Serpil Yılmaz
Temeli Sadullah Ergin attı
Antakya İnönü Bulvarı üzerinde 2012 yılında Antis Yapı tarafından inşa edilen 12 katlı, 250 daireli Rönesans Rezidans’a “deprem yönetmeliğine uygun radye temel” üzerine inşa edildiği raporu verilmişti: Tuzla buz oldu!
Antis Yapı’nın patronları inşaat mühendisi H. Yalçın Çoşkun ve mimar Mehmet Yaşar Çoşkun kardeşler hakkında soruşturma başlatılmıştı.
Karadağ’da vatandaşlık işlemleri hakkında danışmanlık hizmeti veren bir firması da olan M. Yaşar Çoşkun, dün yurt dışına çıkmaya çalışırken İstanbul Havalimanı'nda gözaltına alındı.
Uzun yıllar TMMOB Mimarlar Odası başkanlığını da yürüten M. Yaşar Çoşkun Rönesans projesini Hataylı iş insanı Süleyman Şahin’den aldığı arazi üzerine inşa etmişti.
Antakya’da söylenen o ki, Şahin ile arası açılınca inşaat projelerini Karadağ’a taşıyor.
Yapıldığı dönemde Antakya’nın en yüksek binası olarak “ünlenen” Rönesans Rezidans’ın temel atma töreninde “onur konuğu” kimdi?
Dönemin Adalet Bakanı ve DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sadullah Ergin…
Ergin de dün enkaz altından çıkarılan akrabalarının cenazesini kaldırmak üzere memleketi Hatay’daydı.
Ergin’in iç sesini duymak isterim: Bakanlığı döneminde depreme uygun olmayan binalarla ilgili yargıya intikal eden dosyalar gözlerinin önünden geçiyor mudur?
Çoşkun kardeşlerin bir ayağı da Hatay Büyükşehir Belediyesi’nde. Kardeşlerden Yüksel Çoşkun uzun yıllardır Hatay BB’de kültür ve spor birimlerinde yöneticilik yapmış.
Geçen yıl da Hatay BB Mezarlıklar Müdürü olarak atanıyor.
Depremde yıkılan her binanın öyküsünü araştırsak; siyasetin zirvesinden, yerel yönetimlere kadar uzanan bir sistemin karşımıza çıkması sürpriz olmaz.
Soylu’nun 'beka sorunu' yorumu
8 Kasım 2022 tarihli yazımda İzmir depreminden sonra beklenen İstanbul depremini konuştuğum İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun hangi cümlesini yazmışım:
“Türkiye’nin ulusal bağımsızlığını 2 şey tehdit eder: Biri büyük bir savaş, diğeri 7.5 ölçeğinde bir depremdir.”
Soylu “İstanbul depremi beka sorunu yaratır” diye de devam edince, aynı yazımda 2010 yılında 316 bin kişinin ölümüne yol açtığı kayıtlara geçen Haiti depremini anımsatıyorum.
1 milyon kişiyi evsiz bırakan depremde Amerika burnunun dibinde 11 milyon 200 bin (2010 yılı itibariyle) nüfuslu Haiti’ye “insani yardım” için gitmiş ve ülkeyi işgal etmişti.
ABD ordusunun 13 bin 300 askerle Nevada Çölü’nde gerçekleştirdiği “Millennium Challenge 2002” (bin yılın meydan okuması) savaş tatbikatı bu depremle yeniden gündeme gelmişti.
Amerika, 11 Eylül 2001’de New York’un göbeğinde İkiz Kuleler’e yapılan saldırıya ilk olarak Afganistan’ı, 2003’te de Irak’ı “uyduruk” gerekçelerle işgal ederek karşılık vermişti.
Kimi NATO üyesi ülkelerin de yer aldığı bu tatbikat sonrası gözler İran’a çevrilmişti.
ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder’in 8 Şubat günü kamuoyuna yansıyan “Akdeniz’deki USS George HW Bush uçak gemisi olası ek destek talebi için Türkiye’ye doğru hareket ediyor. Yardım taleplerine olabildiğince hızlı yanıt vermek üzere hazırlanıyoruz” açıklaması sonrasında, sosyal medyada “işgal riski” senaryoları tartışılıyor.
Kaç depremde akıllanırsınız?
İç ve dış ekonomik-güvenlik tehdit algısı bu denli artmışken, giderek yükselen “halk dayanışması” en umut veren gelişme…
“İzmir’de 30 Ekim 2020’deki deprem nedeniyle yapılan çok lokal bir alandaki deprem konutlarını bile söz verdiği bir yıl yerine iki yılda tamamen zor teslim etti” saptaması yapan gercekgundem.com yazarlarından Muzaffer Ayhan Kara, Millet İttifakı’nın “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”nde yer alan depremle ilgili maddeleri şöyle sıralıyor:
-Şehircilik ve Afet Yönetimi Bakanlığı kuracağız.
