadar değil. Dolaştım, bazı yerler çok farklı. Sıkışıyoruz tabii. Bu ucuzluğa bir şey demeleri lazım. Böyle gitmez. Değil mi? Nereye kadar gidecek? Geçiniyoruz ama öyle geçiniyoruz. Torbayla paran olacak. Ucuzluk yapsınlar, bizim derdimiz o. Şu marketlere bir frenleme yapsınlar. Marketler bizi devamlı eziyor. Kredi kartı ben kullanmıyorum. Bir hanım, bir ben, ikimiz daha alıyoruz. Kredi kartıyla çekiyor, çekiyor; ay başı geldi, maaş karta gidiyor” diyerek anlattı.
“ADALET OLMAZSA EKONOMİ OLMAZ”
Kredi kartının 4-5 tane olduğunu belirten bir kişi, şunları dile getirdi:
“Ödemesi ondan ona, ondan ona aktarma yapıyorsun. Yani kredi kartı olmazsa bu millet yaşayamaz, imkânı yok. Herkes kullanıyor. Faizler çok yüksek. Toplumun alım gücü yok. Mecburen ne yapacak? Kredi kartına yüklenecek. Habire borçlanıyor. Yani bu ekonominin bozuk olmasından dolayı seçim sonuçlarını gördünüz. Kredi kartı olmazsa yaşam olmayacak bu ülkede. Bu sistemin değişmesi lazım önce. Sistem değişmezse bu böyle devam eder. Önce sistem değişecek. Önce bu ülkeye adalet gelmesi lazım. Adalet olmazsa ekonomi olmaz. Önce adalet olacak. Ondan sonra ülke gelişime, yatırıma başlar. Yoksa olmaz.”