Bak güzel kardeşim…

Kasvetli adliye koridorunda telefonun tuşlarıyla yazıyorum bu satırları… Belki dumanaltı bir kahve kuytusunda masada görürsün bu gazeteyi, belki bir gecekondunun kırık penceresine rüzgar kessin diye örterler, denk gelir okursun… Bak güzel kardeşim…

*

Sana gerçekleri söyleyen gazetecilere kızıyorsun.

Sana yalan söyleyen gazetecileri alkışlıyorsun.

Sana son defa gerçeği söyleyeyim…

Bu medya yalakaları yavşağın önde gidenidir. Karaktersizlik karakterleridir. Bir zamanlar elini eteğini öptükleri feto'yu saniyesinde sattılar, günü gelince senin asrın liderini haydi haydi satarlar. İnsan satmakta üstlerine yoktur. Ama, gazete satamazlar. Yaptıkları gazeteyi kimse almaz. Benzincilerde bedava dağıtıyorlar, güneşten korunmak için külah yapıp kafana bile takmıyorsun, düşün gari.

*

Düşün lütfen.

*

Ömrü boyunca çalışmasa torunlarına yetecek kadar parası olan, üç lisan bilen dünya vatandaşı gençler, gezip tozmak varken, sorumluluk üstleniyor, iş ediniyor, senin iraden çalınmasın diye sandık başlarında nöbet tutuyor… Geleceğe dair hiçbir kişisel endişesi, hiçbir kişisel beklentisi bulunmayan 80 yaşında 90 yaşında yurtseverler, sen daha insanca yaşa diye, bir elinde bayrak, bir elinde baston, 29 Ekim yürüyüşlerine katılıyor… Onların sana hiç ihtiyacı yok ama, senin onlara ne kadar ihtiyacın olduğunun farkında mısın?

Yazının tamamı için tıklayınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Özdil Arşivi