Şaban Sevinç
Şaban Sevinç yazdı... "Hülya hanım, sen hala o fabrikatörün kızı mısın…"
Önemli bir kanser ameliyatı için ABD’ye gittiğini duyduğumda için cızlamıştı, “inşallah sağlığına kavuşup döner ülkemize” demiştim. Demek ki seviyormuşum farkında olmadan O’nu. Nasıl sevmeyeyim hayatımız neredeyse onunla geçti…
Güzel bir Ankara sabahı aklımda bir yandan İstanbul’a adalet için yürüyen binlerce insan, bir yanda ülkemin içinde bulunduğu fetö-pkk belaları, öte yanda her gün şehit olan askerlerimizin yarattığı hüzün ve tutuklu milletvekilleri nedeniyle içimizi kaplayan demokratik daralmanın yarattığı sıkıntılar.
O ropörtajı görünce, “keyiflidir mutlaka, biraz kafamı boşaltayım” diyerek başladım okumaya.
Demez olaydım. Her satırında iç sıkıntımı daha da arttıran röportajı bitirdiğimde, onca sıkıntımın arasına bir de hayatımız boyunca sanatçı diye bildiğimiz kişinin durumuna üzülmeye başladım.
Bumuymuş yaşamımızın büyük bölümünü işgal eden sanatçı sandığımız kişi. Bumuymuş Hülya Koçyiğitimiz diye dalıp gittim…
Şöyle bir Hülya Koçyiğit çıktı karşıma. Hayatımızı işgal ettiği yıllar boyunca bir yerlerden bir şeyler duymuş, yaptığı iş adına ama o kadar… Şöyle diyor “Sanatı” tarif ederken:
“Sanat kurulu düzene muhalefet eder, yaşamı daha güzelleştirmek için yapar bunu, sanatın görevi bu. Onun için düzenin yanında değil, düzenin karşısında. Bu değişmez bir kural.”
Bu söylediğin doğru da Hülya Koçyiğit? Peki sonra, sen ne düşünüyorsun güzel ülkemizdeki “kurulu düzen” için…
İşte bu noktada başka bir Hülya Koçyiğit konuşuyor, AKP’li bile demek istemiyorum… belki saraycı denilebilir...okuyalım:
Hürriyet: Bugün Türkiye’yi nasıl görüyorsunuz?
Hülya Koçyiğit: Dışarıda Türkiye’nin algısı çok kötü, kendimizi iyi ifade edemediğimizi sanıyorum. Hiç hak etmediğimiz saldırılara uğruyoruz. Yurtdışından çok olumsuz çok kötü görünüyoruz, özellikle başımızda bir diktatör var söylemine katılmıyorum.
Hürriyet: İnsan hakları noktasında eksikliklerimiz olduğunu düşünüyor musunuz?
Hülya Koçyiğit: İnsan hakları noktasında yıllarca eksikliklerimiz vardı ve ne mutlu ki AKP hükümeti bu konuda önemli adımlar attı, ifade özgürlüğü diye bir şeyle tanıştık.
Hürriyet: Bugün Türkiye’de 150’nin üzerinde gazeteci cezaevinde yatıyor.
Hülya Koçyiğit: Hayır ben kabul etmiyorum, gazetecilik yaptıkları için bu insanların suçlu olduklarına inanmıyorum ben, teröre hizmet edenler var. Her eline kalemi alan, her gazeteye yazan gazeteci değildir.
Bu ifadeleri iktidar sahiplerinin ağzından defalarca duymuştuk da, kendini “sanatçı” sayan birinin ağzına hiç yakışmıyor…
Ve uzun ropörtajın içinde güya sanatçı Hülya Koçyiğit’ten, bazılarını aşağıya aldığım başka “kurulu düzen” söylemleri de çıkıyor:
“Askerlerimiz zehirleniyor, şehit haberleri geliyor, kadın şiddeti başlı başına bir felaket, trafik kazaları…haberler kötü. Ama sadece bunlar olmuyor, doğru dürüst şeyler de oluyor, hiçbirini görmüyorsunuz. Mesela ben. Yurtdışında ödül kazanıyorum mesela, basında küçücük yer buluyor…”
Hürriyet: CHP lideri Kılıçdaroğlu, Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasından sonra bir yürüyüş başlattı, ne düşünüyorsunuz?
Hülya Koçyiğit: Özellikle kendi canlarını yakan bir vakanın üzerine yürümeleri beni heyecanlandırmıyor. Ama ülke adına yaşadığımız bir olaydan sonra Yenikapı buluşması gibi bir toplanma olsaydı koşturarak oraya giderdim.
Evet, durum bu. Eğer sinirlenip yarıda bırakmadan, ropörtajı sonuna kadar okumaya katlanırsanız –ki ben öyle yaptım- şöyle birini görüyorsunuz karşınızda:
1970’li yıllarda çevrilen filmlerde, fakir delikanlının aşık olduğu fabrikatör işadamının köşk’te oturan şımarık kızı rolünü oynamaya hala devam ediyor Hülya Koçyiğit. Ve işin kötü yanı, o rolünü gerçek hayat sanıyor. Oysa o filmlerdeki fakir delikanlılar, onyıllardan beri güzel ülkemize “sanatçı” olarak hizmet ediyorlar.
-Şaban Sevinç.