İstanbul

Aslında her şey “İstanbul'u Londra yapacağız” dediklerinde başladı.

Londra ayaklarıyla çift katlı otobüs getirdiler.
Küçük bi pürüz vardı…
Londra'da trafik tersten akıyor, duraklar solda, dolayısıyla ithal ettikleri çift katlı otobüslerin kapıları da soldaydı.
E, İstanbul'da sağdan gidecekler, duraklar da sağda…
Hadi bakalım, eşşek yükü para ödedikleri gıcır gıcır otobüslerin soldaki kapılarını söktüler, kaynakla parça ekleyip kapattılar, sağ tarafı kaynakla kesip, soldan sökülen kapıları sağa taktılar.
Oldu sana Londra!

Yolun ortasına yol yaptılar.
Durakları da, yolun ortasına yaptıkları yolun ortasına diktiler.
Küçük bi pürüz vardı…
Çift katlı otobüslerin kapısını soldan söküp sağa taktıkları için, yolun ortasına diktikleri duraklar da, çift katlı otobüslerin solunda kaldı!
İndirmeye bindirmeye yanaşamıyorlardı.
Düşündüler taşındılar.
Hadi bakalım, trafiğin akışını ters yönden yürüttüler, çift katlı otobüsleri yolun sağından değil, solundan götürmeye başladılar.
Oldu sana tam Londra!

Küçük bi pürüz vardı…
Raysız imitasyon metromuz, tek hat üstünde gayet güzel gidiyordu ama, gelemiyordu!
Yol bitince, kafayı asansörün kapısına kaptırmış gibi sıkışıp kalıyor, dönemiyordu.
İşte o anda, hattın başladığı ve bittiği yere U dönüşü için kavşak yapmayı unuttukları anlaşıldı.
Derhal kriz masası topladılar, zabıtaları devreye soktular.
Zabıtalar E5'e fırladı… El kol işaretleriyle trafiği durduruyor, balina ebatlarındaki metrobüsleri geniş bir kavisle manevra yaptırarak E5'e çıkarıyor, gene geniş bir kavisle tekrardan metrobüs hattına sokuyordu.

Küçük bi pürüz vardı…
Trafik keşmekeşine çözüm olarak icat ettikleri metrobüsler, zabıta marifetiyle yoldan çıkıp, tekrardan yola girme manevrası yaparken, trafiği hiç görülmediği kadar felç ediyordu.
Yumruklaşmalar başladı.
Direksiyon başında sinir krizi geçiren asabi vatandaşlarımız, zabıtaları dövdü.
Derhal kriz masası topladılar, trafik sıkışıklığına çözüm olarak icat ettikleri metrobüsleri, trafiğin yoğun olduğu saatlerde seferden çekme kararı aldılar iyi mi!
Hava kararınca trafik rahatlıyor, bu süperzeka arkadaşlar da metrobüsleri hava kararınca sefere koyuyordu.

Küçük bi pürüz vardı…
Seferlerin hava kararınca başladığı saatlerde sokakta kimse kalmadığı için, metrobüsler boş boş gidip geliyordu.
Baktılar ki, şoförden başka kimse metrobüse binmiyor, kriz masasını topladılar, düşündüler taşındılar, E5'in ortasına uçan daire gibi havada duran U dönüşü yerleri yaptılar.

Küçük bi pürüz vardı…
U dönüşü yapılacak yerleri nihayet akıl etmişlerdi ama, yolun ortasına diktikleri duraklara insanların nasıl geleceğini düşünmemişlerdi.
Metrobüs şakır şakır gidip geliyor, ahali uzaktan seyrediyordu.
Metrobüs hattının kenarlarında duvar gibi bariyer olduğu için, E5'te de acayip trafik olduğu için, E5'in ortasına dikilen duraklara geçemiyorlardı, E5'i aşsalar duvarı aşamıyorlardı.
Derhal kriz masası topladılar.
Aralarından biri “acaba üstgeçit mi yapsak” dedi.
Öbürleri alkışladı.

