“Kirli siyaset ve siyasetçiler bize bir ülkeye mal olmak üzere…!”

Türk dış politikası ne yazık ki 100 yıllık yakın tarihinin en kötü provalarından birini verdi. “Stratejik Derinlik” adı altında Ortadoğu’da bir “Sünni İhvan Kardeşliği” kurmak ve halifeyi İstanbul’dan belirlemek gibi akla ziyan bir hayal peşine sürüklenen Egemen siyaset; hem kendi iç siyasi kirliliği hem de burnunun ucunu göremeyecek kadar kibre kapılmış bir yönetme anlayışıyla hem Türkiye’yi hem de kendi kendini çamura saplayıp bıraktı.

Aslında “Yeni bir dünya kurmak” ve “Bu yeni dünyada yerini almak” bölgedeki emperyal projelerinin önüne geçmek anlamında anlamlı bir direniş. Ama bunu gerçekleştirmek için iki şeye ihtiyacınız var;

1-Kaliteli, hesabını kitabını bilen, jeopolitik konumunu, askeri ve ekonomik gücünü dış politika ölçeğinde kantara vurabilen akılcı bir dış politika ve ona layık kadrolar,

2-Emperyalist ülkelerin elinde oyuncak olmamak için; temiz, kirlenmemiş, uluslararası araç ve aktörleri kullanarak benzeri görülmemiş bir iç-dış yolsuzluğa takılıp kirli olmamak.

Ne yazık ki egemen siyaset bize iki konuda çok kötü örnek verdi;

1-Dış politikayı ve bu politikayı belirleyecek önemli diplomat ve misyon insanlarını bir kenara itip Türkiye’nin yaşamsal önemdeki bu kulvarını iç politikadaki kişi ve kavramlara alet etmek

2-Cumhuriyet tarihinde eşi ve benzeri görülmeyen (ulusal ve uluslararası)  bir yolsuzluk ve kirliliğe sürüklenip Ortadoğu’nun haritasını yeniden belirlemek için askeri ve siyasi gücünü kullanan emperyalist ülkelerin tehdit ve şantajlarına bu nedenle boyun eğmek

Amerika’nın Türkiye’ye uygulamaya kalktığı yaptırımların ve ağır hakaret ve tehditlerin iki temel nedeni var;

Temsilciler Meclisinde kabul edilen ve Senato’da hazırlıkları tamamlanan yaptırımların birincisi Erdoğan ve ailesinin haksız edindiği iddia edilen mal varlıkları, ikincisi yakın geçmişte Rıza Zarrab gibi yurt dışındaki dolandırıcıların ve sahtekarların bile “önüne yatacak” kadar siyasetçilerin yolsuzluk ve rüşvet nedeniyle başta Halk Bank davası olmak üzere uluslararası kirli komplolara karışması.

Ve Amerika bu kirli siyaseti boynundan yakalayıp; “Bana Suriye’de yol açmaz ya da ödün vermezseniz dosyalarınızı açar sizi bitiririm” diyor. Trump’ın Erdoğan’a hakaret dolu mektubundaki; “Sorunlarının bazılarını çözmek için çok çalıştım” sözleri tarihi niteliktedir.

Trump hangi sorunlardan sayın Erdoğan’ı kurtarmak için ne gibi bir uğraş verdi?

Bu kişisel ima yaptırımlarda yer alan mal varlığı tartışmasıyla mı ilgiliydi?

Türkiye Trump’ın Erdoğan’ı kurtarmasından dolayı ne gibi bir bedel ödedi ya da ödeyecek?

Halk Bank davası neden yeniden açıldı?

110 kişilik siyasi rüşvetçiler listesinde hangi isimler var?

Bu soruların yanıtını Türkiye’de biraz kafası çalışan herkesin çok acil bulması lazım. Yoksa siyasetin kirliliği bize bir ülkeye mal olmak üzere.

Bakın; Cenevre’de toplanan Anayasa komitesi, 6 ay içinde yeni anayasayı hazırlayacak ve uygun bir zamanda Suriye halkının onayına sunacak. 2020 yılı içinde parlamento seçimleri, 2021 yılı içinde Başkanlık seçimi yapılarak süreç tamamlanacak.

150 kişilik Anayasa komisyonu, 45 kişilik “yeni anayasa” yazım komitesini seçti ve Suriye için, yeni yönetim biçimine geçiş süreci başladı.

Ve Türkiye eğer bugün Suriye masasında Amerika ve Rusya ile birlikte varsa, bölgede kurulacak yeni denklemlerin bir ayağını ülkemiz oluşturuyorsa, Fransa ve İngiltere gibi ülkeleri saf dışı bırakıp kendi ülkesine yönelik tehditkar bir yeni yapılanmadan sağ salim çıkmak üzereyse bunu Suriye’nin kuzeyinde canını veren Kahraman Mehmetçiklere, şehit ve gazilerine borçludur.

Siyasetinin kirliliğini ve ikiyüzlülüğünü yine asker düzeltmeye çalışıyor.

Tek korkum;

Askerin düzelttiğini yeniden kirli siyasetin ve kirli siyasetçilerin kendi kişisel ikballeri için bozması ve kocaman bir ülkeyi sükutu hayale uğratmasıdır…!”

Bir örnek mi istiyorsunuz;

“Amerika’nın yaptırım kararlarındaki Türkiye’deki siyasetçilerin mal varlığı tartışmalarının başladığı günün akşamı Türk silahlı Kuvvetlerinin Suriye’nin kuzeyinde harekatı durdurması ve engellenmesi…!”

Başka söze hacet var mı Allah aşkına…!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Ertürk Arşivi