Akademinin sorunları saymakla bitmiyor!

Akademisyenler, toplumun diğer kesimlerinde olduğu gibi, ciddi ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya. Öğretim elemanlarının işe alınmasında ve yönetici kadroların oluşturulmasında ciddi bir liyakat sorunu yaşanıyor.”

Akademik alanda mobbing, daha sistematik bir şekilde uygulanabiliyor ve bu durum, akademisyenlerin üretkenliğini büyük ölçüde baltalıyor. Akademisyenlerin fikirlerini özgürce ifade edememesi ve özellikle siyasi baskılar nedeniyle otosansüre başvurmaları, akademik özerklik açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor.”

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğr. Gör. Dr. Zeynep Ardıç ile akademinin sorunlarını konuştuk.

9.jpg

Türkiye’de akademinin durumu nasıl, genel bir durum değerlendirmesi yapabilir misiniz?

Akademisyenler adına konuşma gibi bir görevim ya da konumum yok elbette, ancak kendi gözlemlerim ve bu alanda yapılan çalışmalar ışığında temel bazı problemlerden bahsedebilirim. Öncelikle, akademisyenler, toplumun diğer kesimlerinde olduğu gibi, ciddi ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya. Bu durum, mesleğin sürdürülmesini ve akademisyenlerin bilimsel faaliyetlere odaklanmasını olumsuz etkiliyor. İkinci sıraya liyakat problemini koyabiliriz. Liyakat, hem işe alım hem de yükseltme süreçlerinde büyük bir öneme sahip. Ancak öğretim elemanlarının işe alınmasında ve yönetici kadroların oluşturulmasında ciddi bir liyakat sorunu yaşanıyor. Bu durum, akademik motivasyonu ve verimliliği doğrudan etkileyen temel bir mesele.

Üçüncü olarak, akademide yaşanan mobbing ve baskılar ele alınabilir. Aslında mobbing, Türkiye’de ve dünyada genel bir sorun. Ancak akademik alanda mobbing, daha sistematik bir şekilde uygulanabiliyor ve bu durum, akademisyenlerin üretkenliğini büyük ölçüde baltalıyor. Bununla ilişkili olarak dördüncü sıraya akademik özgürlükler koyulabilir, çünkü akademi üzerindeki baskılar ciddi bir problem teşkil ediyor. Akademisyenlerin fikirlerini özgürce ifade edememesi ve özellikle siyasi baskılar nedeniyle otosansüre başvurmaları, akademik özerklik açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor. Üniversitelerde ifade özgürlüğü ve bilimsel çalışmaların bağımsızlığı giderek zayıflıyor.

Bunlara ek olarak, kadro sorunları, yayın süreçlerindeki usulsüzlükler ve adaletsizlikler, performans ve yayın baskısı gibi sorunlar da akademik hayatı zorlaştırıyor. Son yıllarda açılan üniversitelerin sayısındaki artış, kalitenin ciddi bir şekilde sorgulanmasına yol açtı. Akademik kadroların yetersizliği ve altyapı eksiklikleri, özellikle yeni açılan üniversitelerde kalite sorunlarını da beraberinde getiriyor. Tüm bu sorunlarla ilgili kapsamlı araştırmalar yapılması ve çözüm odaklı politikalar geliştirilmesi gerekmektedir.

Türkiye’deki ekonomik kriz akademisyenleri nasıl etkiledi?

Ekonomik kriz, akademisyenlerin alım gücünü ciddi şekilde düşürmüş durumda. Akademik maaşlar, yalnızca temel yaşamsal ihtiyaçları karşılamada bile yetersiz kalıyor. Kira, fatura ve gıda fiyatlarındaki hızlı artışlar, özellikle büyük şehirlerde yaşayan akademisyenleri daha da zor durumda bırakıyor. Bununla birlikte, akademisyenlerin maaşlarının bir kısmını akademik faaliyetlere ayırmaları gerekiyor, ancak bu da neredeyse imkânsız hale geldi. Yurtiçi ve yurtdışı konferanslara katılım, alanlarındaki yeni yayınlara erişim gibi bilimsel etkinlikler ciddi şekilde kısıtlanmış durumda. Ayrıca, kitap ve makale yayınlama maliyetleri de doğrudan akademisyenlere yükleniyor, bu da bilimsel üretkenliği düşürürken Türkiye’nin uluslararası akademik arenadaki görünürlüğünü zayıflatıyor.

