Acılarım kaç gün sürecek Portuga/Mourinho?
Yiğit Can İlarslan
Asker: "Sen kimsin?"
Zapata: "Ben halkım."
Asker: "Halk mı?"
Zapata: "Evet, halkım. Ve halkın gücüyle buradayım."
John Steinbeck’in senaryosunu yazdığı ünlü Viva Zapata filmi bu diyalogla başlar.
Meksika devriminin kahramanı devrimci Zapata halk adına konuşan bir kahramandır.
Filmin sonunda öldürülür ama öncesinde devrimin yozlaşmasını görür. Belki de ölüm Zapata için daha hayırlı bir kurtuluş olur.
Ali Koç’u bazıları gibi sol bir figüre benzetme saflığına düşecek değilim, korkmayın.
Ama o da Fenerbahçe’ye bir rüzgarı arkasına alarak geldi.
Aziz Yıldırım’ın başarısız son seneleri camiada ortak bir tepkiye sebep olmuş, tribünler boşalmıştı.
Ali Koç bu rüzgarın temsilcisi oldu.
Şimdi ise tam tersi bir süreci yaşıyoruz. Ali Koç geminin dümenine sıkıca sarıldı, bırakmıyor. Ama gemi çoktan karaya oturdu.
Gitmiyor... Neyse, fazla metafor kullandım. Gelin, biraz daha edebiyat konuşalım.
Fenerbahçe tribünlerine baktığımda ağlayan bir çocuk gördüm. "Çocuklar ağlıyor" sloganı Aziz Yıldırım'ın da seçim sloganlarından biriydi.
Bu sene bu sloganın değerini daha çok anlıyorum. Ağlayan çocuğu gördüğümde aklıma Fenerbahçe teknik direktörü Portekizli Jose Mourinho'nun da okuduğunu düşündüğüm Şeker Portakalı romanı geldi.
Kitapta beş yaşındaki Zeze'yi anımsadım. Mourinho'ya baktığımda ise romandaki Portekizli karakter geldi aklıma.
O kitapta beş yaşındaki Zeze'nin hayran olduğu Portekizli adama şöyle bir sözü vardı "Acıların kaç gün sürecek Portuga?"
Şimdi aynı soruyu Mourinho'ya soruyorum acılarım kaç gün sürecek Jose? Veya Portuga?
Brezilya'nın yoksul çocuklarından biriydi Zeze. Onun tutunacak dalı bir Portekizli olan Manuel'di.
Küçük Zeze'nin dostuydu.
Zeze ile ilk tanışmasını hatırlatayım sizlere.
Zeze, kasabadaki bir arabanın arkasına asılıyordu, araba Portekizli Valaderes'e aitti.
Zeze o gün Portekizli Manuel Valaderes'ten dayak yedi. Ondan hep saklandı.
Bir gün Portekizli adam Zeze'nin okula topallayarak gittiğini gördü. Arabasına alıp, eczaneye götürmüştü.
Ardından ikisi arasında bir dostluk başlamış ve sürekli birlikte vakit geçirmişlerdi.
Zeze, onu babası olarak görüyordu. Sürekli ailesinden dayak yiyen Zeze, bir gün ablası Jandira ve ağabeyi Totoca tarafından çok ağır bir şekilde dövüldü.
Zeze bir gün okuldayken Portekizli'nin kaza yaptığı haberini aldı. Portekizli öldü. Bu kaza haberi, Zeze'nin bütün yaşam sevincini yok etti. Tıpkı Fenerbahçeliler gibi. Ne alakası var diyenler olacaktır. Zeze'nin tutunacak dalı Portekizli Manuel öldü. Fenerbahçeliler bir Portekizli olan "special one" Mourinho'ya tutundu. Sezon başından beri tek umut kapısı oldu.
Yönetimsel bazda hatalar yapılsa da camia büyük takım refleksini kaybetti.
Mourinho'nun bu sene "işte hoca bu maçı kazandırdı" diyebileceğim bir maç yok. Ben büyük bir Mourinho hayranıyım.
2005 yılında Manchester United'ı elediklerinde uzun paltosu ile sahanın kenarında sevinçten zıplayan adam benim tutunacak dalımdı.
Benim Portekizlim Jose Mourinho'ydu. Her Fenerbahçeli gibi güvenmek istedim. Haftalarca üçlü oynadı, dörtlü oynadı. Yanlış kadro rotasyonlarını anlamakta güçlük çektik.
Fenerbahçe'nin Mourinho'ya, Mourinho'nun Fenerbahçe'ye ihtiyacı vardı. Aziz Yıldırım, Mourinho'ya bu sözleri söylemişti. Bu sözün anlamı çok derindi. Mourinho için Fenerbahçe de tutunacak daldı. Taraftar için de Fenerbahçe tutunacak daldı. Mourinho imzayı atarken stattaydım.
"Sizin hayalleriniz benim hayallerim" dedi. Ancak bu sözlerin ağırlığını hissettiremedi.
"Bu forma benim tenim, kanım" diyen Jose Mourinho, bu sözlerin hakkını veremedi.
İlk basınla buluşmasında tek hedefinin "kazanmak" olduğunu söyleyen de Kadıköy'de Samsun ve Kayseri'ye puanlar veren de aynı isimdi.
Sen Jose. Hayranı olduğum adam. Special one.
Şeker Portakalı örneği verdim çünkü bazı kitaplar vardır, kapağını kapattığınızda içinizde derin bir boşluk bırakır.
Sanki bir dostunuzu uğurlamış gibi olursunuz.
Mourinho benim için hep Porto'yu şampiyon yapan ve uzun paltosuyla sevinçten zıplayan isim olarak kalacaksın.