Emekli amirale elektronik kelepçe, eşini öldürene buyur kaç

Süreyya Arlıcan Çiçek, Facebook'ta en son eşi Şeyhmus ile fotoğraflarını paylaşmıştı.

Gülerken çekildikleri bu fotoğrafın çevresine "İstanbul Sözleşmesi yaşatır" diye yazmıştı.

2.jpg

Dört yıldır evliydiler.

İkisinin de ikinci evliliğiydi.

Bu paylaşımdan yalnızca üç hafta sonra Çiçek, eşi tarafından silah kabzası ve tokatla dövüldü. Bypass geçiren kalbi dayağı kaldıramadı. Dört gün sonra beyin kanamasından ötürü hayatını kaybetti.

whatsapp-image-2022-03-28-at-09-32-11.jpeg

Kıskançlık kurşunları

Çiçek, 13 Ağustos 2020'ta gördüğü şiddeti jandarmada tüm detaylarıyla anlattı. O gün İzmir Seferihisar'daki evlerindeydiler. Kardeşi Abbas Arlıcan ve kuzeni Ramazan Yılmaz ile kahvaltıdan sonra havuza girdiler. Ancak Çiçek'e göre hastalık derecesinde kıskanç olan eşi, kızgınlıkla bakıyordu. Birkaç saat sonra fırtına koptu.

Çiçek, ifadesinde şöyle anlatıyor:

"O... neden mayo giyip bunların yanında havuza giriyorsun' dedi. Yüzüme yumruk ve tokat attı. Bağırdım. Yılmaz, 'Ne oluyor?' dedi. Eşim 'Senin ananı avradını s..., dedi ve silah sıktı. Yılmaz kaçtı. Eşimi tuttum. Kafama silahla vurdu ve kuzenimin arkasından ateş etti. Bardağı eşimin yüzüne vurdum. Eşim bypass olduğumu bildiği halde göğsüme, kalbime, kafama, yüzüme defalarca vurdu. 'Seni gebertirsem kim hesap soracak' dedi ve ayaklarıma doğru ateş etti. 'Adamı böyle dans ettiririm' dedi. Başımın üstünden ateş etti. Silahı dizime dayayıp 'Dizinden vuracağım bisikletle gezeceksin' dedi. Kaç kez kafama vurdu, bilmiyorum. Kulağımın arkasından, burnumdan, ağzımdan kan geldi. Ayaklarım ve başımın üzerinden ateş edip kaçmamı engelledi. Bir şarjör mermiyi bitirdikten sonra diğerini takarak, bana doğrulttu. Oğlunu aradı. 'Bu o... onun bunun yanında mayo ile geziyor, öldüreceğim' diyerek, pencereden ateş etti."

3.jpg

Telefonda çığlıklar

Ramazan Yılmaz, kuzeninin çığlıklarını duyup odaya girmişti. Şeyhmus Çiçek'i eşine tokat atarken gördü. Ardından Çiçek'in silah çıkardığını fark etti.

Yılmaz, "Ayağıma doğru bir el ateş etti. Sonra Süreyya'ya... Bana iki tokat attı. Evden kaçtım" diyor.

Yılmaz, Süreyya Arlıcan Çiçek'in kardeşi Abbas'ı haberdar etti.

Abbas ablasını aradı.

Telefonu Şeyhmus Çiçek açtı.

Arıcan:

"Ablanı öldüreceğim' dedi. 'Ayrılın' dedim. 'Bizde ayrılık yok, cezasını ben vereceğim' dedi. Ablamın eski eşinden olan çocuklarını da öldüreceğini söyledi. Ablamın çığlık sesleri geliyordu. 'Kurtarın' diye bağırıyordu. Şeyhmus, 'Jandarmaya haber verirseniz, kafasına sıkarım' dedi."

Arlıcan, jandarmayı aradı.

Bu arada Şeyhmus Çiçek, boş mermi kovanlarını topladı.

Bira içmeye başladı.

Dakikalar sonra jandarmalar geldi.

Çiçek, teslim olmadı. “Gelirseniz onu da vururum, kendimi de" dedi.

Jandarma dalgınlıktan yararlanarak, Çiçek'i yakaladı.

Domuzlara ateş ediyormuş!

Şeyhmus Çiçek, ifadesinde eşini suçladı.

Yalan söyledi.

İddiasına göre o gün eşinin kuzeni Yılmaz kendisine hakaret etmişti. Arkadan gelerek iki kolunu tutmuştu. Eşi bardakla suratına vurmuş ve hatta kuzenine "Çekmecede bıçağı al, ciğerini sök" demişti. Bunun üzerine Çiçek, kendisini korumak için silahla yere doğru üç kez ateş etmişti. Ardından eşine iki tokat vurmuştu. İfadesinde, "Vurmamın etkisiyle başı pencerenin köşesine geldi. Yılmaz, evden kaçtı. Ben de balkona çıkıp iki el ateş ettim" dedi.

Neden mi ateş etmişti?

"Yardım istemek için. Alnımdan kan geliyordu. Kan kaybından öleceğimi düşündüm" dedi.

Evdeki mermi kovanları sorulduğunda "Domuzların bahçeme girmesini önlemek için ateş ettim. Gece bazen evin içinden camı açarak, bazen dışarı çıkıp ateş ederim. Amaç, domuzları korkutmak" diye ifade verdi.

Teslim olmayıp direnmesine gelince...

Ona da bir yalanı vardı elbette.

Şöyle dedi:

"Jandarma geldiğinde sigara içiyordum. 'Sigaram bitsin, beni öyle alın' dedim. Sigarayı bitirmek istediğim için jandarmanın teslim almasını istemedim. Bu yüzden, gelirseniz kendimi vururum, yine de eşime zarar vermem' dedim."

