
Semra Topçu
Fazıl Say Konseri'ndeydim...
Fazıl Say'ın bir sürpriz yaparak en azından 'bis'te Mozart'ın Türk Marşı'nı çalmasını bekledim...
Evet o konserdeydim. Konsere gelmiş olanların çoğu, tıpkı benim gibi Cumhurbaşkanı'nın konsere katılacağından habersiz, konserin yapılacağını duyduğu anda biletini almıştı. Üstelik keyifli bir sanat gecesi yaşamaya hazırlanmışken bir anda kendini protokolün ortasında bulmanın rahatsızlığını yaşıyordu.
Ankara Congresium'daki konser için saatler öncesinden yollar kapanmış, bu yüzden geç kalanlar olmuştu. Binanın girişindeki yoğun güvenlik önlemleri, salonun her yanındaki polislerin varlığı dikkat çekiciydi. Konser boyunca da salonun kenarına dizilmekle kalmayıp, kapıları da tuttular. Konser sırasında salonun ışıkları da söndürülmedi güvenlik gerekçesiyle! Böyle olunca da alışık olunanın aksine konser boyunca kıpırtılar, oradan oraya geçişler sürdü, mırıltılar hiç eksik olmadı; izleyiciler konsantrasyon sorunu yaşadı.
Erdoğan'ın sessiz sedasız, alkışsız, sevgisiz salona girişine tanık oldum. Konserin bitimindeyse Fazıl Say'ın 'istisnai gece yaşıyorum' demesi, Erdoğan'ın da 'Sevgili Fazıl' sözleri, Aşık Veysel plağı hediyesi ve Saray'daki opera binasına daveti kulaklarımda takılı kaldı. Çünkü bütün bunlar sanatçı Fazıl Say'ın bundan sonra Erdoğan tarafından konulacağı konumlanacağı yeri gösteriyordu.
Sanki sahnedeki kişi, daha bir hafta önce sanatçılar Müjdat Gezen ve Metin Akpınar’a ağır sözler sarf eden, Mozart dinleme önerisini “faşistlik” olarak değerlendiren Erdoğan değildi. Dinlediği klasik müzikten çok hoşlanmış, sanatçıya ve dinleyicileri sempati mesajları dağıtan, konserden konsere koşmaktan hoşlanan kültür düşkünü bir siyasetçi gibiydi! Ah seçim nelere kadirsin!
Bu hareketin ardındaki niyeti, Cumhurbaşkanlığı Yardımcısı Fuat Oktay "Normalde bizde sosyal fay hatlarından, kutuplaşmadan bahsedilir. Orada olsaydınız bu kutuplaşma dediğimiz derinliğin aslında olmadığını, gönülden gönüle de bir yol olduğunu kendi vatandaşlarımız arasında görüyoruz" sözlerini kullanarak, ifade etmiş oldu.
Ancak Türkiye'de sanatçıların hedef gösterildiği, savcıların talimatı alıp harekete geçtiği, iktidarın 'müsvedde sanatçı' söylemi ile seçime gidildiği bir ortamda kendisine Mozart dinletmenin faşizm olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Fazıl Say konserine gitmesi nasıl uzlaşma mesajı olabilir ki?
Yaşanan tartışmadan görünen o ki, seçim ortamında Türkiye'nin kutuplaşmasını sağlayan irade, kutuplaşmayı giderecek mesaj vermek istedi ama kutuplaşmanın sert bir tokat gibi yüzlere çarptığı gerçekliği bir kez daha beslendi.
Ayrıca yaşanan tartışma, ülkenin kutuplaşmasının ötesinde anlam taşıdı; siyasi bir kimlikle var olmaya çalışan bir sanatçının dik duramaması da konuşuluyor şimdi... Dolayısıyla seçim mesajı veren Erdoğan'ın yanı sıra Fazıl Say da mesajlar vermiş oldu; geçmişteki sözlerinden taviz verme izlenimi veren ve kavgasını -davasını bitirmiş bir Fazıl Say görünümü ortaya çıktı. Atatürkçü olduğu bilinen, laik-demokratik Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı ile ilgili mesajları dışında keskinliği olmayan, hatta Erdoğan dışında herhangi bir Cumhurbaşkanı ile sorun yaşamamış bir sanatçı olarak kendisinden çok şey beklendiği anlaşılıyor.
Bugüne dek “AKP'li sanatçılar” (ya da Saray’a yakın sanatçılar) diye ifade edilen ünlüler kervanına katılır mı bilinmez ama Fazıl Say'ı sahiplenenlerde bundan böyle büyük değişim olacaktır. Çünkü konser gününden üç ay öncesinde biletlerin tükenmesi, kendisine muhalif kimlik kazandıran çıkışları nedeniyle Fazıl Say'ın onun gibi düşünen vatandaşlar tarafından sahiplenilen bir sanatçı olduğunu gösteriyor. Fazıl Say da hapis cezası şokuyla karşılaşmanın ötesinde tıpkı diğer muhalif sanatçılar gibi salon bulamama, konserinin iptal olması gibi sıkıntılarla karşılaştığı için daha da sahipleniliyordu.
Dolayısıyla Erdoğan ile Fazıl Say arasında yaşananlar, seçim ortamında normalleşme isteyen yurttaşa verilen sempatik bir mesaj olarak görünse de Mozart dinlemenin bile faşizm olarak nitelendiği gerilimi yumuşatamadı, sadece yandaşlaşanlar arasına bir muhalifin daha katılmasının yorumlandığı tartışmayı alevlendirdi.
Fazıl Say dakikalarca ayakta alkışlandığı ve sonrasında ikinci kez sahneye çıktığında kızına yazdığı besteyi değil de Mozart'ın Türk Marşı'nı çalsaydı, bana göre bu tartışma işte o zaman anlam kazanır ve 'normalleşme' diyenlerin samimiyetine olan inanç artardı. İşte o zaman, bir sanatçının eğilmeyeceği kadar yerlere kadar eğildiği görüntüleri tepkiyle paylaşılmaz, işte o zaman İzmir Marşı temalı eseri daha çok anlamlı bulunur, işte o zaman ona olan sevgi tartışmalarla erime tehlikesi yaşamazdı.
Hala yanıtını aradığım ve bir türlü bulamadığım bir soru var kafamda. Bugüne değin açıklamaları ve ürettikleriyle kendisini “AKP iktidarına muhalif sanatçı” olarak konumlandıran Fazıl Say, neden böyle bir gösteriye gerek duydu? Kişisel bir beklentiyle mi yaptı Erdoğan’a daveti, yoksa Türkiye demokrasisine katkıda bulunmayı mı amaçladı?
Neden, neden, neden?
Bu konuda iki satır bir açıklama yapması, hayranlarına, sevenlerine ve gerekçesini anlatması gerekmez mi? İki satırlık bir tweet atması zor olmasa gerek…