Fikret Bila
Cezaya göre suç
Mahkemeler bir suçun işlenip işlenmediğine, delilleri inceleyerek, tanıkları dinleyerek, gerekirse bilirkişilerin görüşlerine başvurarak karar verirler.
Suçun işlendiği kararına varırlarsa o suçun yasalara göre cezası neyse o cezayı verirler.
Önce suçu belirler sonra cezaya hükmederler.
Ancak Türkiye’de, son dönem yargı kararlarına bakıldığında sanki bunun tersi uygulanıyor izlenimi güçleniyor.
Örneğin Gezi Davası'nda verilen karar bu izlenimi veriyor.
Davanın seyri incelendiğinde Osman Kavala ve diğer sanıklar için verilecek ceza daha önce kararlaştırılmış da bu cezaya uygun suç aranıp bulunmuş gibi.
Nedenine gelince…
Osman Kavala iki yıl önce Gezi davasından beraat etti. Tahliye edilmesi gerekiyordu. Tam cezaevinden çıkacakken darbe girişiminde bulunmak suçlamasıyla yeniden tutuklandı. Darbe suçlamasını destekleyecek herhangi bir bulgu bulunamadığı için o suçlamadan vazgeçildi. Yerine casusluk suçlaması yapıldı ve casusluktan tutuklandı. 2020 yılından bu yana casusluk suçlamasıyla cezaevinde tutuluyordu. Ve mahkeme karar verdi.
Kavala iki yıldır tutuklu bulunduğu casusluk davasından beraat etti. Daha önce beraat ettiği Gezi davasından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı!
Mahkemenin beraat ettiği davadan ceza verip, tutuklandığı davadan beraat ettirmesi çok tartışmalı, çok garip bir durum ortaya çıkardı.
Sonuçta Kavala iki kez beraatle sonuçlanan ve kapanan Gezi davasından 9 yıl sonra ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Bu ceza eski ceza kanununda idam cezasının yerine getirilmişti. Eğer eski hukuk yürürlükte olsaydı Kavala idam cezası alacaktı.
Kararın birinci sakat yönü Kavala’nın beraat ettiği davadan ağır ceza alması, tutuklu olduğu davadan ise beraat etmesidir.
Bu kararı ne Türkiye’de ne dünyada gerçek hukukçulara kabul ettirmek mümkündür.
Türk hukuk tarihine garabet bir karar olarak geçecektir.
Kararın ikinci sakat yönü dosyada suçun işlendiğine ilişkin yeterli bir delil olmamasına karşın ceza verilmesidir.
Bu durum mahkeme üyesi yargıç tarafından saptanmış ve karşı oy gerekçesi olarak kaleme alınmıştır.
Karara muhalefet eden yargıç, dosyada sanıkların üzerine atılı suçlardan cezalandırılmalarına yeterli kanıt bulunmadığını, dinlemelerin ise delil niteliği taşımadığını, bu nedenle sanıkların beraatleri, tutuklu sanık Osman Kavala’nın tahliyesi, diğer sanıkların tutuklanmaması yönünde karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Kararın üçüncü sakat yönü ise daha önce AK Parti’den milletvekili aday adayı olmuş ve daha sonra AK Parti iktidarı tarafından avukatlıktan yargıçlığa atanan bir yargıcın oy kullanmış olmasıdır.
Bu yargıcın AK Parti’den siyasete girmiş olması bu davadan çekilmesini gerektirir. Nitekim sanık avukatları bu yargıcın reddedilmesi talebinde bulunmuş ancak mahkeme bu karara reddetmiştir.
Bu üç sakat yön bir arada değerlendirildiğinde kararın siyasi olduğunu ortaya koymaktadır.
İktidar, Kavala’yı cezaevinde tutabilmek için kapanmış Gezi davasını yeniden açıp zorlama yorumlarla mahkemeden mahkûmiyet kararı çıkarmış oldu. Gezi gibi Türkiye’nin 79 ilinde ortaya çıkan toplumsal muhalefet hareketini bir kişinin örgütlemesi ve finanse etmesi mümkün olmadığı için diğer 7 sanığı da mahkûm ederek bir örgüt havası verildiği izlenimi doğmaktadır.
Umarım hukuki olmaktan çok siyasi olan bu karar temyiz aşamalarında bozulur ve Türkiye bir hukuk devleti olma umudunu tümüyle yitirmez.