Oysaki jandarma tutanağı, Çiçek'in yalan söylediğinin kanıtı niteliğindeydi.

Tutanağa göre manzara şöyleydi:

"Şeyhmus Çiçek'in yüzü ve elbiselerinin kan içerisinde, elinde bira, belinde tabanca olduğu ve 'Yaklaşmayın' diye bağırdığı görüldü. Koltukta oturan elbiseleri kanlı şekildeki Süreyya Arlıcan Çiçek'in korkmuş ve ağlamaklı olduğu görüldü. Şeyhmus'un eşine 'Seni öldüreceğim' gibi tehdit ve hakaret sözler söylediği..."

56 yaşındaki Süreyya Arlıcan Çiçek, bu olaydan sonra ancak dört gün yaşayabildi.

Çiçek'in 17 Ağustos 2020'de beyin ölümü gerçekleşti.

Tabutunu kadınlar kaldırdı.

Yedi ayda tahliye

65 yaşındaki Şeyhmus Çiçek, eşinin hayata veda ettiği gün kasten öldürme suçundan tutuklanarak, cezaevine gönderildi.

Yalnızca yedi ay içeride kaldı.

Seferihisar Sulh Ceza Hakimliği, Adli Tıp raporunun kısa sürede gelmeyecek olması, suçun mahiyetinin değişme ihtimalinden ötürü ev hapsi ve yurt dışına çıkmamak kaydıyla 3 Mart 2021'de Çiçek'i tahliye etti. Ancak elektronik kelepçe uygulanmadı.

Adli Tıp Kurulu 8. İhtisas Kurulu, çelişkili bir rapora imza attı.

Süreyya Arlıcan Çiçek'in yaşadığı kafa travmasının mevcut kronik kalp damar hastalığını aktif hale geçirdiği vurgulanırken, tedavide kullanılan ilaçlara bağlı olarak beyin kanamasının meydana geldiği kaydedildi. "Travma ile ölüm arasında illiyet bağının bulunduğu ancak bu travmanın hayati tehlike oluşturacak nitelikte olmadığı" iddia edildi. Diğer taraftan ikinci paragrafta ise "İşlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu, yaralanma ile ölüm arasında illiyet bağının bulunduğu" belirtildi.

Kuzey Irak'a kaçtı

Seferihisar Cumhuriyet Başsavcılığı, rapor üzerine 2 Ağustos 2021'ta Çiçek'in ifadesi alınsın diye Diyarbakır'a yazı yazdı. Polis bildirilen adrese gitti. Çiçek, 17 Ağustos 2021'de yakalanarak, tutuklandı. Ancak ikinci kez tahliye edildi.

Çiçek, 26 Ağustos 2022'de yeniden kayboldu. Yaklaşık bir aydır bulunamıyor.

Ayak izlerine Süreyya Arıcan Çiçek'in kızı ulaştı.

O şimdi Kuzey Irak'ta.

Çiçek'in bypass geçirmiş eşine silahın kabzasıyla vurduğu, ayaklarının dibine, başının üzerine ateş ettiği, öldüresiye dayak atıp kan banyosu yaptırdığı ve ölüme ittiği bilindiği halde tahliye edildi. Montrö bildirisini imzalayan emekli amirallere, Boğaziçi Üniversitesi'ndeki protestocu öğrencilere bile takılan elektronik kelepçe bir eş katiline çok görüldü. Böylece yurt dışına kaçmasına yol verildi.

Süreyya Arlıcan Çiçek, ölümünden üç hafta önce Facebook'ta, boşu boşuna "İstanbul Sözleşmesi yaşatır" diye yazmadı.

'Atatürk tepemizde ve başımızın tacı'

Altı masanın ikinci buluşması dün akşam DEVA Partisi'nin genel merkezinde yapıldı.

Masanın bulunduğu duvarın önüne iki Türk bayrağı konuldu. DEVA Partisi'nin amblemi duvardan kaldırılarak, yerine Atatürk portresi yerleştirildi.

Bir DEVA Partisi yetkilisi bu tercihin nedenini şöyle açıkladı:

"Atatürk portresini özellikle baş köşeye koyduk. Bizler için diyorlardı ya, 'Atatürk bu açıklamaların hiç birinde yok' diye. İşte, Atatürk tam tepemizde ve başımızın tacı."

Bayrakların önüne Millet İttifakı'nın iki kurucu lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile Meral Akşener oturdu. Bu da altılı masadaki ağırlık noktasına işaret ediyor.

Liderler saat 19.30'da buluştu.

Toplantı 00.30'da bitti.

İki çalışma grubu oluşturulmasına karar verildi.

Bir: Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem'e geçişte yol haritasına odaklanan bir çalışma grubu.

Bu grup Anayasa, Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu ve TBMM İç Tüzüğü'ndeki değişiklikler ile Siyasi Etik Kanunu üzerine çalışacak.

İki: Seçim Güvenliği Çalışma Grubu.

Bu grup ise teknik çalışma yapacak. Yüksek Seçim Kurulu, sandık kurulları, seçmen listeleri ve mükerrer kayıtlar bu kapsamda olacak.

Partiler hafta içerisinde iki gruba görevlendirme yapacak.

Seçim Kanunu'ndaki değişiklikler TBMM'den geçmediği için bu konu hakkında karar alınmadı. Ancak DEVA Partisi yetkilisine göre liderler mevcut yasayla seçime gidileceğini düşünüyor. Değişiklik için "Safları daha fazla sıklaştırdı bu tür hareketler" diyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Saymaz Arşivi