-(…)afetlere dayanıklı, güvenli, katılımcı, doğaya saygılı, gelecek nesillere gönül rahatlığıyla bırakabileceğimiz (…) şehirler inşa edeceğiz.
Veriye dayalı kentsel konumlandırma çalışmaları yapacağız.
- ‘Kente karşı işlenen suçlar’ kavramını hukuk sistemimize yerleştirmek üzere çalışma başlatacağız.
- Şehirlerin imar ve deprem eylem planlarını ivedilikle yapacağız.
- Tüm yapıları süratle gözden geçirerek, deprem ve sel açısından en riskli bölgelerden başlamak üzere bir kentsel dönüşüm programını derhal uygulamaya koyacağız.
- Kentsel dönüşümü rant değil çevre ve insan odaklı, afet risklerine karşı dayanıklılığı artıran bir anlayışla yürüteceğiz.
- Özel tehlikelere (sıvılaşma, heyelan, tsunami, sel gibi) maruz alanlarda farklı imar kısıtlamaları uygulayacağız.
- Afet yönetimini etkisizleştiren imar afları çıkarılmasına son vereceğiz.
Her bir maddesi için “keşke” derim, ek olarak da; mahallelerde depremzedelere destek birimleri kurulmasını ve Milli Eğitim Bakanlığı’na 2019’da çoğrafyayı seçmeli dersler arasına alan müfredatı değiştirmesini öneririm.
Yüzde 60’ı deprem kuşağında olan bir ülkede orta öğretimde coğrafya zorunlu ders olmaktan çıktığında; yer hareketlerini ve depremlerin karakterini “neden sonuç ilişkisi” içinde öğretmeye niyetin yok demektir.
* * *
İktidarın “deprem gerçeğini” hiç mi hiç kavramadığı “liyatkasiz atamalardan” belli…
Mesleki kariyerini kesintisiz Diyanet kurumunda geçiren İsmail Palakoğlu’nun 2018 yılında, Afet ve Acil Durum (AFAD) Afetlere Müdahale Genel Müdürü olarak atanması, Kızılay’ın AKP iktidarının eski başbakanlarından Binali Yıldırım’ın ailesine teslim edilmesi başka türlü açıklanamaz.
Palakoğlu adını Safeviyye Tarikâtı'nın Anadolu’ya yayılmasında etkin faaliyetlerde bulunan din adamı Somoncu Baba’dan alan derginin bir dönem yayın yönetmenliğini de yapmıştı.
2020’de Tanzanya Büyükelçiliği’ne atanan eski AFAB Başkanı Dr. Mehmet Güllüoğlu’nun, Adana merkezli depremle ilgili çalışmalarda görev almak amacıyla Dışişleri Bakanlığı’nca 7 Şubat tarihiyle Türkiye’ye çağrıldığını öğreniyoruz.
Kahramanmaraş ilinin ilçeleri Pazarcık ve Elbistan merkezli 6 Şubat’ta yaşanan biri 7.7, diğeri 7.6 ölçeğinde iki ayrı deprem sonrası ortaya çıkan “büyük yıkım” devletin yetkinliklerindeki zaafları da ortaya çıkardı.
* * *
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu “Saray siyasetinin bizi nereye getirdiğini anlatacağım” diyerek, “siyaset üstü dayatmasını” neden kabul etmediğini, sosyal hesabından yayınladığı AFAD bürokratlarının kaleme aldığı “Düzce-Gölyaka Depremi Analiz Raporu” üzerinden anlattı:
“Kırık cam parçaları üzerinde çıplak ayaklarımla yürümek zorundayım. Çünkü ben halkımın kavgasıyım. 23 Kasım 2022’de Düzce’nin Gölyaka ilçesinde meydana gelen 5.9’luk bir deprem oldu. Can kaybı yoktu. 96 vatandaşımız yaraladı. Koordinasyon sağlayamadık, toplanma alanı yanlış seçildi. Yardımlar geç geldi. Çadır takibini yapamadık. Görevli personelin takip ve koordinesini sağlayacak sağlayacak birim yoktu. Yemek dağıtımında sorunlar yaşadık. Afet nakliye personeli ancak 2 gün sonra Düzce iline ulaşabildi. Deprem sonrasında zarar tespit sürecinde bile yetersiz kaldık. İnşaat mühendislerine yerine öğretmen ve imamlardan ekip kurduk. AFAD’ın onurlu bürokratları bunları yazmış. Dinleyen kim? Bunlara karşı nasıl susayım? Kader planı mı diyeyim? Deprem çok büyüktü, ama depremden çok daha büyük olan koordinasyonsuzluktu, plansızlıktı, liyakatsizlikti. Bile bile göz göre göre bu riskleri aldılar. Oluşan can kaybımızın ulaşacağı nokta depremin büyüklüğünden değil; müdahaledeki etkisizliktendir, plansızlıktandır. Erdoğan seninle sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bizim de kader planımızda bu varmış.”