Küçük bir pürüz vardı…
Çift katlı otobüsler üst geçitlerin altından geçemiyordu, üst geçitler alçak kalıyordu, çift katlı otobüsler yüksek kalıyordu, sığmıyordu.
Hadi bakalım, Hollanda'dan tek katlı otobüs almaya karar verdiler.

Küçük bi pürüz vardı…
Hollanda'nın elinde yeteri kadar tek katlı otobüs yoktu, ha deyince üretilmiyordu, en az üç dört aya ihtiyaç vardı.
Derhal kriz masası topladılar, otobüsler üretilene kadar, Hollanda'nın elinde varolan kullanılmış otobüslerden kiralama yoluna gittiler.

Küçük bi pürüz vardı…
Öylesine titizlikle planlama yapmışlardı ki, Hollanda'dan apar topar kiraladıkları metrobüs otobüslerinin, durak levhalarını sökmeyi unutmuşlardı.
Kiminde Utrecht yazıyordu, kiminde Eindhoven yazıyordu.
Üstelik, sanki memlekette şoför yokmuş gibi, şoförleri de Hollanda'dan kiralamışlardı, güya Hollandalı şoförler bizim şoförleri eğiteceklerdi.
“Birader nereye gidiyor bu?” diye sorulduğunda, Hollandalı şoförler “ben anlamiyo Turkce” diye cevap veriyordu.
Deneme yanılma yöntemiyle, Eindhoven'e binersen, Cevizlibağ'a, Utrecht'e binersen, Topkapı'ya gideceğin anlaşıldı.
E baktılar ki, bu iş tamam, asrın projesi dedikleri metrobüsü, köprüyü geçirip, Anadolu yakasına götürmeye karar verdiler.

Küçük bi pürüz vardı…
Hollanda'dan tanesini 1.5 milyon eurocuğa aldıkları 70 otobüs, düz yolda gidiyor, yokuşta çekmiyordu!
Kadıköy'den binenler, şoförün “beyler bi el atalım” anonsuyla köprü yokuşunda iniyor, ittiriyor, düze çıkınca tekrar biniyordu.
Derhal kriz masası topladılar, bildiğin körüklü otobüsleri devreye soktular, kırk yıllık körüklü otobüsleri metrobüsmüş gibi yaptılar.
Tanesini 1.5 milyon eurocuğa aldıkları 70 otobüsü düz yerlerde, körüklü otobüsleri yokuşta kullanmaya başladılar.

Küçük bi pürüz vardı…
Yağmur yağdı, metrobüs hattı Fırat Nehri'ne döndü.
Zodyaklar çalışıyor, otobüsler çalışamıyordu.
Derhal kriz masası toplandı, incelendi, yolun ortasına yaptıkları yolu, normal yoldan beş santim aşağı yaptıkları ortaya çıktı!
Seferleri durdurup, asfaltı yükselttiler.
Bu sefer kar yağdı. Asfalt sütlaca döndü. Hadi bakalım, gene seferleri durdurup, çukurları yamadılar.

Küçük bi pürüz vardı…
Tamirat için bölüm bölüm kapatıp, çift yönlü yolu tek yönlü kullanırken, zaten ters yön kullanan şoförlerin iyice nevri döndü.
Sağdan mı gidiyorduk, soldan mı filan derken, tek hat üzerinde kafa kafaya tokuşmaya başladılar.
Nasıl becerdiler bilmiyorum, iş makinesi metrobüse patlattı, ölenler oldu.
Tamirat nihayet bitti, kalan sağlarla devam edildi.

Küçük bi pürüz vardı…
Asrın projesi dedikleri proje, muhteşem hesap kitap nedeniyle asrın maliyetini yarattı.
Mesela, Avcılar'a tünel yaptılar, 37 trilyon liracık harcadılar, bizzat asrın liderimiz tarafından açıldı, gel gör ki, metrobüsler sığmadı, dar geldi, manevrayı engelliyordu. Hadi bakalım, trafiği rahatlatması için 37 trilyon liracık harcadıkları tüneli, beton duvarla kapattılar, metrobüslerin manevra yapabilmesi için kavşak yaptılar.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Özdil Arşivi