
Şahin Aybek
Müjdat Ataman’la Eğitim Üstüne
“Bu kötü gidişin ana nedeni eğitim adına güncel politikalar üstü bir anlayışımızın olmamasından kaynaklanıyor. Ülkenin eğitim sisteminin çıkış yolu, uzun soluklu bir çözüm yolculuğunun planlı bir şekilde işletilmesinden geçmektedir.”
“Eğitim yöneticilerinin bir görüşün fanatiği olması yerine eğitim yöneticilerinin eğitim biliminin uzmanı olması gerekiyor. Sadece sürecin mağdur ettiği kesimin ses vermesi değildir aslolan, öğretmenlerin ülkenin eğitim sistemi için birlik olabilmesidir.”
Eğitimci Müjdat Ataman’la eğitim üstüne konuştuk.
Ülkemizin eğitim sistemi hepimizin şikayetleri olan bir yapı haline geldi, bu açmazın temel nedeni nedir?
Ne yazık ki öğretmenlerin, öğrencilerin, yöneticilerin, velilerin yani tüm paydaşların mutsuz olduğu bir sistemi yıllar içinde ortaya çıkardılar. Bu kötü gidişin ana nedeni eğitim adına güncel politikalar üstü bir anlayışımızın olmamasından kaynaklanıyor. Aynı iktidarın yıllar içinde göreve gelen farklı eğitim bakanlarının bile ortak tutum geliştiremediği bir noktada, her gelenin derinlemesine düşünmediği, ben bilirim, ben düzeltirim dediği bir anlayışla sürekli yamalarla iyileştirilmeye çalışılan sistemin bu duruma gelmesi kaçınılmazdı.
Bu kötü gidişin eğitim sistemine verdiği en büyük zarar nedir?
Çağdaş bir uygarlık yolunda ileri gitmenin temel belirleyicisinin eğitim olduğu konusunda hemfikiriz. En büyük zarar uzun yıllardır eğitim nedeniyle yetiştiremediğimiz fikri hür vicdanı hür çocuklar. Biz adına eğitim dediğimiz otoriter bir sistemde eğitim fabrikasının bandında ilerleyen öğrencilere ilerde çoğu işine yaramayacak bilgileri boca etmekten öteye gidemiyoruz. Bu yolculuğunun bir de öğrencileri ailelerinin ekonomik durumuna göre ayrıştıran bir yapısı var ki bu artık içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Varsılın çocuğuna iyi okullar, iyi teknoloji, nitelikli eğitim yoksulun çocuğuna ise artık oturduğu mahalleye göre ne denk gelirse. Eğitimin eşitleyen değil artık oldukça derinden ayrıştıran bir rolü var.
Bu karanlık tablodan çıkış yolu nedir?
Evet oldukça derin sorunları olan, bir anda sihirli değnekle dokununca değişim sağlanamayacak bir sistemin içindeyiz. Bu sistem içinden bir sorunu alalım ve beraber bakalım. Atandırılmayan öğretmenlerin durumları. Uzun yıllardır sosyal medya aracılığıyla insanlar kadro istiyor, bekliyor, kamuoyu oluşturmaya çalışıyor. İş, içinden çıkılmaz bir hale geldikçe sınav üstüne sınav getiriliyor, akademi diye yeni bir icat çıkarılıyor. Kimse bu sorunun gelecekte adil, anlamlı bir biçimde ortadan kalkması için politika üretmiyor. Her sorun, yeni, içinden çıkılmaz sorunlar eklenerek çözülmeye çalışılıyor. Ülkenin eğitim sisteminin çıkış yolu, uzun soluklu bir çözüm yolculuğunun planlı bir şekilde işletilmesinden geçmektedir. Bu uzun soluklu çözüm yolculuğuna geçişte çoklu aklı devreye almak gereklidir. Bir kişinin, bir görüşün değil, alan uzmanlarının çoklu görüşün çözüme gitmesi.
Çoklu akıldan kastınız nedir, çoklu bir çözüm yolculuğu sistemi daha çok sıkıştırmaz mı?
