Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarinda yankılanacak ey halkım, unutma bizi.
Özgürlüge adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz, ey halkım, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi,
UNUTMA BİZİ !
(Uğur MUMCU)
Cumhuriyetin, kazanımlarının; aydınlanma’nın, Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz savunucusuydu.
Emek, emekçinin, ezilenlerin yanındaydı hep. Araştırmacı gazeteciliğin rekoru kırılamayan 100 metrecisiydi!
Karanlık hadiselerin, sorunların üzerine gidip, bilgisini, belgesini toplar, belli bir sistematikle çözümler;
Prof. Emre Kongar'ın dediği gibi bunları halkın açık-seçik bilgisine sunardı!
Doğru bildiği yolda "kuyruk havada" yürüyen…
Tarikat-Ticaret-Siyaset üçgenli ilişkileri..
Terörizm-Silah Kaçakçılığı bağlantılarını..
Faili meçhul cinayetleri... Karanlıkta akrep gibi dolaşan faşist çeteleri...
Bıkmadan/usanmadan/ ödünsüz yazan, toplumu aydınlatma misyonunu üstlenen...
‘’Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi Olunmaz’’ı;
Binlerce yazısı, yapıtları ve TV programları ile bize ezberleten...
Sömürünün...
Din tüccarlarının...
Hukuk’u guguk yapanların karşısındaki "Sakıncalı Piyade’'ydi Uğur Mumcu!..

‘İsterler kim susalım, isterler ki yazdıklarımızın hiçbiri, hele bu dönemde yazılmasın..
Bunun içindir ki, bizleri susturmak için her türlü yollara başvururlar..
Bizleri susturmak için başvurdukları ve ellerine yüzlerine bulaştırdıkları sinsi girişimleri ile ilgili ipuçları ellerimizdedir!
Bunu da bilir, bunların açığa çıkmaması için köşelerinde kıvranıp dururlar.
Evet yazacağız, susmayacağız. Bütün yolsuzlukları, kaçakçılıkları, pislikleri, cinayetleri tek tek sergileyeceğiz…’’
Bu satırlar; Uğur Mumcu’nun 4 Şubat 1981 tarihli Cumhuriyet’teki ‘'Gözlem’' köşesinden..
Nasıl birebir günümüze uyuyor ?
Gazetecilik’in bu ülkede hiç de kolay iş olmadığını, Gazeteci’nin her dönem zindan, sansür, baskıdan kurtulmadığını net anlatıyor değil mi?

Ya şu 11 Mayıs 1983’teki ‘'Kalem'’ başlıklı yazısı:
“Basın sanayi geliştikçe, ekonomik ve siyasal bağımlılık artıyor. (..) Eski yazarlar yazılarını, kalemlerini hokkaya batırıp yazarmış. Sonra dolma kalem, tükenmez kalem çıktı. Yazarlara ‘Kalem’ denmesinin bir nedeni de bu olsa gerek: ‘Güçlü kalem’, ‘Kavgacı kalem’, ‘Nurlu Kalem’ gibi.. Bugün bilgisayarlar, ofset tesisleri (…) Uzaktan kumandalı bilgisayarlı ofset tesisleri yine de kalemin yerini tutamaz. KALEM'ler bazen asırlık çınarlara benzerler. Kökleri öylesine derindedir. Ve KALEM'ler inanç heykelleri gibi, dünden bugüne dimdik dururlar…’’
Uğur Mumcu; Tükenmeyen KALEM'di!
Özgürlük, barıştan yana...
Her türlü tehdit, korku, baskıya karşı duran...
İnandığı doğruları yaşamı boyunca savunan...
Asla eğilip, bükülmeyen; Umutsuzluğun değil Umudun simgesi KALEM!..

Kalpaksız Kuvvacı!
26 Ağustos 1962’deki ilk yazını bitirdiği tümcedeki gibi..
‘Herşeye Atatürk gücüyle ve Onuncu Yıl umuduyla başlayacağız..’
Yolsuzluk, Vurgun, Rüşvet, Öldürülen gençleri, gözüyaşlı adamı adam eden anaların derdini..
‘’Suçlular ve Güçlüler’’i yazacağız.. Susmayacağız!
"Palto Tutan Değil Kafa Tutan olacağız..
Eğilmeyen KALEM’in Önünde Eğiliyoruz..
Yürek attıkça büyüyeceksin!

Cumhuriyet ilke ve kazanımlarına son derece bağlılığından, aydın, demokrat kimliğinden asla ödün vermediği için
26 yıl önce katledilen, bir ömür Atatürkçülüğün bittiğini/tükendiğini sananlarla mücadele eden Uğur Mumcu'ya özlemle!..
MAVİ BİR TÜRKÜNÜN DERİN AĞAÇLIĞINDA/
ÖLÜMÜN YOK HÜKMÜNDEDİR
YİĞİDİM ASLANIM!..
#UğurMumcu
