Şahin Aybek
Mesleki ve Teknik eğitimin sorunları nasıl çözülür?
“MTE sistemlerimizi, halen devam etmekte olan III. ve IV. Sanayi Devrimlerinin yarattığı koşullara ve değişimlere uygun olarak yeniden örgütlememiz gerekiyor. MESEM dışındaki mesleki-teknik ortaöğretim kurumlarındaki öğrenci sayılarının teşviklere rağmen azalmaktadır. Tüm MTE süreçleri 18 yaş ve sonrasına yani reşit döneme kaydırılmalıdır. ”
Ege Üniversitesi E. Öğretim Üyesi Dr. Haluk İŞLER ile mesleki-teknik eğitimi konuştuk.
Dünyada son yıllarda meydana gelen ekonomik, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin mesleki-teknik eğitim (MTE) sistemleri üzerindeki etkileri sizce genel hatlarıyla nelerdir?
Mesleki-teknik eğitim (MTE) sistemlerine ilişkin gelişmelerin, özellikle 16. yy.dan itibaren manüfaktür üretimiyle tarih sahnesine çıkan sanayi kapitalizminin gelişim süreçlerine paralel bir seyir izlediğini görüyoruz. Sanayi kapitalizmi tarihinin, ana hatlarıyla sanayi devrimleri üzerinde şekillendiğini söyleyebiliriz. Sanayi kapitalizminin tarihine yön veren sanayi devrimlerini niteleyen ana unsurları şöyle özetleyebiliriz:
I. Sanayi Devrimi: Buhar makinesi (kas gücünden makine gücüne geçiş), üretimde makineleşme, fabrika üretimi, teknik işbölümü (18. yy. ikinci yarısı).
II. Sanayi Devrimi: Elektrik, telefon, içten yanmalı motorlar gibi önemli buluşlar, Fordist Sistem (kayan üretim ve montaj hattı), mikro işbölümü (19. yy. sonları-20.yy. başları)
III. Sanayi Devrimi: Mikroelektronik, otomasyon, robotik gibi teknolojiler, esnek üretim sistemleri (1970’li yılların sonları).
IV. Sanayi Devrimi: Bilişim teknolojileri, otonom ve siber-fiziksel sistemler, internet/nesnelerin interneti, akıllı fabrikalar (2000’li yılların başları).
Görüldüğü gibi bilimsel ve teknolojik ilerlemelere paralel olarak üretim yöntemleri de gelişmektedir. Belli bir tarihsel döneme karşılık gelen üretim tarzları, tüm ekonomik ve toplumsal yapılarda olduğu gibi MTE sistemleri üzerinde de dönüşümleri zorunlu kılmıştır. Dünyada yaklaşık son 500 yıla damgasını vuran sanayi devrimleri, üzerinde yükseldikleri bilimsel-teknolojik temel ve üretim yöntemlerine uygun MTE sistemlerini yaratırken, MTE sistemleri de sanayi devrimlerinin itici gücü olmuştur. Bunun anlamı şudur, eğer ülke olarak toplumsal ve ekonomik gelişmişlik açısından üst sınıfta yer almak istiyorsak, öncelikle dünyada çok hızlı ilerleyen gelişmelere uyum gösterebilen ve bunun da ötesinde gelişmelerin öncüsü olabilen bireyler yetiştirmemiz gerekiyor. Bu noktada MTE sistemlerinin rolü çok büyük. Kısaca söylemek gerekirse, bugün MTE sistemlerimizi, halen devam etmekte olan III. ve IV. Sanayi Devrimlerinin yarattığı koşullara ve değişimlere uygun olarak yeniden örgütlememiz gerekiyor.
Türkiye’de son dönemde sıklıkla gündeme gelen mesleki eğitim merkezleri (MESEM) konusunda neler söylersiniz? MESEM’ler neden çok konuşulmaya başladı?
MESEM konusu gerçekten ülkemizde son yıllarda giderek büyüyen bir sorun haline geldi. Çocuk işçiliğinin adeta kurumsal merkezleri haline gelen ve çocukların işyerlerinde, hayatlarını kaybetmelerine, sakat kalmalarına, psikolojik ve sosyal travmalara maruz kalmalarına zemin hazırlayan MESEM uygulamaları haklı olarak daha çok eleştirilmeye başlandı. Bu konuyu değerlendirmeden önce kısaca MESEM’lerin ne olduğuna bakalım.
