Aytun Aktan
Muhsin Ertuğrul’un Çocuklarından Ayla Algan’a Saygıyla
Bazı insanlar dünyaya üflenip gelirler. Ayla Algan da öyle bir sanatçıydı. Ürettikleriyle, eğittikleriyle, etkiledikleriyle yeryüzünün şansıydı. Belki de on kişilik hayat yaşayarak bu diyardan gidiverdi.
Ayla Algan doğduğunda dünyanın İkinci Dünya Savaşı’yla tanışmasına henüz iki yıl vardı.
Girit göçmeni tüccar bir baba ile ressam bir annenin tek çocuğuydu. Başlangıçta onun için çizilen yol haritasında müzik vardı. Piyano çalıyor, şan eğitimi ve bale dersleri alıyordu.
Fransız lisesinde okuyunca Paris’te eğitime devam etmek de kaçınılmaz bir kader oluyor sanırım. Sonraları, 1971’de Paris’in en meşhur konser salonu Olimpia’da sahneye çıkan ilk Türk sanatçı oluyor Algan. Ödül alıyor. Bir süre orada yaşıyor, Peter Brook’un tiyatro atölyesine davet ediliyor…
Biz tekrar geriye dönelim ve ömür boyu süren öğrenme yolculuğuna biraz daha bakalım.
Sporcu ve mühendis olarak başlayan eğitim yolculuğu Ayla Algan ile evliliği ile sanata dönen Beklan Algan ile birlikte Amerika’da New York Actor Studio Actor’s Repertuary Theatre’s of Broadway'de birlikte sahne eğitimi alıyorlar.
Türkiye’ye döndüğünde 1961 yılında, Muhsin Ertuğrul’un başrejisör olduğu İstanbul Şehir Tiyatroları’na giriyor Algan. Muhsin Ertuğrul’un çocukları olarak anılan o kuşak Türkiye’de tiyatronun en harika kuşağı. 1966’da şahane siyasetçiler gene tarihteki yerlerini alarak başrejisörlük kadrosunu kaldırıyorlar. Muhsin Ertuğrul gibi bir değer bu hareketle açıkta kalıyor. ‘‘Muhsin Ertuğrul olayı’’ diye bilinen bu girişim sonrası Ayla Algan da kurum tiyatrosundan ayrılıyor. Hocası ile birlikte 1961 yılında Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak kurulmuş LCC Language and Culture Center’da çok sayıda değerli isim ile birlikte eğitmenlik yapıyor.
Algan İstanbul Şehir Tiyatroları’nda çok sayıda oyunda rol alsa da en akıllarda kalanı Shakespeare’in Hamlet oyununda Ophelia karakteri ile birlikte baş erkek karakter olan Hamlet’i de oynaması oluyor. Bu reji epey ses getiriyor. Daha sonra Fizikçiler oyunu ile ödüle de layık görülüyor ama ‘‘tiyatronun kolektif bir iş olduğu’’ gerekçesiyle tek başına ödül almayı ret ediyor. Bu Hamlet’in ses getirmesini Yekta Kopan şöyle anlatmış. Sizinle paylaşmam şart. Ülkenin değişmezliğine karşı koyan o güzel insanları unutursak kalbimiz taş olsun. ‘‘Yıl 1961 Ayla Algan eşi Beklan Algan’la birlikte Amerika’dan döner ve Şehir Tiyatroları kadrosuna girer. Algan çiftinin Şehir Tiyatroları’ndaki ilk işi Jean Anouilh’un “Tarla Kuşu” adlı oyunu olur… Ayla Algan henüz 24 yaşındadır. Aynı yıl Hamlet’le bir başarı daha gelir. Bu yorumda Ayla Algan hem Hamlet hem de Ophelia rollerini üstlenir.
