"Dikkat...! Meclisteki ayrışma ve linç mantığı Türkiye'yi de böler...!"

Türkiye Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana varlığına, bütünlüğüne ve birliğine yönelik en büyük tehdit altında. Adı konulmamış bir savaşın içinde olan ülke dünyanın mevcut iki süper gücünden biriyle de çatışma halinde.

Sürekli tekrarlandığı ve bundan hala bir ders çıkarılmadığı için mevcut durumla iktidarı eleştirmenin, yerden yere vurmanın da bir anlamı kalmadı artık. Çünkü artık söz konusu sadece vatan.

Sokaktaki yurttaşın merakla izlediği, kimi zaman kendi arasında paylaştığı son tartışma parlamentodaki iki büyük siyasi parti arasındaki sürekli kavgalara hatta bir linç psikolojisine kadar kavgaya varan çatışma.

Bunda Türkiye'nin içinde olduğu ve aslında Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararları çerçevesinde başkomutanlığını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yapması gereken anayasal bir sürecin takipçisi olarak savaş halinden bahsetmek mümkün.

Ama sorun şu ki; ne anayasayı takan ve ciddiye alır Cumhurbaşkanı var, ne de Türkiye'nin yasalar çerçevesinde yönetilmesini gerektiğini öngörecek bir siyasi iktidar. Asıl gerginliğin ve çatışmanın temel kaynağı bu.

Anayasadan kaynaklanmayan, yasal olarak hiç bir dayanağı olmayan ideoloji kokan yönergelerle ülkeyi yönetmeye ve demokrasi dışında bir yerlere varmaya çalışan bir iktidar, buna olanca gücüyle direnmeye çalışan; direnirken de bazen kantarın topuzunu kaçıran bir muhalefet.

Son iki günde başta Cumhurbaşkanının kullandığı ve muhalefet sözcülerinin de takip ettiği siyasetin bir diline bakın allah aşkına;

"Hain, alçak, şerefsiz, haysiyetsiz, basit, alalade, karaktersiz, FETÖ eniği, FETÖ iti, dondan düşen, adi...!"

Bakın iki gün önce cumhuriyet dönemi boyunca Türkiye'nin başına gelen en büyük felaketlerden biri olan ve daha beterini yaşama olasılığımızın son derece yüksek olduğu İdlib ve Suriye savaşı. Parlamentonun ayrıntılarına sahip olmadığı, Cumhurbaşkanını çıkıp "Savaştayız" demesine rağmen Türkiye'nin gazi ve kurucu gücü olan Meclisin bundan haberinin bile olmadığı günlerden  geçiyoruz.

Bir Cumhurbaşkanını; anayasanın kendisine tanıdığı hak ve sorumlulukların ötesinde; kendisine tanınan ve tanınmayan bütün yetkileri (buna meclisin yasama-denetim-savaş açma yetkisi de dahil) sorumsuzca kullanmaya başlamasının sonu nereye varır?

Halktan yeterli desteği bulamayan ancak mevcut iktidarın demokrasi dışına kaymaya meyilli ve eğimli tavırlarına da tepki göstermeyi görev kabul eden bir muhalefet partisi bu direnişi nereye kadar tırmandırabilir?

Bakın Salı gününden bu yana mecliste yaşananların Türkiye için büyük bir felaketin öncüsü olabilir...

Salı günü kapalı oturum için toplanan parlamento İdlib'i görüşürken iki kez ara verdi...

Neden biliyor musunuz; Çarşamba günü genel kurulda kopan ve meclis tarihinde eşi çok fazla görülmeyen büyük kavgalardan daha ağırını yaşadığı için...

Kapalı oturumda Meclisteki ikinci büyük ve 40 dakika süren kavgada Devlet Bahçeli'yi korumak için milletvekillerinin etrafına kuşak oluşturduğunu yumruk ve tekmelerin sayılmadığını söyleyen milletvekilleri var.

Ardından Çarşamba günü AKP genel başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın grup toplantısında dişlerini sıka sıka CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun da adını anarak  söylediği; "hain, alçak ve şerefsiz" sözleri var.

Ardından CHP grup Başkanvekili Engin Özkoç'un yine çok ağır sözleri var;

"'Bizim şehitlerimize, ‘kelle’ diyen bir kişinin sıfatlarını sayıyorum ben size. Şehide kelle diyen kişi haysiyetsizdir, şehide kelle diyen kişi Türkiye Cumhuriyeti’nde şerefsizdir, şehide kelle diyen kişi onursuzdur, şehide kelle diyen vatan hainidir. Bu kişi Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı olamaz, temsil edemez. Bu kişi kendi evladından, kendi çocuklarına bütün fonları oluşturup onların zenginleşmesine ve telefonlarda paraları sıfırlattığı çocuklarına bir tanesine bedelli, diğerine çürük raporu aldırıp milletin çocukları askere gidip şehit düşüp anaların bağrı yanarken konuşan o şehide ‘kelle’ diyen kişi haysiyetsiz kişidir, onursuz kişidir, şerefsiz kişidir...'' .

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eski şoförü şimdinin AKP İstanbul  milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı çıktı kürsüye . Onun söylediklerini ise tarif etmek bile imkansız;

"FETÖ eniği, şeytan kendisi.  Beyni üçüncü sınıf meyhanenin o leş gibi lavabosundaki süngere dönmüş bu pislik gerekli cevabı almalı. Aşağılık bu adam haplanmış. bunu da sulu da kesmez kuru lazım. Belki de damardan almış. Kafayı yemiş. Bu FETÖ eniği, bu FETÖ iti. Don gördükten sora göreve gelen adamlar. Dondan düşen bu şerefsiz, bu adi adamın yaptıklarını göstermek isterim. Bu karaktersiz, bu haysiyetsizle ilgili FETÖ eniğine gereken neyse yapılmalı. İç tüzük, dış tüzük neyse yapılmalı".

Bu görüntüler bütün televizyonlarda ve internet sitelerinde yayınlandı. Halk ve partililer bunu dinledi.

Peki bundan sonra bu parlamentoda bu sözlerin üzerine ülkenin birilği, huzuru, beraberliği ve iç barışı nasıl sağlanacak?

Ya sokaktaki insana bu kavga yansırsa ne olacak?

Siyasetçi olmanın sorumluluğu ve ağırlığı ortadan kalkarsa bu işin sonu ne olacak?

Unutmayın;

" Meclisteki ayrışma ve linç mantığı Türkiye'yi de böler...!"

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Ertürk Arşivi