İsmail Pehlivan
Çekin elinizi Alevilerden ve cemevlerinden!
İsmail Pehlivan
“Koyun beni Hakk aşkına yanayım
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Yolumdan dönüp mahrum mu kalayım
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan”
Pir Sultan Abdal (16. Yüzyıl)
Aleviler açısından kötü bir milat olan Sivas Madımak Katliamı sonrası örgütlenme ihtiyacı sonucu kurulan Alevi demokratik kitle örgütlerinin günümüzde Alevi inancını yönetme ve yönlendirme misyonu ortadan kalkmıştır. Bu derneklerin kuruluş amacı demokrasi mücadelesinde topluma hizmet etmek iken günümüzde siyasal nitelikli Aleviliğe everilen düşünsel yapı Alevilere büyük zararlar vermeye başladı. Cemevleri adeta bu dernekler tarafından ilhak edilmiş durumda. Bu ablukanın kırılması için Alevilerin iradi birliği yok edilmiştir. Cemevleri’ne eskisi gibi bir çekim merkezi olma yetisi kaybettirilmiştir. Bugün işlevsel olarak salt hayır lokmaları veya cenaze hizmetlerinin verilmesi toplumda bir doygunluk hissi yaratmamaktadır. Özellikle gençler bu uygulamalarla tatmin olmamaktadır. İnancın esaslarını gözardı eden yöneticiler, cami nitelikli Cemevleri yarattıkları için inanç merkezlerinde bilimden uzaklaşan bir anlayış egemen oldu.
Bu duruma tanık olan İstanbul’daki Alevilerin bile yarısından fazlası azar işitseler de cenazelerini hala camilerde kaldırmaya devam ediyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi kayıtlarına göre nüfus bazında baktığımızda Cami’den kaldırılan cenazelerin Cemevleri’ndekinden daha fazla olduğunu gözlemleyebilmekteyiz.
Demek ki neymiş?
Alevilerin büyük bir kısmı ölüsünü bile Cemevleri’nde kaldırmayı tercih etmiyor. Hele hele belli bir sermaye birikimine sahip iş insanları Cemevleri’ne tamamen kör bakmaktadır. Bunun nedenlerini Alevi örgütlerinin araştırması gerekmektedir. Gerçi Alevi örgütlerinin toplumun yaşadığı sorunları ve benzeri konuları masaya yatıracak kadrolarının olmadığını, hatta Alevilik diye bir dertlerinin de bulunmadığını düşünenlerdenim. Ne yazık ki Alevi kadroları öngörüden yoksun bir görünüm sergilemektedir.
Cemevleri’nde inanç hizmetini yerine getiren Dedeler, Cemevi başkanlarının emir kulu konumuna düşürülmüştür. Dedeler ekonomik kaygılar nedeniyle bu kötü duruma sabır etmek zorunda bırakılmıştır. Cemevleri’nde görev yapan Dedeler, asli görevlerini ve geleneksel Alevi inancının gereklerini yerine getirmekten uzaklaştırılmıştır.
Dedeler, Anadolu Alevi Ocak Sistemi’nden koparılmış, maaşlı işçi statüsünde değer görmektedir. Bu durum bile Alevi inancına çok büyük zarar vermektedir.
Anadolu Alevi Ocak Sistemi gerek devlet kurumları tarafından ve gerekse Alevi örgütleri tarafından tahrip edilmiştir. Bu tahribat toplumsal birliğe önemli ölçüde zarar vermiştir.
1965’lere kadar varlığını her türlü baskıya rağmen devam ettiren Alevi Ocakları ilk darbeyi 1970’lerde sınıf mücadelesi içinde olan Alevi gençlerinden yemiştir. Bu dönem Aleviler açısından karanlık bir zaman dilimidir. Devrimci mücadele içinde yer alan Alevi gençler lokal yapılan cem ibadetlerini sabote ederek Dedelerin inançsal ve toplumsal öncülüğüne zarar vermiştir. Dağın filozofları olan bilge Dedeler, bu durumlarla karşılaşınca sırra ve çileye çekilmek zorunda kaldılar. Bu durum 1990’lara kadar sürmüştür. Ve Aleviler 1980 faşist darbesinin de etkisiyle 1990’lara kadar sindirilmiş, varlığı veya yokluğu hissedilmeyen bir toplumsal olgu olduğu bile hatırlanmamıştır.
Ne acı bir tecrübedir ki Aleviler bir katliam sonucu benliğini hatırlamış ve varlığını haykırmıştır.
