Fikret Bila
Yoksullaştırma politikası
İktidar, istikrarlı bir biçimde ülkeyi, Türkiye’yi yoksullaştırma politikası izliyor.
Merkez Bankası dün aldığı talimat uyarınca faizi bir puan daha düşürüp yüzde 15 olmasına karar verdi.
Türk lirasının değerini biraz daha düşürdü. Dolar beklendiği gibi fırladı. Karar açıklandıktan sonra bu satırlar yazılırken 1 dolar, 11 lirayı bulmuştu. Türkiye biraz daha yoksullaştı.
Dolardaki artışın ithalata dayalı ürünlerde fiyat artışlarına yansımasıyla birlikte enflasyon biraz daha yükselecek. Türkiye biraz daha yoksullaşacak. Hayat daha da pahalı hale gelecek, geçinmek daha da zorlaşacak.
Yine benzine, motorine, LPG’ye, elektriğe, doğal gaza, ithal edilen ara malların fiyatlarına zam gelecek, sabit ve dar gelirli vatandaş zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla para ödemek, daha fazla borçlanmak zorunda kalacak, esnaf sattığı malı yerine koyamayacak, varsa cebinden harcamaya başlayacak. Dayanamadığı noktada kepenk indirecek.
Merkez Bankası zaten enflasyonun altında olan faizi neden tekrar düşürdü?
Bu soruya verilecek ekonomiyle ilgili bir yanıt yok. Çünkü kararın gerekçesi ekonomik değil, siyasi. Merkez Bankası’nın faizi indirmesinin nedeni Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın verdiği talimata dayanıyor. Bu nedenle kararı ekonomik gerekçelerle açıklamaya çalışmak boşa zaman harcamak olur.
Merkez Bankası faizi indirmek yerine aynı tutabilir miydi veya yükseltebilir miydi?
Elbette ikisini de yapabilirdi. Tabii eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan, “faizi aynı tutun veya artırın” diye talimat vermiş olsaydı. Tersine talimat verdiği için Merkez Bankası da faizi indirdi. Altına tümüyle anlamsız gerekçeler uydurarak.
Türkiye ekonominin gereklerinin aksini yapıyor.
En önemli nedenlerinden biri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “faiz neden, enflasyon sonuçtur” tezi. Ekonomi kuramı ve pratiği aksini söylüyor. Ancak Erdoğan, “faizi indirirseniz, enflasyon da düşer” tezinde ısrarlı. Oysa bunu Berat Albayrak’ın bakanlığı döneminde uyguladı ve doğru olmadığı ortaya çıktı. Faiz enflasyonun çok altına yüzde 8,5’a kadar çekilmişti ama enflasyon düşmedi. Aksine yükseldi ve dolar da başını alıp gitti. Albayrak görevden ayrılmak zorunda kaldı. Merkez Bankası Başkanlığı’na gelen Naci Ağbal, ekonominin gerektirdiği gibi faizi enflasyonun üzerine çıkarıp doları düşürmeye başlamıştı. Ancak bu uzun sürmedi. Ağbal görevden alındı. Yerine gelen bugünkü Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, bir süre faizi Ağbal’dan aldığı düzeyde sabit tuttu. Ancak bir süre sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla faizleri düşürmeye başladı. Dolar kısa sürede 10 liranın üzerine çıktı ve 11 lirayı zorlamaya başladı. Albayrak dönemine yeniden dönüldü.
“Faizi indirirsek enflasyon düşer” tezine geri dönüldü.
Faiz düştü, dolar yükseldi…
Faiz enflasyonun altında kaldıkça dolar yükselecek, dolar yükseldikçe enflasyon da artacak. Bu, iki kere ikinin dört etmesi kadar tartışma dışı bir sonuçtur.
Aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemek bilime aykırıdır.
Türkiye aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemeyi sürdürüyor, her defasında aynı sonuçla karşılaşınca da farklı gerekçeler öne sürüyor.
“Faiz neden, enflasyon sonuçtur” tezini her defasında tekrarlıyor.
Sonra, “cari açık nedeniyle lira değer kaybediyor, dolar değer kazanıyor” gerekçesi ortaya atıldı.
Bu da durumu izah etmeyince, en son dini referanslar gösterilerek “Faiz haramdır, dinimize göre yasaktır” denilerek sureler gerekçe gösterildi.
Hatta faizin ve enflasyonun çok düşük ve bazılarında eksi olduğu batılı ülkeler örnek gösterildi. “Bakın batı ülkelerinde faiz niye düşük” tezi ortaya atıldı. Oysa batı ülkelerinde faizin düşük olması, bazı ülkelerde negatif olmasının nedeni dini referanslar, dini değerler değildi. Batı ülkelerinde enflasyon düşük olduğu için faiz de düşüktü. Bu kadar açık. Yani o ülkeler “enflasyon neden, faiz sonuçtur” diyen ekonominin gereklerini yerine getirdikleri için enflasyonu da faizi de düşürmüşlerdi.
İktidar bu gerçeği gerçekten bilmiyor olabilir mi?
Buna ihtimal vermek zor.
Cumhurbaşkanı inanmasa da etrafında ekonomi bilenler vardır. Mutlaka söylüyorlardır.
Ancak iktidar Türk lirasının değerini koruyacak, döviz kurlarında istikrar sağlayacak araçları doğru kullanmadığı için ülkeyi yoksul, ucuz bir ülke haline getirmeyi ekonomik krizden çıkışın yolu olarak görmeye başladı.
Döviz kurlarını kontrol edebilmek için Merkez Bankası’nın iki silahı vardır. Biri döviz rezervi diğeri faizdir. Bu araçlardan biriyle veya ikisiyle müdahale ederek dövizin aşırı değer kazanmasını, liranın aşırı değer kaybetmesini önler.
Merkez Bankası yine yanlış bir kararla doları 6 lira 85 kuruşta tutabilmek, 7 lirayı aşmasını önlemek için 128 milyar dolarlık rezervi elinden çıkardı ancak doların yükselmesini önleyemedi. Bugün elinde döviz rezervi olmadığı için dolara yeterli düzeyde döviz satarak müdahale edemiyor. Faiz silahını ise dolara karşı değil liraya karşı kullandığı için Türk ekonomisini vuruyor.
Bu politikalar ile dövizi kontrol etmek, enflasyonu düşürmek, ülkenin refahını artırmak mümkün değil.
Yoksullaştırarak krizden çıkmak ise ürünlerini, emeğini ve şirketlerini ucuzlatmak demektir. Toplam sonucu yoksullaşmak, fakirleşmektir.
İktidara göre lira değer kaybettikçe, Türkiye ucuz emek deposu haline geldikçe, yabancılar açısından cazip bir ülke haline gelecektir. Bu Türkiye’nin ihracatını artıracak ve cari fazla ortaya çıkacaktır. Cari fazla ortaya çıkınca döviz bolluğu yaşanacak, döviz bolluğu yaşanınca döviz fiyatlar, döviz fiyatları düşünce enflasyon da düşecektir!
İhraç ettiği ürünlerin üretimi büyük ölçüde ithal edilen ara mallara bağlı Türkiye’de ithalat pahalılaşacak ve maliyet enflasyonunu körükleyecektir. Ucuz işgücü emeğin hem iç hem dış sermaye tarafından sömürülmesi, karın tokluğuna çalıştırılması sonucu yaratacaktır.
Böyle bir politikayla krizden çıkmayı umut etmek, “ölme eşeğim ölme” diye dua etmeye benzer.