Tolga Şardan (Büyüteç)

Tolga Şardan (Büyüteç)

20 Ekim 1998 günü Adana'da ne oldu?

Türk Hava Yolları’nın 19 Ekim 1998 sabahı Ankara’dan Adana’ya giden uçağının yolcuları arasındaki bir grup devlet görevlisi oldukça heyecanlıydı. Ertesi gün Suriye heyeti ile ikili görüşmeler yapacaklardı.

Heyetin amacı, masaya oturacak Suriye heyetini PKK ve lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’nin kontrolünden çıkarılmasını sağlamak için ikna edip bir mutabakat metnine imza koydurmaktı.

Adana’ya inen heyet, doğruca vakit kaybetmeksizin heyetler arası görüşmelerin yapılacağı Adana Polisevi’ne geçti.

Görüşmeler için hazırlanan özel salondaki toplantı masasına oturan Türk heyetinin başkanlığını dönemin Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Uğur Ziyal yapıyordu. Ziyal, “tek yetkili” olarak görevlendirilmişti.

Ziyal’ın dışında Dışişleri’nden 3 büyükelçi, Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat’tan 3 general,  Emniyet Genel Müdürlüğü’nden 3 yetkili, MİT’ten 3 uzman ve Jandarma’dan bir yarbayın aralarında yer aldığı 16 kişilik bir heyet, ertesi gün gerçekleşecek ikili görüşmelerin son değerlendirmesini yaptılar.

Bu görüşmeye gelene kadar, önce Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş Hatay’da konuşmuş ve açıkça Suriye’deki Hafız Esad’ı eleştirmişti. Ardından Cumhurbaşkanı Demirel, PKK terörünün kaynağı olduğu tespit edilen Suriye’ye karşı “meşru müdafaa hakkının kullanılacağını” tüm dünyaya ilan etmişti.

Bu gelişmelerden sonra Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, Türkiye ile Suriye arasında “arabulucu” konumuyla mekik diplomasisine başlamış ve Suriye lideri Esad’ı Türkiye’nin kararlılığı konusunda uyarıp, diplomatik görüşmelere başlamasını tavsiye etmişti.

Hatay hassasiyeti

Yaşanan gelişmelere karşın, Suriye yönetimi Öcalan’ın kendi topraklarında olduğunu kabul etmiyordu.

Heyetler arası görüşmeler böyle gergin atmosferde yapılacaktı.

Türk tarafı, Milli Güvenlik Kurulu’nun tavsiye kararı doğrultusunda görüşmelerdeki hareket tarzını belirledi.

PKK lideri Öcalan’ın Suriye topraklarında ikamet ettiği, örgütün Şam ve Kamışlı’da yoğun faaliyet yürüttüğü, güneydeki Bekaa’da kamplarında silahlı eğitim verilmeye devam edildiği, bazı Avrupalı milletvekillerinin Öcalan ile görüşmek için Suriye’ye geldiğinin delillerinin Suriye heyetine verilmesinde görüş birliğine varıldı.

Ayrıca, Suriye’nin geçmiş toplantılarda Türkiye’nin benzer görüşlerine verdiği olumsuz tepkilerin sağlıklı yanıt olmadığı konusunda diplomatik baskı yapılması kararı alındı.

Türkiye, basın ve kamuoyundan gizlenmesi için görüşmelerin Ankara dışında Suriye sınıra yakın bir yerde yapılmasını tercih etmişti. Önce görüşmelerin Hatay’da yapılması planlandı. Ancak, kentin yıllar önce Suriye’den Türkiye’ye katılması nedeniyle olumsuz hava yaratacağı endişesiyle en yakın yer olarak Adana’da karar kılındı.

Kentin en güvenli yeri olarak da Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlı Adana Polisevi uygun bulundu. Görüşmeler boyunca Türk ve Suriye heyeti burada konakladı. Polisevi, üç boyunca kapatılarak güvenlik önlemleri alındı.

Tarihi gün: 20 Ekim 1998

Ertesi gün, iki ülke arasında tarihi önem taşıyan heyetler arası görüşmeler başladı.

İlk gün, sabah ve öğleden sonra olmak üzere iki oturumla birlikte öğle yemeği programı vardı. İlk gün bir mutabakata varılamaması halinde ikinci gün görüşmeler devam edecekti.

Türkiye 16 kişiden oluşan heyetle masadaki yerini alırken, Suriye heyeti ise gizli servis El Muhaberat’ın başı Suriye Siyasi Güvenlik Başkanı Tümgeneral Adnan Badr el-Hasan’ın başkanlığında 8 kişi ile temsil ediliyordu.