MESEM’ler, kalfalık ve ustalık eğitimiyle birlikte çeşitli mesleki-teknik kurs programlarının uygulandığı resmi kurumlar olarak tanımlanmaktadır. Daha önce yaygın eğitim kurumu olarak faaliyet gösteren MESEM’ler, 2016 yılında Millî Eğitim Temel Kanununda yapılan bir değişiklikle, ilköğretime dayalı, zorunlu, dört yıllık, örgün mesleki-teknik ortaöğretim kapsamına alınmıştır. Yani bu değişiklikle MESEM öğrencilerinin belirli koşulları sağlamaları halinde ortaöğretim diploması alabilmelerinin yolu açılmıştır. MESEM’lere kayıt yaptırılabilmesi için, 14 yaşın doldurulması, ortaokul mezunu olunması ve kayıt yaptırılacak meslek alan ve dalına uygun bir işletmeyle sözleşme imzalanması gerekmektedir. Sözü edilen sözleşme, MESEM yöneticisi, işyeri yetkilisi ve öğrenci (reşit olmayan öğrenciler için öğrenci velisi) tarafından imzalanır. MESEM öğrencileri mevzuata göre her sınıf düzeyinde 4 gün işletmede çalışır, 1 gün de okulda eğitim alır. Görüldüğü gibi, reşit olmayan, 14 yaşındaki çocuklar bile MESEM’ler üzerinden iş yaşamına sokulup çocuk işçiliği yasal bir zemine oturtulmuştur. Türkiye’de MESEM öğrencilerini genellikle büyük ve kurumsal işletmelerden çok, katma değeri ve niteliği düşük işler yapan esnaflar ve küçük işletmeler talep ettiği için, MESEM öğrencilerinin, standart mesai süresi olmaksızın, haftada 4 gün yerine 5, hatta 6 gün çalıştırıldıkları sıklıkla görülmektedir.
3308 sayılı Kanuna göre, MESEM’lerde öğrenim gören, 9., 10. ve 11. Sınıfta çırak durumunda olan öğrencilere asgari ücretin en az % 30’u, kalfalık yeterliğini kazanan 12. Sınıf öğrencilerine ise asgari ücretin en az % 50’si kadar ücret ödenmesi öngörülmüştür. Öğrencilere bu oranlarda verilen ücretlerin tamamı Devlet tarafından işletmelere geri ödenmektedir. Ayrıca MESEM öğrencileri için yapılan, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık sigortası primleri Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçesinden karşılanmaktadır. Yani MESEM öğrencisi çalıştıran işletmeler, ne ücret ne de sigorta primi ödemekte, halkın vergilerinden oluşan Devlet bütçesi kullanılarak sermayeye bedava işgücü sunulmaktadır.
İktidarın son yıllarda getirdiği yasal düzenleme ve teşvik uygulamalarıyla, henüz 14 yaşındaki çocukların alındığı MESEM’lerin olabildiğince yaygınlaştırılması bir devlet politikası haline getirilmiştir. Bu politikaların iktidar açısından, özellikle son dönemde yaşanan ağır ekonomik ve sosyal sorunların da etkisiyle “işe yaradığı” görülmektedir. Aşağıdaki tabloda yer alan veriler bunu açıkça göstermektedir:
Kaynak: https://sgb.meb.gov.tr/www/resmi-istatistikler/icerik/64
Tablodaki verilere göre, 2016-2017 ve 2023-2024 öğretim yılları arasındaki 7 yıllık dönemde, MESEM dışındaki mesleki-teknik ortaöğretim kurumlarındaki okul ve öğrenci sayıları düzenli ve dramatik bir şekilde düşerken, MESEM’lerdeki özellikle öğrenci sayıları neredeyse 4,5 kat artarak 422.709’a ulaşmıştır. Bu durumu yaratan iki temel nedenden birisi, Türkiye’de giderek ağırlaşan, ekonomik bunalım, yoksullaşma ve işsizlik; diğeri ise iktidarın, sermayenin ucuz/bedava işgücü talebini karşılamaya yönelik harcadığı yoğun çabadır.
Giderek artan derin yoksulluk ve sefalet nedeniyle birçok aile, çocuklarının MESEM kapsamında alacağı, ilk üç yılda 5.100, son bir yılda ise 8.500 TL tutarındaki ücrete muhtaç duruma gelmiştir. Bu nedenle MESEM’lerin öğrenci kaynağını neredeyse tamamen yoksul kesimlerin çocukları oluşturmaktadır.