Geçim sıkıntısı, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik bir sorun olarak da karşımıza çıkıyor. Akademik çalışmalar yoğun motivasyon ve odaklanma gerektirir; ancak geçim kaygısı yaşayan bir akademisyenin bilimsel çalışmalara tam anlamıyla odaklanması mümkün olmuyor. Gelecek kaygısı, hem bireysel üretkenliği hem de akademik topluluğun genel dinamizmini olumsuz etkiliyor. Bu durum, maaşların düşüklüğü nedeniyle başarılı öğrencilerin akademiye yönelmekten vazgeçmesine yol açıyor. Hâlihazırda akademide çalışan birçok akademisyen ise özel sektöre veya yurtdışına yönelmeyi tercih ediyor.

Bu koşullar, üniversitelerde akademik kalitenin düşmesine, bilimsel araştırmaların azalmasına ve eğitimin standartlarının gerilemesine neden oluyor. Ayrıca, bilimsel araştırmalara ayrılan bütçenin dünya standartlarının çok gerisinde kalması, araştırma projelerine yeterli destek verilmemesi ve fonların adil dağıtılmaması gibi sorunlar da akademik üretkenliği daha da kısıtlıyor. Bu tablo, akademinin geleceği için ciddi bir tehdit oluşturuyor.

10.jpg

Akademide liyakat eksikliği nasıl bir sorun yaratıyor?

Liyakat eksikliği, akademik ortamda adalet ve eşitlik duygusunu ciddi şekilde zedeliyor. Türkiye’de birçok akademik kadronun yeterlilik ve başarı yerine, siyasi bağlantılar, kişisel ilişkiler veya ideolojik yakınlıklarla doldurulduğu görülüyor. Bu durum, niteliksiz kişilerin akademik pozisyonlara getirilmesine neden olurken, yetkin ve başarılı akademisyenlerin dışlanmasına yol açıyor. Liyakatsizlik, bilimsel araştırmaların kalitesini düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda akademisyenler arasında ciddi bir motivasyon kaybına neden oluyor. Bunun sonucunda, akademik etik dışı davranışlar, intihal ve sahtecilik gibi sorunlar yaygın hale geliyor. Özellikle genç akademisyenler, objektif ve adil bir değerlendirme mekanizmasının olmadığını gördüklerinde, akademiye olan güvenlerini kaybediyor. Bu güven kaybı, uzun vadede akademik sistemin işlevselliğini zayıflatıyor ve sistemin çökmesine yol açabilecek bir tehdit oluşturuyor.

Liyakat eksikliği, uluslararası standartlarla kıyaslandığında Türkiye’nin akademik ortamını geriye düşürüyor. Yetenekli bireylerin akademide yer bulamaması, bilimsel üretkenliği ve inovasyonu sınırlıyor. Sonuç olarak, liyakat temelli bir sistemin eksikliği, yalnızca bireysel akademisyenlerin kariyerlerini değil, aynı zamanda ülkenin bilimsel ve eğitimsel gelişimini de olumsuz etkiliyor. Kurumların iyi yönetilememesi, mevcut sorunları tespit edip çözüm üretecek kadroların oluşturulamaması da liyakat eksikliğinin sonuçları arasında sayılabilir.

Akademide uygulanan mobbingin (psikolojik taciz) sonuçları nelerdir?

