İsmail Pehlivan
Saray’dan ‘Saray Aleviliğine’ davet !.. (2)
“Hoşlar meclisine girdim hoşlandım
Aşkın ateşine düştüm haşlandım
Dallarımda meyve döktüm taşlandım
Ya niçin gövdemden kırarlar beni”
Aşık Mahzuni Şerif
Cumhurbaşkanlığı Sosyal ve Gençlik Politikaları Kurulu Üyesi ve ‘Alevi’ kökenli Dr. Ali Arif Özzeybek ile gazeteci Mehmet Çek tarafından hazırlanan 'Milli Birlik ve Beraberlik Çalışması' adlı rapor, Saray'ın cumhuriyetle hesaplaşmasını Alevilik üzerinden yürütmeye çalışıldığını gösteriyor.
Raporda yer alan “Alevi toplumuyla yüzyıllık bir helâlleşme” ifadesi, Alevi toplumunun yüzyıllardır yaşadığı zulmü bir asra indirgeme çabasını gözler önüne seriyor. Bu anlayış, sahiplerinin cumhuriyet düşmanlığını açıkça ortaya koyuyor.
RAPOR CEHALET ÜRÜNÜDÜR
Bu raporu hazırlayan Özzeybek ve Çek'in, "Alevi toplumuyla yüzyıllık bir helâlleşme ve kucaklaşma" yönündeki görüşleri gerçeği yansıtmıyor. Alevilere yönelik saldırıları, katliamları ve nefret söylemlerini yalnızca 100 yıllık cumhuriyet tarihine mal etmek, büyük bir cehalet örneğidir.
Raporda, Alevi sorunları "onlarca yıl" gibi ifadelerle sadece Cumhuriyet dönemiyle sınırlanmak isteniyor. Oysa tarihçiler ve sosyal bilimciler, Alevilerin asıl zulme Osmanlı döneminde, özellikle de 1514 Çaldıran Savaşı ile birlikte ve sonrası maruz kaldığını açıkça belirtmektedir.
Saray'a hizmet eden bu kişilerin Alevi kimliğine sahip olmalarına rağmen, Aleviliği cumhuriyetle hesaplaşmak gibi kötü niyetli bir amaç için kullanmaya kalkışması dikkat çekicidir.
Aleviliği siyasi iktidarın çıkarları için bir araç haline getiren ve cumhuriyetle hesaplaşmayı hedefleyen bu rapor, her yönden çelişkili ve şaşırtıcıdır. Hem Alevi kimliği taşıyıp hem de cumhuriyet karşıtı bir rapor hazırlamak, bu kişilerin kendi toplumlarına ve tarihine ne kadar yabancılaştığını gösteriyor.
Alevilerin cumhuriyetle olan barışçıl ilişkisini kimse düşmanlığa çeviremez. Bu tür girişimler, Alevi toplumunun cumhuriyete olan güçlü bağlılığını bir kez daha kanıtlamaktadır.
SÖZDE EŞİT YURTTAŞLIK
Raporda bahsedilen “Anayasal eşit yurttaşlık” ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 10. maddesiyle çelişiyor. Anayasamızın ilgili maddesi, "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir" hükmünü içerse de, ne yazık ki bu ilke AKP'nin 23 yıllık iktidarı da dahil olmak üzere, hiçbir siyasi iktidar tarafından bugüne kadar tam olarak uygulanmamıştır.
Raporda bahsedilen 'Kamuda Ayrımcılık Yasası' ve Alevilere yönelik özel bir düzenleme yapılması önerisi, büyük bir yanılgı içeriyor. Ey gafiller, kamudaki ayrımcılık sorunu yasalardan değil, doğrudan AKP'nin siyasi tercihlerinden kaynaklanmaktadır. Zira yasalarımızda 'ayrımcılık' zaten bir suçtur.
Ayrıca, Alevilere yönelik nefret suçlarının önlenmesi için yeni bir yasa çıkarılması gerektiği önerisi de benzer bir şekilde gerçeklikten uzaktır. Çünkü nefret suçlarına ilişkin yasalarımız zaten yürürlüktedir.
DİYANET’İN ALEVİ VERSİYONU
Raporun en dikkat çekici önerisi, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bir benzeri olan "Alevi-Bektaşi İnanç Başkanlığı" kurulması. Bu, adeta bir "Alevi Diyaneti" oluşturma girişimidir. Bu yeni kurum, cemevlerinin idaresinden dedelerin atanmasına kadar birçok alanda yetkili kılınarak Alevi toplumunu devlet kontrolüne almayı hedefliyor.
Raporda, bu yapının "özerk bütçeli bir kamu tüzel kişiliği" olması savunulsa da, bu öneri Alevilik inancının temel prensiplerine tamamen aykırıdır. Bir DİB benzeri kurumun, Alevi inanç değerlerinin uygulanmasını sağlaması mümkün değildir. Bu girişim, Alevi inancının özerkliğini ortadan kaldırmaya yönelik aleni bir tutumdur.
İBADETE MÜDAHALE GİRİŞİMİ
Raporda yer alan "Başkanlık görev alanına giren konularda... düzenleyici işlemler yapma yetkisine sahiptir" ifadesi, Alevi inancına açık bir müdahale sinyali veriyor. Bu başkanlığın, cemevlerinin düzeni, ibadet şekli ve içeriğine kadar her alanda söz sahibi olacağı anlaşılıyor. Ayrıca, cemevlerine personel atamalarının Cumhurbaşkanlığı onayıyla yapılması ve mülkiyet düzenlemelerinin devlet eliyle yürütülmesi de bu kontrol çabasının bir parçasıdır.
Bu rapor, çeşitli yasal değişiklikler önerirken asıl amacını sinsi bir şekilde gizliyor: "Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun"un değiştirilmesi… Siyasal İslamcı görüşler doğrultusunda raporu hazırlayan kişiler, irticacı ve selefi tarikatların bile değiştirilmesini teklif bile edemeyeceği bu yasayı, "Alevilerin talebi" olarak sunuyor. Oysa bu yasa, Türkiye'de cemaat ve tarikatları yasaklayan temel bir hükümdür.
ALEVİLERE ÖZEL HUKUK SAÇMALIĞI
Raporda "Ayrımcılığın Önlenmesi Yasası"na sığınılarak dinci-irticacı tarikatların önünün açılması hedefleniyor. Aleviler, bizzat AKP hükümetleri döneminde kamu kurumlarından zorbalıkla dışlandıkları halde, rapor bu sorunu yasal düzenlemelerle ilgiliymiş gibi gösteriyor. Oysaki Aleviler, kendilerine özel bir hukuk değil, yalnızca liyakat talep ediyorlar.
Kısacası, bu raporu hazırlayanlar, kifayetsiz muhterislerden (*) ibaret. Yasalarımızda suç olan ayrımcılık ve nefret suçlarını, sanki yasalar izin vermiyormuş gibi sunarak İslamo-faşist AKP'nin uygulamadığı her şeyi çarpıtmaya çalışıyorlar.
(*) Kifayetsiz muhteris: Bir işi yapabilmek için gerekli bilgi ve yeterliliğe sahip olmadığı halde, o işi yapabilmek için her şeyi yapabilecek kişi.