Böylece Muhsin Ertuğrul’un Rumeli Hisarı’nı keçilerin otladığı bir yer olmaktan kurtarma hayali gerçekleşir. Hayal kurmakla kalmaz Muhsin Ertuğrul, belediyeye bu iş için 1960 bütçesine 500 lira konmasını da teklif eder. Sonunda Hamlet, Rumeli Hisarı’nda oynanır. Ama oyun bir tartışmayı da beraberinde getirir. Burhan Arpad “Fatih’in namaz kıldığı yerde Hamlet’le Ofelya öpüşemez, bundan dolayı da Hamlet’in Rumeli Hisarı’nda oynanması doğru değildir,” yazınca kıyamet kopar. Melih Cevdet Anday, Cumhuriyet gazetesinde zehir zemberek bir cevap yazar bu kıyameti koparanlara: “Shakespeare’in eserinde Hamlet, Ofelya’yı bir kez bile öpmez. Ama öpüşselerdi ne olurdu?” der Anday ve devam eder: “Burhan Arpad eski anıtlara hakaret anlayışına bir yenisini katıyor demek, tarihsel yapılar
içinde öpüşmeği yasak ediyor. Öpüşmek bunca kötü bir iş midir? Bana sorarsanız İstanbul’da en iyi öpüşülecek yerlerden biri de Rumeli Hisarı’dır.’’ Ahh be. Rumeli Hisarı şu anda kapıları halka kapalı, sahnenin tam ortasında bir mescid ile hayaletlerin ve İstanbulluların ahları vahlarıyla yapayalnız, boğaza bakıyor.
Algan Paris’te yaşadığı dönemde Yunus Emre’nin 650 Yıl dönümü için Turizm Bakanlığı tarafından istenen bir müzik albümü hazırlar. Savaş karşıtı olarak bilinir ve Bulgaristan’da düzenlenen bir ses yarışmasında ikinci olur, UNICEF tarafından Onur Ödülü’ne layık görülür, Kızılderililerin sorunları üzerine söylediği bir şarkı ile birincilik kazanır. Türkiye’de ‘‘Koca Öküz’’ şarkısı ile bilir ancak çok sayıda 45liği vardır. Koca Öküzü’ü onun sesinden dinlemek isterseniz diye bağlantıyı burada paylaşıyorum. https://youtu.be/o3WaZLVb-9s?
12 Eylül Darbesiyle seksenler Türkiye’de çok zor yıllar olarak yaşanıyor. Sanat muhaliftir, baskıları yenmek üzerinedir. Toplumsal eleştirilerin yapılamadığı bir ortamda işçi tiyatrosu yapmak üzere önemli bir ekip Berlin’e gider. Aralarında Ayla Algan da vardır. Schaubühne Tiyatrosu’nda Tuncel Kurtiz, Macit Koper, Şener Şen gibi isimlerle birlikte çalışırlar.
Seksenlerin sonuna gelirken Türk Tiyatrosu için çok önemli bir yeri olan Tiyatro Araştırma Laboratuvarı’nı (TAL) 1988’de kurarlar. Kurucu ekipte eşi Beklan Algan, Erol Keskin, Haluk Şevket Ataseven vardır. Bu oluşum sayesinde İstanbul Şehir Tiyatroları tekrar Darülbedayi ruhuna döner ve eğitime, araştırmaya önem verir. Çok sayıda oyun çıkaran, oyuncu, yönetmen yetiştiren bu oluşum tabi ki Türkiye’de hak edilmiş bir sonla kendi içinden seslerle birlikte yok edilir. Sonra dernekleşse bile o sürecin pırıltısı asla olamaz.
Oyunculuk ve müzisyenlik kariyeri dışında, yöneticilik, yönetmenlik, eğitmenlik alanlarında hep başarıyla çalıştı Ayla Algan. İnsanların gözünde onun adı geçtiğinde hep ışıltının olması tesadüf değil. Beyin kanaması nedeniyle hayata veda eden sanatçı o an gelene kadar hala çalışıyor, deneyimlerini aktarıyordu.
Devlet Sanatçısı unvanı olan Algan, 2001 yılında emekli olduğu İstanbul Şehir Tiyatroları’nın büyük hocasının adını taşıyan Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nden uğurlandı. Törende konuşan dostlarından tiyatro sanatçısı Orhan Alkaya şöyle konuştu ‘‘Tören başlamadan önce büyük bir gürültü koptu. Bir arkadaşımız demir profile takılıp düşmüş. O anda hatırladım. Ayla’nın üstüne dekor düşmüştü. Ayla’nın şu sözünü hatırlıyorum: ‘Önemli değil canım, tiyatroda olur böyle şeyler.’ Olağanüstü oyunculardandı. Sonsuz bir arayış, sonsuz bir yeni bir şey öğrenme istediği, bir şeyi tamamlama konusunda daimî bir kaygı… Ayla her şeyden heyecanlanabilen, her yeni ile yeniden düşünmeye başlayan, parçayı bütün olarak görenlerden biriydi…’’
Bir saygı duruşu da benden bu yazıyla, okuyan sizlerle olsun sevgili Ayla Algan’a.