İsmail Pehlivan

İsmail Pehlivan

Alevileri Bekleyen Tehlikeler!

“Kün” deyince var eyledi on sekiz bin âlemi
Hem yazandır hem bozandır levh-i mahfuz kalemi
Cümle dertlerin dermanı yaraların merhemi
Hem sakidir hem bakidir nuru rahmanım Ali
Yetiş carımıza kurtar medet mürvet Ya Ali”

Çorumlu Sefil Ali


Anadolu Aleviliğini bekleyen tehlikeleri sıraladığımızda karşımıza öncelikli olarak Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) çıkmaktadır. Devlet kurumu olması hasebiyle kanunlarla koruma altına alınmıştır. Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerinden “Laiklik” ile son 22 yıldır kavgalı olan DİB gerici ve Mustafa Kemal Atatürk düşmanı bir kadro tarafından yönetilmektedir. Alevilik ne zaman Türkiye’nin gündemine gelse DİB çelikten zırhla karşısına dikilmektedir. Aleviliği İslam dışı görmekte, Alevilerin bir talebi olduğunda DİB devreye girmektedir. Bu talepler DİB’in görüşleri doğrultusunda reddedilmektedir.

Bir diğer tehlike Sünnilik temelli Alevilik çalışmaları yapan ilahiyatçı, siyasal İslamcı akademisyenler, teologlar, din sosyologlarıdır. Bunların yaptığı “bilimsel” çalışmalarında, zihinsel arka planında ciddi bir Sünni ideolojinin etkisini görmek mümkün.

Hatta bu “bilim insanları” öyle tahribatlar yapmaktadırlar ki Sünniliğe göre kabul edilmesi zor olan inanç unsurlarını bile görmezden gelecek kadar kör olmuşlar. Bu güruh, şimdi tüm bu çarpıtılmış faaliyetlerini Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı çatısı altında yapmaya devam edecekler…

ALEVİ GENÇLERİ BOŞLUKTA…

Gençlik, Alevilerin en önemli tehlike arzeden konularının başında gelmektedir. Gençliğin inançtan uzaklaşması tehlikesinin zemininin bugünkü cemevi yapılanmasının çarpıklığından kaynaklanmakta olduğu bilinmektedir. Kendiliğinden ve ani bir yapılanma sonucu ortaya çıkan inanç merkezlerindeki uygulamalar gençlerin uzaklaşmasına neden olmaktadır. Gençler boşluğa itilmiş durumda.

Alevi Sivil Toplum Örgütleri’nin bugünkü konumu da sorunlu… Cemevleri, başında Demokles’in kılıcı gibi duran yöneticilerin anlayışla yönetilmektedir. Bu kurumların reorganizasyonu konusunda fikir birliğine ihtiyaç vardır.

En kötüsü de Anadolu Alevi Ocak Sistemi’nin dört bir koldan saldırılar sonucunda yok edilme stratejilerinde kısmen başarılı olunmuştur. Aleviliğin ana omurgasını oluşturan Kızılbaş Alevi Ocakları’nın işlevsiz hale getirilmesi tüm ideolojik ve siyasi aktörlerin işlerini kolaylaştırdı. İnanç üzerinde hak etmeyenlerin söz sahibi olduğu yeni bir alan oluşturuldu. Bu alanın yol açtığı sıkıntıların giderilmemesi toplumda büyük rahatsızlık yaratan, tartışma konusudur.

DİNİ EĞİTİM RAHATSIZLIK VERİYOR

Devletin, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı marifetiyle uyguladığı “Dini Eğitim Politikaları” Alevi gençleri tuzaklarına çekme faaliyetlerinin bir parçası olmuştur. Nitekim eğitim kurumlarında Alevi öğrencilerinin zorlanmalarına aileleri tepki göstermektedir.

Siyasal ve ideolojik düşüncelerin Aleviliğe bakış açısı da sorunludur. Bu yapılar inancı kendi ideolojileri doğrultusunda yorumlayarak, Aleviliğe zarar vermeye devam etmektedirler. Buna siyasi partilerin uyguladıkları politikalar da eklendiğinde Aleviler kocaman bir sorunsallıkla karşı karşıya gelmektedir. Her seferinde çözümü bir başka bahara bırakılan Alevilik meselesi gündemdeki yerini korumaktadır.

DEVLET STRATEJİSİNDE ALEVİLERE YER YOK!

Bugün devlet kurumlarında, devletin iskeletinde Alevilere yer verilmemesi Cumhuriyetin rafa kaldırıldığının ifadesidir. Bu konuda Alevi örgütlenmelerinin, akademisyenlerinin, aydınlarının, Dedelerinin bir mücadele ve itiraz stratejisi üzerinde neden çalışmadıkları düşünülmesi gereken bir durumdur.

Bir başka tehlikeye daha dikkat çekmek istiyorum. Bu tehlike Şiiliktir. Türkiye’deki İran destekli Şiilerin kendisini Alevi olarak tanıttığı ve söylemleriyle toplumda kabul gördüğü bilinmektedir. Anadolu Kızılbaş Aleviliği, Sünniliğe ne kadar benzemiyorsa, Şiiliğe de o kadar benzemez. Çünkü inanç ve yaşam kültürlerinde saymakla bitirilemeyecek farklılıklara sahiptirler.

Aralarında ortak bir duygu ve söylem var mıdır? dersek, vardır… O da Ehl-i Beyt sevgisi…
Alevilik felsefi batıni bir inançtır. Şiilik zahiri bir inançtır.

Alevilik’te canlar, 4 Kapı’da (Şeriat, Tarikat, Marifet, Sırrı Hakikat) musahipli, ikrarlı, İnsan-ı Kamil olmak için yola revan olurlar.

Şiilik’te “Şeriat”ı yaşatmak müminlere hak görülür.

Alevilik’te ibadet Rehber-Pir-Mürşid öncülüğünde sorgu ve görgü sonrasında rızalık ile cem birlenerek, müzikli, semah dönülerek cemevinde yapılır.

Şiilik’te ibadet müziksiz, imamın arkasında sorgusuz-görgüsüz camide yapılır.

Alevilikte Şahı Merdan Ali, En-el Hakk’ın, varlıkta birliğin, hakikat olanın kendisidir, simgesidir. Rahmandır, Rahimdir, evveldir ve ahirdir.

Şiilikte İmam Ali, Hz. Muhammed Mustafa’nın amcaoğlu ve damadıdır. Savaşan bir İslam cihatçısıdır.
Dolayısıyla Alevilik ve Şiilik birbirinden çok farklı inanç ve kültür anlayışlıdır.

Yukarıda saydığımız tüm bu tehlikelere karşın Kızılbaş Alevilik hala dimdik ayakta… Hakk Muhammed Ali Yolu’nun cümleden ulu olduğu pratik yaşamda görülmüştür. Dört bir yandan kuşatılan Aleviliğin; canlar sayesinde hak ettiği düzene, dirliğe, birliğe ancak Alevi Ocakları’nın yeniden, modern hayata uygun şekilde yapılanmasıyla mümkün olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Pehlivan Arşivi