“Taciz, tecavüz, ırza geçme…!...1 milyon öğrenci tarikatların elinde rehin…!”

2016 yılında Ensar vakfı skandalını hatırlıyorsunuz değil mi. Karaman'da Ensar Vakfı ve Karaman Anadolu İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği'ne (KAİMDER) ait evlerde kalan çocukların cinsel istismara ve tecavüze maruz kalması olayını. 45 kuran kursu öğrencisi erkek çocuğuna tecavüz edildiği iddiasını. Bu çocuklardan ilk aşamada 10’u hastaneden tecavüz raporu almış ve dava dosyasına konmuştu. Daha bu unutulmadan yandaş, çamur, hırsız ve borazan medyanın hiç görmediği, duymamazlıktan ve görmemezlikten geldiği yeni bir olay patlak verdi. Ümraniye’de Fıkıh-Der isimli derneğin bünyesinde faaliyet gösteren yatılı kuran kursunda 35 çocuk yine tarikat ehli hocaların tecavüz, taciz ve istismarına uğradı.

 

Bu Fıkıh-Der’deki en acı detay neydi biliyor musunuz. Bir öğrencinin verdiği ifadedeki şu sözleri; “M. E. Ö. İsimli hoca ve bazı arkadaşları kuran kursuna gelen öğrencilerle gece aynı yataklarda kalıyor ve sabah birlikte duş alıp ardından namaz kılıyorlardı”.

Gece çocuklara tecavüz eden bu sözde hocalar sabah kalktıklarında taciz ettikleri çocuklarla birlikte duş alıp sonra namaza duruyorlarmış.

İşte son dönemde siyasi muktedirlerin getirip de yoksul, cahil, kimsesizin çocuklarına dayattığı din bu…!

Gece çocuğa tecavüz, sabah birlikte namaza durma…!

Lut kavmini aratmayan insan manzaraları…!

Olay bu kadar basit değil. Bakın siyasi muktedirlerin yarattığı bu dinin mensuplarının yoksul ve cahilin çocuklarını nasıl ele geçirdiğine…!

Aslında bu konudaki ilk ve en büyük ihaneti 12 Eylül dikta yönetimindeki cuntacı faşist generaller yaptı.

625 sayılı yasada 12 Eylül yönetiminin 1983 yılında; ANAP’ın 1984, 85, 86, 88 ve 89 yıllarında; AKP’nin 2007 yılında yaptığı değişiklik ve yönetmeliklerde özel eğitim (okullar) lehine değişiklikler yapılmıştır. Yine 1985’te DPT’de 5 yıllık kalkınma planlarında özel okulların teşvik edileceği vurgulanmıştır. Günümüzde, AKP Hükumetinin ekonomik uygulamaları doğrultusunda, fark uçuruma dönüşmüş, ANAP döneminde, vakıf üniversitelerine % 45’ e kadar “devlet yardımı yapılabilir” hükmü, AKP Hükumeti tarafından değiştirilerek, “devlet yardımı yapılır” şekline dönüştürülmüş, böylece, yüzdelik limit kaldırılarak yoksul kesim aleyhine bir adım atılmıştır. (*)

Bugün artık Türkiye’de %10’luk en alt gelir grubunu oluşturan kesim, bütçedeki  toplam verginin %21 ini öderken, %10’luk en üst ekonomik gruba sahip olan kesim ise,  verginin %20’lik kısmını ödemektedir. Bu sonuç en başta eğitim alanında etkisini göstermektedir. Bu bağlamda, özel okulların sayısı giderek artmıştır. Sonuçta eğitim sisteminden ortaya çıkan hoşnutsuzluk nedeniyle, ekonomik gücü olanlar çocuklarını özel okula gönderirken, orta ve alt sosyo-ekonomik kesim, çocuklarını devlet okuluna göndermektedir. En alt kesimi oluşturan asgari ücretle açlık sınırında yaşayan kesim ise, çocuklarını imam hatip okulları ile yatılı bölge okulları yerine geçen yatılı medrese ve tarikat okullarına göndermektedirler.