Salonda yine gergin bir hava vardı.

Sözü önce kısa bir “hoşgeldiniz” diyerek ev sahibi konumunda olan Ziyal yaptı. Ardından Türkiye, daha önce gündeme getirilen konu başlıklarını bir kez daha detaylı şekilde Suriye heyetine sundu.

Suriyelilerin, kendilerine sunulan belge ve kayıtları kesinlikle reddetmeleri, Türk heyetinin sinirlerini bozuyordu. Heyet başkanı Ziyal, görüşmelerin daha sakin ve sonuç alıcı geçmesi için büyük çaba sarfetti.

Bu arada, Suriye heyet başkanı Badr el-Hasan, her iki oturum sırasında birer kez toplantıdan ayrıldı ve Şam’la telefon görüşmesi yaptı. Suriye heyetinin tutumu, Şam’dan gelen talimatlarla şekilleniyordu.

Suriye heyeti, Türkiye’nin açıklamalarına karşın, “Biz Türkiye’yi severiz. Ama bunlar bizim dışımızda. Öcalan bize değil. Bekaa, Lübnan toprakları, biz o ülkeye karışamayız, müdahale edemeyiz” şeklinde yanıtlar verdi.

Yine gergin geçen bir öğle yemeği ve ardından ikinci oturumda aşama kaydedilmeden ilk günün sonuna gelindi.

Suriyeli heyet odalarına kilitlendi !

Görüşmelerin ikinci gününde Türk heyeti toplantı salonunda beklerken, Suriye heyetinin başkanı Adnan Badr el-Hasan tek başına lobiye geldi.

Suriye heyeti ortada yoktu.

Görevlilerin yaptığı kısa araştırma sonunda Suriye heyetinin, başkanın talimatıyla odalarına kilitlendiği ve anahtarların Badr el-Hasan tarafından toplandığı anlaşıldı. Türk heyeti şaşkındı. İlk defa böyle bir olayla karşılaşılıyordu.

Suriye tarafının amacı, görüşmelerde zaman kazanmaktı.

Heyet başkanı, “biz Şam’la görüşüp karar vereceğiz” diyerek toplantı yapılmasını engelledi.

Konuk heyetin başkanı öğleye doğru odaların açılması için anahtarları teslim ederken, sabah toplantı yapılamadı.

Öğleden sonra ise, Türkiye net biçimde bir kez daha taleplerini yineledi:

“Abdullah Öcalan’ı teslim edin, PKK kamplarını kapatın, haklarında adli işlem yapılan PKK’lıları bize bildirin, elinizdeki PKK’lıları Türkiye’ye teslim edin, görevlendireceğimiz istihbarat görevlileri çalışmaları takip etsin.”

Meşru müdafaa hakkı uyarısı

Türk heyeti, son aşamada bir kez daha “bu teklifin kabul edilmemesi halinde meşru müdafaa hakkımızı kullanacağız” şeklinde baskı kurunca, konuk heyet başkanı izin isteyip Şam’la yoğun bir telefon trafiği başlattı.

Toplantının sonunda doğru bir kez daha Şam’la telefon görüşmesi yapan heyet başkanı, “sınırlarımız PKK’lılara kapatacağız, elimizdeki PKK’lıları teslim edeceğiz, istihbarat görevlileri ortak çalışma yapabilir ve Öcalan ülkemize gelirse yakalayacağız” diyerek Türkiye’nin askeri müdahalesinin önünü kesti.

Suriye heyetinin yanıtlarını değerlendiren Türk tarafı, yanıtı olumlu bularak tarihi nitelikteki mutabakata onay verdi.

Toplantı masasında müsveddesi hazırlanan anlaşma metni, varılan uzlaşma sonrasında imzalanarak hayata geçirildi.

Aradan geçen 20 yıldan sonra bir kez daha Türkiye ile Suriye arasındaki diplomatik sorunun çözümü için gündeme getirilen sürecin hikâyesi böyle.

19 Ekim 1998 günü Adana uçağına binen devlet görevlileri, mutabakat metninin tam 20 yıl sonra bir kez daha Suriye ile yaşanacak yeni bir sıkıntının çözümünde kilidi açan “anahtar” olacağını düşünmüyorlardı, kuşkusuz.

Bakalım, Putin’in yinelediği mutabakat bir kez daha sorun çözmeye yarayacak mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Tolga Şardan (Büyüteç) Arşivi