Akademide mobbing (psikolojik taciz), genellikle hiyerarşik yapılar, kişisel çekişmeler ve zayıf yönetim mekanizmalarının etkisiyle yaygınlaşan ciddi bir sorundur. Akademik dünyada üst düzeydeki profesyonellerin, özellikle genç ve deneyimsiz akademisyenlere karşı otorite kullanarak baskı uygulamaları veya onları dışlamaya yönelik tavırları oldukça sık karşılaşılan bir durumdur. Bu tür davranışlar, özellikle eleştirel ve bağımsız düşünme eğiliminde olan akademisyenleri daha fazla hedef alır. Genellikle güç dengesizliklerinden kaynaklanan bu mobbing, bireylerin psikolojik sağlığını ciddi şekilde zedeleyebilir ve profesyonel hayatlarını olumsuz etkileyebilir. Türkiye’de akademinin ne ölçüde siyasallaştırıldığı düşünülürse mobbingin yıkıcı etkileri daha iyi anlaşılacaktır.

Mobbingin sadece bireyler üzerindeki etkileriyle sınırlı kalmadığı, aynı zamanda kurumsal yapılar üzerinde de yıkıcı sonuçları olduğu gözlemlenmektedir. Mobbing, akademik ortamlarda iş birliğini engeller, araştırma ve öğretim süreçlerinin verimliliğini azaltır, ayrıca akademisyenlerin moralini bozar. Bu olumsuz atmosfer, zamanla akademiden uzaklaşma oranını artırır ve akademik dünyada önemli kayıplara yol açar. Uzun vadede, mobbing, araştırmaların kalitesini düşürürken, eğitimde de etkili bir öğretim ortamı oluşturulmasını engeller. Bu durum, hem akademik alanda verimliliği hem de eğitimdeki kaliteyi ciddi şekilde olumsuz yönde etkiler.

Türkiye’de akademik özgürlükler neden kısıtlanıyor ve bu durum akademik üretkenliği nasıl etkiliyor?


Türkiye’de akademik özgürlükler, büyük ölçüde siyasi müdahaleler, ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar ve idari baskılar nedeniyle ciddi bir şekilde kısıtlanmaktadır. Özellikle eleştirel düşünme yeteneğine sahip ve toplumsal sorunlara duyarlı akademisyenler, iktidara karşı görüşlerini ifade ettiklerinde soruşturmalar, görevden almalar ve mobbing gibi çeşitli baskı yöntemleriyle karşılaşmaktadır. Bu durum, akademisyenlerin hem bağımsız araştırmalar yapma hem de fikirlerini açıkça ifade etme cesaretlerini kırmakta ve onları daha temkinli hale getirmektedir. Sonuç olarak, özgür bir akademik ortamın olmaması, sadece bilimin evrensel doğasına ters düşmekle kalmaz, aynı zamanda akademik üretkenliği ciddi şekilde engeller. Akademisyenler, yaratıcı ve yenilikçi projelere yönelmek yerine, genellikle kendilerini korumaya odaklanmak zorunda kalır ve bu da bilimsel ilerlemenin önünde büyük bir engel oluşturur.

Türkiye’deki akademik özgürlüklerin kısıtlanmasının ardında yalnızca üniversitelerin içinde yaşanan sorunlar değil, aynı zamanda ülkenin genel demokrasi, ekonomi ve insan hakları yapısı da etkili olmaktadır. Bu nedenle akademik özgürlüklerin sağlanması, daha geniş toplumsal reformlarla bağlantılıdır. Kalıcı bir çözüm için, üniversitelerdeki sistematik sorunların aşılabilmesi adına akademik özerklik esas alınmalı, liyakat öncelikli hale getirilmeli ve bilimsel özgürlükler korunmalıdır. Bu tür reformlar, akademik üretkenliği artırmanın yanı sıra, toplumun genelinde de demokratik ve özgür bir ortamın yaratılmasına katkı sağlayacaktır.

Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şahin Aybek Arşivi

Müjdat Ataman’la Eğitim Üstüne

17 Şubat 2025 Pazartesi 05:00