Son olarak şunu da söyleyelim, MESEM öğretim programlarında derslerin ağırlıkları, % 11 akademik eğitim, % 89 MTE olacak şekilde belirlenmiştir. Bu durum, zaten yaşam koşulları itibariyle dezavantajlı durumda olan MESEM öğrencilerinin liseler dâhil üst öğrenimlere yönelmesini neredeyse olanaksız hale getirmektedir.
Başta da belirttiğim gibi MESEM’ler çocuklarımızın hayatını karartan büyük bir soruna dönüşmüştür. Bu yüzden bu konuya biraz fazla değindik. Daha fazla çocuğumuzun yitirilmemesi için MESEM’lerde çocukların dâhil edildiği tüm uygulamalara “derhal” son verilmelidir.
Tablodaki verilerde son 7 yılda MESEM öğrenci sayıları hızla artarken diğer MTE ortaöğretim kurumlarındaki öğrenci sayılarında dramatik düşüşler görülüyor. Bu durumu nasıl açıklarsınız?
Evet, son 7 yılda MESEM dışındaki mesleki-teknik ortaöğretim kurumlarında, özellikle öğrenci sayılarında çok keskin düşüşler görülüyor. Bu kurumlarda, 2016-2017 öğretim yılında 1.972.545 olan öğrenci sayısı, 2023-2024 öğretim yılında 1.320.681’e düşmüş ve 7 yılda 651.864 öğrenci kaybı yaşanmış. Tablodaki veriler, bu öğrencilerin büyük bir bölümünün MESEM’lere gittiğini, diğer bölümünün ise sistem dışına çıktığını ya da diğer okul türlerine dağıldığını göstermektedir. Aslında iktidar MESEM’lerde olduğu gibi, diğer mesleki-teknik ortaöğretim kurumlarındaki öğrenci sayılarını da arttırmak için, ücret ve sigorta uygulamalarının getirilmesi, organize sanayi bölgesi yönetimlerinin ve özel girişimcilerin mesleki-teknik lise açmalarının kolaylaştırılması, özel mesleki-teknik liselere öğrenci başına katkı ödenmesi gibi teşvikler getirmiştir. Ancak bu teşvikler istenen sonucu doğurmamıştır. MESEM dışındaki mesleki-teknik ortaöğretim kurumlarındaki öğrenci sayılarının teşviklere rağmen azalmasının altında yatan en önemli nedenleri şöyle özetleyebiliriz:
Son yıllarda, artan hayat pahalılığı, öğrenim masraflarının yüksekliği, yoksulluk, işsizlik gibi sorunlar yüzünden ailelerin çocuklarını 4 yıl boyunca mesleki-teknik liselere gönderebilme olanaklarının azalması,
Yoksul öğrencilerin ekonomik nedenlerle MESEM’lere yönelmesi ya da sistem dışına çıkarak kayıt dışı iş yaşamına atılması,
Maddi olanakları iyi olan ailelerin çocukları için mesleki-teknik ortaöğretim kurumlarının hala cazip bir seçenek haline getirilememesi,
Öğrencilerin, evlenme, gayri resmi yapılanmalara katılma gibi resmi eğitim ve iş yaşamı dışındaki kanallara yönelmesi/yönlendirilmesi,
Yukarıdaki dile getirilen nedenlerin önümüzdeki yakın dönemde ortadan kalkması pek olası görünmediği için, tablodaki verilerin benzer eğilimle devam edeceğini şimdiden öngörebiliriz.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) 2024-2025 öğretim yılından itibaren seçilmiş pilot okullarda “mesleki-teknik ortaokul” uygulamasını başlattı. Bu uygulamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Maalesef bu da oldu! MEB, 14.08.2024 tarihli bir genelgeyle 2024-2025 öğretim yılından itibaren mesleki ve teknik Anadolu liseleri bünyesinde mesleki-teknik ortaokulların açılması uygulamasını başlattı. Bu uygulamayla MTE 10-14 yaş aralığındaki öğrencilerin eğitim gördüğü ortaokul düzeyine indirilmiş olacak. 10.08.2024 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Genelgesiyle yürürlüğe giren “Mesleki ve Teknik Eğitim Politika Belgesinde” yer almayan ve bu Genelgeden sadece 4 gün sonra yani 14.08.2024 tarihinde bir alt genelgeyle duyurulan, üstelik de okulların açılmasına sadece 3 hafta kalmışken MTE Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanmış herhangi bir hazırlık çalışması bulunmayan bu uygulamanın, kamuoyunun tartışmasından uzak tutularak alelacele devreye sokulmak istendiği anlaşılmaktadır.