* * *
Hukuk Profesörü Ersan Şen deprem yönetmeliği tarihlerini çalışmış.
İlki 1939 Erzincan depreminden bir yıl sonra çıkarılan deprem yönetmeliği; 1947-1953-1961-1968-1975-1998 yıllarında yenileniyor.
1999’da resmi rakamlara göre 17 bin kişinin yaşamını yitirdiği Marmara Depremi’nden 9 yıl sonra yeni yönetmelik hazırlanıyor.
Son deprem yönetmeliği 2007 yılından 12 yıl sonra yani 2019’da çıkıyor.
Jeofizik Profesörü ve İTÜ Öğretim Üyesi Övgün Ahmet Ercan’ın sosyal medya hesabından şu paylaşımı yapıyor:
“2007 ile 2017’de çıkartmış olduğumuz deprem yönetmeliğine karşın, 53 yıllık deprem deneyimimde bu ölçüde yıkımla ilk kez karşı karşıya kaldım. Tek çözüm; ‘yapı denetim’ kuruluşlarının ‘yer-yapı denetim’ kuruluşuna ayrıca sigorta kuruluşuna dönüştürülmesidir.”
Kahramanmaraş’ta depremden yalnızca 3 gün önce yerel programcı Neşe Yıldızcan’ın yaptığı Youtube yayınında ilde 40 “yapı denetim” firması olduğunu vurgularken, yeni yapıların deprem riski olan alanlar yerine “rant” odaklı inşa edilmesini eleştiriyordu.
* * *
Yasal düzenlemeler kağıt üzerinde kalıyor. Yıkıntıların olduğu illerden depremzedelerin aileleriyle görüştüğümde hepsi aynı cümleyi tekrarlıyor: “Adamını bulan; ruhsatı da, imarı da, yapı denetim raporunu da cebine koyuyor.”
Malatya’daki ailesini ziyaretten yeni dönen bir iş insanı ile görüşüyorum; “Hep yeni binalar çökmüş” diyor.
Kentleri, doğayı betona gömen müteahhitlerin borusunun öttüğü kirli düzenin felakete dönüştürdüğü deprem, sel gibi doğal afetler; tarihe yok olan hayatların kahredici öyküleriyle geçiyor.
Toplam 13.5 milyon nüfusu barındıran 10 ilde can kaybı Kahramanmaraş depreminin 4’üncü gününde Marmara Depremi’ndeki kayıpları geçti; 5’ici gün yaşamını yitirenlerin sayısı 19 bin 388’e ulaştı.
9 Şubat itibariyle Prof.Dr. Övgün A. Ercan’ın paylaşımı, çok daha vahim bir bilançoyla karşılaşma olasılığına dikkat çekiyor:
“Tüzel (resmi) açıklamalar: ölü sayısı 14 bin 351, 60 bin yaralı. 4 milyon yapının 7 bini yıkılmıştır. Göçen 7 bin yapı içinde kalan yaklaşık kişi sayısı, 224 bindir. Kurtulan 9 bin ise 215 bin dolayında kişi göçük altında olabilir.”
Asıl ve de somut tehlikenin ne olduğu belli: İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Jeoloji Mühendisliği öğretim üyesi Prof. Dr. Cenk Yaltırak, 7.5 üzeri beklediği depremin beklendiği İstanbul’da depreme dayanıksız yapı stoğunun tahminen 65 bin olduğunu belirtiyor.
İstanbul’un çevresindeki sanayilerin “teşvik modeliyle” kentten çıkartılıp; Kayseri, Niğde, Erzincan, Sivas ve Kırşehir gibi deprem riski az kentlere taşınması gerektiğini söylüyor.
65 bin yapıyı yıkan bir depremin sonuçlarını hayal etmek isterseniz, 6 Şubat depreminde ortaya çıkan tabloyu 10 ile çarpmanız yeterli!..
Yaltırak, 7.7 ve 7.6’lık deprem ile Adana-Hatay fayı için de “alarm” zili çaldığına dikkat çekiyor.