Tam da bu dönemde Alevi yazarlara, aydınlara medyadan ilgi artmıştır. Dönemin büyük gazeteleri birbiriyle yarış halinde Alevilik ve Aleviler hakkında günlerce süren yazı dizilerine yer vermiştir. O dönem yüzbinler satan Hürriyet, Milliyet, Vatan, Sabah gazeteleri bu yayınlarla yüzbinlerce yeni okuyucu buldukları için Alevilik çok cazip bir alan olarak ilgi görmüştür.
Bu gelişmeler Alevi toplumunun özgüven duygusunu güçlendirmiştir. Çünkü Alevilik her yerde konuşulur olmuştur. Alevi hareketi tüm bu olumlu gelişmelerin mirası üzerine varlığını topluma kabul ettirmiştir.
Peş peşe Alevi dernekleri ülke sathına yayılarak yüzlerce şubeleri ile toplumla buluşmaya başladı. Bu buluşmaların meyvesi Cemevleri olmuştur. Bu o dönem zorunlu bir girişimdi. Türkiye sınıf mücadelesi içinde önemli deneyim sahibi olmuş Alevi gençleri bu örgütlenmenin motor gücü olmuştur. Ve bu deneyimlerini Alevi toplumunun örgütlülüğü için hayata geçirmiştir. Aleviler artık biz de varız diyebilmiştir.
Kurulan Cemevleri başlangıçta çok önemli bir ihtiyaca cevap verir nitelikteydi. Özellikle büyük kentlere göç eden ve varlığını inkar etme duygusuna sahip olan Aleviler Cemevleri ile yeniden hayata döndü.
Kent koşullarında Alevilerin Cami ile olan ilişkisi sadece cenaze törenleri ile sınırlı idi. Başkaca bir mekan olmadığı için cenazesini istemeyerek de olsa camiye götürmek zorunda kalan Aleviler buralarda çok ağır hakaretlere maruz kaldılar. “Camiye girip namaz kılmayacaksanız, ölünüzü niye buraya getiriyorsunuz? Ölünüzü de alın, defolun buradan” diyen Vahabi, Selefi, Emevi İslamcı yobaz sürüleri artık hakaret edemeyecekler. Cemevleri salt bu durum için dahi Alevilere yeter nitelikteydi.
Kendini hatırlayan Aleviler bir süre sonra yarım kalan inanç uygulamalarına ihtiyaç duydular. Cemevleri, Perşembe akşamları Cem ayinleri yapmaya başladı. Bunu duyan Aleviler bu mekanları doldurup, taşırdı. 2010 yılına kadar bu durum devam etti. Sonraki yıllarda Alevi öncüler siyaset derdine düştüler. Hemen hemen hepsi sol yelpazede yer alan partilerle diyalog içine girdiler. Bu kadroların belediye meclis üyeliğiyle başlayan siyaset yolculuğu dönem dönem milletvekilliğine (bazı dönekler AKP’den de milletvekili oldu) kadar yükseldi. Lakin her mevkide kenar süsü olmaktan kurtulamadılar.
Bu arada Alevi öncüler, Alevilik konusunda başından beri ideolojik bir yaklaşım içinde oldular. Bu anlayışla hareket eden şahsiyetler siyasal Alevilik anlayışlarını topluma kabul ettirmek için yoğun bir çaba içinde oldular. Her Cemevi veya dernek başkanı kendi anlayışına göre bir Alevilik tanımına meyil etti ve bu doğrultuda Alevilere yön vermeye çalıştılar. Bunu fark eden inançlı Aleviler teker teker inanç merkezlerinden uzaklaştılar.
Tam da bu dönemde bu durumu fırsat bilen ülkemizdeki güdümlü mihraklar da boş durmadı. “Alisiz Alevlik”, “İslam dışı Alevilik”, “Alevilerde Kafa Karışıklığı” diye bir dert bıraktı Alevilerin içine. Ne yazık ki Alevi gençler arasında karşılık buldu bu köhne anlayışlar. Ardından Diyanet ve bazı üniversiteler Alevilik araştırma merkezleri açarak, Alevilik hakkında ahkam kesmeye başladı. Birçok ilahiyatçı, Türk İslam Sentezci, Vahabi-Selefi İslam anlayışlı akademisyenler bu alana müdahale etmeyi kendinden hak olarak gördü. Bu şahsiyetler, Alevilere tatlı ve demagojik laflarla iyi görünerek geleneğin ve inancın tüm alanlarına müdahale etmeye başladılar. Aleviliğin batıni-felsefi anlayışından uzak ideolojik ve siyasal anlayışlı bu misyonerler, Aleviliği iğdiş ederek topluma sunmakla görevlendirilen kadrolardır.
Bu sürecin günümüze kadar gelişimini gelecek hafta Pazar günü ele alacağım.
Aşkı muhabbetlerimle…