Peki bu okullara kimler, hangi gerekçeyle çocuklarını göndermektedir sorusunun dini açıdan yanıtı şöyledir;

“Ülkemizde, 2.6 milyon vatandaşın bir tarikatla organik bağı bulunmaktadır. Tarikat üyesi olan ya da  faaliyetlerine sürekli katılan kişi sayısı  ise  1.1 milyondur. Sempatizan/destekçi/üye olmasa da toplantılarına en az bir kez katılmış ve yeniden katılabileceğini ifade eden kişi sayısı 1.5 milyon’dur.  (Bu sayıya FETÖ’nün legal sayıldığı dönemde terör örgütünün toplantılarına katılanlar dahildir). Tarikat üyesi olduğunu ifade edenlerin %9’u ılımlı İslam tabirini reddetmektedir.  Bunlar, İslam’ın özünün cihat olduğuna inanmaktadırlar. 234 bin tarikat üyesi potansiyel şiddet eğilimli  ve  teröre yatkın  kişilerdir. Bu kesim IŞİD/El Kaide/Hizbullah gibi örgütlerin terör eylemlerini cihad adı altında onaylamaktadırlar. “

Peki tarikatların çocuklara (taciz ve tecavüz iddiaları dışında) verdikleri eğitimin niteliği nedir…?

“Türkiye’de cihatçı bir toplum yaratarak, bunu içselleştirmektir.  Cihat anlayışı, sürekli program değişikliği ile okullara sokulmuştur. Böylelikle propagandanın ilk hedefi gerçekleşmiş, şimdi ikinci basamak uygulamaya konmuştur. Cihat anlayışı, Ortadoğu toplumlarında silahla din için savaşmayı içermektedir. Eğitimdeki değişmeler de bu amaç için yapılmaktadır. Bu bağlamda tarikatlarla yapılan işbirliği  de bunun bir parçasıdır.  2023’e kadar hedef;  itaatkâr, sorgulamayan, düşünmeyen, yaratıcı olmayan, estetik ve sanattan uzak her şeyi kabul eden, şükreden, geleceği bu dünya yerine ahirette arayan nesiller yetiştirmektir. Tam da bu noktada cihatçı nesil, ahiret için efendisinin her türlü emrini yerine getirecektir.  Özünde bu, küresel sermayenin yani yeni dünya düzeninin de hedeflediği bir sonuçtur. Türkiye’de bir milyon çocuk tarikatların elinde eğitim görmekte, daha doğrusu beyinleri yıkanarak, aldıkları eğitim ve yönlendirme nedeniyle her türlü  istismara açık ve her an kullanılmaya müsait  hale getirilmektedirler.  Bu çocuklar, yakın gelecekte  milli güvenliği tehdit edecek  faaliyetlere rahatlıkla  sürüklenebilecek bir potansiyel haline dönüşmüşlerdir. Zira tarikat eğitimlerinde Türkiye, “Darülharb” yani “Harp ülkesi, küfür ülkesi, savaş alanı” olarak nitelendirilmektedir. “

Peki Türkiye’de çoğu AKP döneminde palazlanan ve ortaya çıkan kaç tarikat, tekke ve medrese vardır…?

Türkiye’de belli başlı 30 tarikat silsilesi ve bunların  400 kolu bulunmaktadır.  Sadece İstanbul’da 445 tekke  faaliyetlerini  açıktan  sürdürmektedir.  Çoğunluğu İstanbul, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Van, Hakkâri, Şırnak, Ağrı, Muş, Bitlis, Gaziantep ve Şanlıurfa olmak üzere 800’ün üzerinde faal medrese bulunmaktadır.  Üstelik büyük şehirlerde kaç apartman medresesinin faaliyette olduğu ise tam olarak  bilinmemektedir. Çoğunluğu kız çocuklarına yönelik açılan apartman medreselerinde 12-18 kişi kalmaktadır. “

Peki çocuklarını yasal ya da illegal tarikatlardaki bazı sapık hocaların eline bırakan anne ve babalar bu işin farkında mı diye sorarsanız yanıtı hepsinden daha acı…!

Bakın; Ümraniye’de gece hocayla beraber yatıp sabah zorla namaza durdurulan ve tecavüze uğradığı kesin olarak saptanan mağdur H. R. Ö’nün babası E. Ö olayla ilgili ne söylüyor;

“Çocuğum kurs hocalarına iftira atıyor. Bu hocaları çok iyi tanıyorum. Böyle şeyler yapmaları mümkün değil. Gözümle böyle bir şey görmedim (Söylediği hocalardan 3’ü  tutuklandı)”.

Tecavüz mağdurunun annesi ise çocuğunun başına gelenlerden dolayı babayı suçluyor ve evi terk ediyor…!

“Sonu belli olmayan karanlık bir kuyuya tepe taklak düşüyoruz…!”

“İmdaaatttt….!”

(*)-(Prof. Dr. Esergül Balcı Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Ertürk Arşivi