Konu eğitim olduğunda bu topraklarda yetişen politik görüşü ne olursa her eğitimci aynı şeyi ister, çocukların iyi eğitim alması. İşte tam bu noktada fanatik politik görüşleri bir kenara atıp, ortak evrensel değerler ışığında tartışmak, öğrenciler için daha iyisi için bir kurgu yapmak önemlidir. Yıllardır bu ülke “biz yaptık oldu” işletim sistemini izliyor. Her gelen kendi politik görüşü ışığında bir program yapılandırma çalışıyor. Bir hükümet değişikliğinde de karşı görüşün yeniden biz yaptık demesini istemem. İşte tam bu noktada sihirli sözcük olan “liyakat” devreye giriyor. Eğitim yöneticilerinin bir görüşün fanatiği olması yerine eğitim yöneticilerinin eğitim biliminin uzmanı olması gerekiyor. Üstlerine şirin görünmeye çalışan eğitim bilimciler değil, çocuğun üstün yararı için politika üretecek eğitimciler lazım bize.
Bu arap saçına dönen eğitim sisteminden çıkış için neyi önceliklendirmek lazım?
Üç önemli nokta var sistemin nefes almasını sağlayacak. İlki öğretmenin iyi olma hali. Bir zamanların ülkenin gelişimi için yola çıkan, idealist öğretmenler vardı. Yıllar içinde öğretmene verilen değer, öğretmenlerin özlük hakları yok edildi. Memur öğretmenler, haksızlığa ses çıkaramayan öğretmenler noktasına gelindi. Öğretmenlerin hayallerini umutlarını çaldılar. Ay sonunu nasıl getireceğim diye düşünen öğretmenin, hayal kuramayan bir öğretmenin, kendini kültürel anlamda geliştirmeye imkanı olmayan öğretmenin öğrencisine ne katacağını düşünüyoruz... Adil bir anlayışla öğretmenlerin çalışma koşulları iyileştirilmeli ve öğretmene güvenerek özgünlüğüne alan açılmalı. Bu ülkenin öğrencilerinin memur öğretmenlere değil sorgulayan, tartışan, daha iyisini arayan, üreten öğretmenlere ihtiyacı var.
Bir diğer önemli başlık eğitim sisteminin sıkıştıran bir günde alınan eğitim sistemi uygulamaları, örneğin 4+4+4 uygulaması. Tüm eğitimciler ilkokulun eskisi gibi 5 yıl olması gerektiğini hem akademik hem de sosyal duygusal açıdan dile getirirken bizim hala buna devam ediyor olmamız anlamlı değil. Bununla birlikte lise seviyesinde yaşanan sıkışıklık, lisenin zorunlu olması, nitelikli lise sayısının oldukça az olması, okullar arasındaki başarı makasının oldukça açılmış olması büyük bir sorundur. Bir an önce tüm uygulamalar gözden geçirilip eğitim biliminin doğruları ile hareket edilmelidir. Yanlış uygulamalara devam etmenin vereceği zarar düşünülenden daha fazladır.
Bir diğer büyük problem de eğitim sistemimizin kendi iç sıkışmışlığına bulunan tek çare eleme sistemine dayanan sınav sistemidir. Özellikle 8. sınıfta girilen ve nitelikli lisenin geçiş anahtarı olan bu sınav nedeniyle tüm öğrenim kurgusu test mantığı ile ilerleyen bilginin parça parça verilip beş şık içinde doğruyu bulmaya odaklanılan bir yapıya dönüşmüş durumda. Basılan test kitaplarının, soru bankalarının, alınan özel derslerin, dershanelerin haddi hesabı yok. Bu durum yüzeysel bir öğrenmeyi, ezberi ve sadece sınava hazırlanmayı geçer akçe yapıyor. Oysa günümüzde derinleşilen alanlar, disiplinlerarası çalışmaların öğrencileri geliştireceğini biliyoruz. Bu alanda anlamlı bir değişim yaratmak eğitimde yapılacak en büyük adımı atmak olacaktır.
Biz eğitimcilerin bu süreçte ne yapması gerekiyor?
Çok çalışmamız gerekiyor. Ne yazık ki “böyle gelmiş gider” anlayışının pası birçok eğitimcinin üstüne sinmiş durumda. Bu memnuniyetsizlik ortamında ortaya konulan Öğretmenlik Meslek Kanunu’na, Akademiye yeterli tepki konulamadı. Ülkede herhangi bir meslek kanunu, o mesleğin uygulayıcılarının karşı görüşüne rağmen çıkarılamaz, öğretmenlikte ise olabiliyor bunun bir tane nedeni var o da sesimizi büyütmeyi bilmiyoruz.
Şöyle düşünün mülakat sistemi ile ilgili herkes karşı olduğunu söyledi ama ciddi bir kamuoyu oluşturup bu yanlıştan dönülmesi sağlanamadı. Sadece sürecin mağdur ettiği kesimin ses vermesi değildir aslolan, öğretmenlerin ülkenin eğitim sistemi için birlik olabilmesidir.
Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...