Toplumsal, ekonomik, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin çok hızlı arttığı günümüzde, bilimsel ve çağdaş eğitim yaklaşımlarının da öngördüğü şekilde, zorunlu, kesintisiz, temel/genel/akademik eğitim süresinin giderek arttırılması (12 yıla çıkarılması) gerekirken, imam hatip ortaokulu uygulamasında olduğu gibi, MTE’nin de 10-14 yaşındaki çocukların eğitim gördüğü ortaokul düzeyine indirilmesi, akla ve eğitim bilimlerine aykırı bir uygulamadır. Bu yaş aralığındaki çocuklar henüz MTE’ye başlatılabilecek, fiziksel, psikolojik ve akademik hazır bulunuşluk düzeyine sahip olamaz. Bu konunun tartışılacak bir yanı yoktur. MEB, çocuklarımız için telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracak olan bu bilim dışı uygulamadan bir an önce vazgeçmelidir.
Son olarak mesleki-teknik eğitime ilişkin önemli bulduğunuz konularla ilgili çok kısa neler söyleyebilirsiniz?
MTE çok çeşitli ve kapsamlı örgütlenme yapısıyla oldukça büyük bir eğitim alanıdır. Bu nedenle MTE’ye ilişkin çok şey söylenebilir. Ancak Türkiye’deki uygulamaları ve güncel sorunları da referans alarak çok önemli bulduğum bazı konuları genel politikalar çerçevesinde şöyle ifade edebilirim:
Günümüzde bireylerin, genel yaşam ve meslek alanlarına ilişkin sahip olması gereken yeterliliklerin bilimsel ve teknolojik bileşimi çok yükselmiştir. Bu nedenle bireylerin hem genel hem de meslek yaşamlarında başarılı olabilmeleri için gerekli olan hazır bulunuşluk düzeyinin sağlanması için temel/genel eğitim, zorunlu, kesintisiz ve en az 12 yıl süreli olmalıdır. Toplumsal gelişmeler arttıkça zorunlu temel/genel eğitimin süresinin de arttırılması zorunlu hale gelmektedir. Gerçi Türkiye’de de zorunlu eğitim 12 yıla çıkarılmıştır ancak zorunlu eğitimin 4+4+4 denilen yöntemle çok parçalı ve çok türlü hale getirilmesi, ortaokulla birlikte açık öğretim yolunun açılarak sistem dışına çıkışların kolaylaştırılması, sistem dışına çıkan öğrencilerin takibinin yapılmaması gibi politikalar, 12 yıllık zorunlu temel eğitimi fiilen ortadan kaldırmıştır. Bu nedenle, zorunlu temel eğitimde, açık öğretim uygulamasına son verilmeli, örgün eğitim dışına çıkışlara kesinlikle izin verilmemelidir. Zorunlu temel/genel eğitim, çok türlü yapıdan arındırılarak “akademik/politeknik/polikültür” niteliğe kavuşturulmalıdır. Burada bir not olarak ”akademik/politeknik/polikültür eğitim” tanımlamasının, bireylerin tüm yaşam alanlarında, bilgi (bilişsel), beceri (psikomotor) ve tutum (duyuşsal) yeterliliklerini çok yönlü geliştirmek amacıyla, akademik eğitimler yanında, laboratuvar çalışması, iş ve teknik, sanat, spor, gezi, gözlem, oyun, proje gibi, özgül (spesifik) MTE dışındaki tüm eğitim ve emek süreçlerini içerdiğini belirtmek gerekir.
Tüm MTE süreçleri 18 yaş ve sonrasına yani reşit döneme kaydırılmalıdır.
MESEM’ler, reşit bireylere hizmet veren, esnek, çok amaçlı, çağdaş MTE kurumlarına dönüştürülmelidir.
İlk maddeyle bağlantılı olarak, ortaokul ve liseler düzeyindeki tüm MTE programlarına son verilerek bu eğitimler zorunlu temel/genel eğitim sonrasındaki yükseköğretim kurumlarına ve çok amaçlı MTE merkezlerine aktarılmalıdır.
Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...