Fikret Bila
Ortadoğu Bataklığı
AK Parti iktidarı temellerini Atatürk’ün attığı geleneksel Türk dış politikasını pasif buluyordu.
“Tarafsızlık” ilkesine dayalı dış politika yerine “pro-aktif” dış politika izleneceğini, “seyreden değil oyun kuran” politikalar yürütüleceğini duyurmuştu. İktidara göre “pasif dış politika” artık “eski” Türkiye’de kalmıştı.
İktidarın izlediği aktif dış politika hiçbir başarı getirmedi.
Atatürk’ün “Arap ülkelerinin çatışmalarında taraf olmayın” tavsiyesini de bir kenara bırakan iktidar, Atatürk’e ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı kurulmuş olan Müslüman Kardeşler (İhvan) örgütünün peşine takıldı.
“Aktif dış politika yapıyorum” diyerek komşu ülkelerdeki iktidar mücadelelerinde ve iç savaşlarda taraf oldu.
Müslüman Kardeşler’i Suriye’de, Libya’da iktidara taşımaya, Mısır’da iktidarda tutmaya çalıştı. Ancak başarılı olamadı.
Tarafsızlığını kaybettiği için dış dünyadaki ağırlığını da kaybetti.
Avrupa Birliği’nden (AB) ve değerlerinden hızla uzaklaştı.
Bir Ortadoğu ülkesine dönüştü.
Demokrasiyi, laikliği, insan haklarını, ifade ve gösteri hakkını, basın özgürlüğünü boğdu.
Başta yargı olmak üzere tarafsız olması gereken anayasal kurumları iktidarın uzantıları haline getirdi.
Suriye iç savaşında Esad’ı devirmek için Özgür Suriye Ordusu kurdurdu, eğitim verdi.
Suriye’yle, İsrail’le ve Mısır’la büyükelçilik düzeyindeki diplomatik ilişkiyi büyükelçileri çekerek daha alt düzeye indirdi.
Bu nedenle Ortadoğu’da ve Akdeniz’de yalnız kaldı.
İzlediği dış politika hızla çöktü.
İktidar, bu başarısızlık karşısında mecburen “asla görüşmem” dediği “katil” ilân ettiği Sisi’yle görüşmek zorunda kaldı. “Esad’la görüşürüz” mesajları vermeye başladı. Esad reddetti.
Mecburen İsrail’le, Mısır’la, Suriye’yle yeniden büyükelçilik düzeyinde ilişki kuruldu.
Pro-aktif politikadan yavaş yavaş çekilerek “eski” dediği Türkiye’nin geleneksel dış politikasına dönüşe ilişkin ilk işaret Rusya-Ukrayna savaşında görüldü.
Benzeri bir işaret İsrail-Filistin sorununda da gözleniyor.
HAMAS’ın saldırısı ve İsrail’in sert tepkisinin sürdüğü bu sorunda Türkiye tarafsız kalmaya, savaşın durması, büyümemesi için garantörlük dahil öneriler geliştirmeye, barışçı işlev yüklenmeye çalışıyor.
Daha önce beğenmediği geleneksel Türk dış politikasına uygun politikalar izlediğinde destek görüyor, takdir topluyor.
Dış politikasını, siyasal İslamcı iktidarlar oluşturmak amacıyla Müslüman Kardeşler çizgisine çektiğinden buyana harcanan yıllar boşa gitti.
Türkiye’ye başarı ve itibar sağlamadı.
Aksine yalnızlaşmasına, AB’den, çağdaş devletler topluluğundan uzaklaşmasına neden oldu.
Bölgenin ilk ve tek laik ve demokratik ülkesi olan, insan haklarına, kadın erkek eşitliğine sahip Türkiye’yi bu niteliklerinden uzaklaşmış, çağın gerisine düşmüş bir ülkeye dönüştürdü.
Oysa Ortadoğu bataklığına sokmak yerine itibarı yüksek, sözü dinlenen, ağırlığı olan bir Türkiye için dış politikada Atatürk’ün izinden gitmesi gerekirdi.