Yeni Erzurumlar Olmaması İçin İlk Turda Bitmeli

İktidarın gazetesi Yeni Şafak’ın internet sitesine 8 Mayıs Pazartesi gecesi 23.14’te konulan haberin başlığında, “Erzurum’daki provokasyonda FETÖ izi: Taş atan istihbaratçı çıktı” yazıyordu.

7 Mayıs’ta Ekrem İmamoğlu’nun mitingine karşı düzenlenen taşlı saldırıya katılanlardan birinin kimliği Yeni Şafak’a göre, “Türkiye’nin nasıl karanlık bir provokasyonla karşı karşıya olduğunu gözler önüne sermişti”. Çünkü bu kişi Erzurum Merkez Komutanlığı’nın istihbarat biriminde görevli, “FETÖ’den işlem görmüş” Uzman Çavuş Muhammet Akif K. idi...

Haberin devamında şunu okuyorduk:

“K.’nın FETÖ’den işlem görmesine rağmen pasif bir birime alınmayıp hala en kritik birim olan istihbaratta bulunması ise şaşırttı.”

İlahi Yeni Şafak!

Şaşırdığın şeye bak...

“FETÖ’den işlem gören” birinin pasif göreve alınması gibi bir kaidesi mi var bu iktidarın?

Yok tabii ki.

“FETÖ’den işlem görenler”in iktidarın işine nasıl da yaradığını gösteren çok sayıda örnek vardır.

Bunlardan biri, benim de aralarında olduğum Cumhuriyet gazetesinin yöneticisi ve yazarlarının 2016 sonbaharında “FETÖ’ye yardım” gibi abuk sabuk bir suçlamayla gözaltına alınıp tutuklandıkları soruşturmanın savcısı Murat İnam’ın bu sırada FETÖ üyeliğinden müebbet hapis istemiyle yargılanıyor olmasıydı.

Şimdi biz soruşturma savcısı FETÖ sanığı diye Cumhuriyet operasyonu ve davasının, iktidarın bir siyasi projesi olduğu gerçeğini inkâr mı edeceğiz?

Bu nasıl mümkün değilse, geçen pazar, seçime bir hafta kala Erzurum’da İmamoğlu mitingine karşı girişilen saldırının birkaç yüz failinden birinin de “FETÖ’den işlem görmüş” olması, iktidarın bu tertipten aklanmasına yetmiyor.

Çarşı izninde İmamoğlu taşlamak

Yeni Şafak’taki haberi takip eden gün ise Milli Savunma Bakanlığı resmî sitesine bu uzman çavuşla ilgili bir açıklama konuldu.

Yeni Şafak’ın “K.” olarak gizlediği açık soyadıyla birlikte, Uzman Çavuş Muhammet Akif Keleş’in “FETÖ’den gördüğü işlem” ise açıklamaya göre şu:

Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2021’de “silahlı terör örgütüne üye olma” iddiasıyla Uzman Çavuş Keleş hakkında bir soruşturma başlatılıyor, lakin bahse konu süreç “soruşturmaya yer olmadığı” kararıyla sonuçlanıyor...

On yedi kişinin atılan taşlarla yaralandığı saldırı nedeniyle Uzman Çavuş Keleş’le birlikte 14 kişi daha gözaltına alınmıştı. Keleş dahil hepsi serbest bırakıldı. Sonra dün dokuz kişinin daha gözaltına alındığı haber verildi.

Peki neden gözaltına alınan bu toplam 24 kişiden sadece Keleş’in kimliği açıklandı?

Diğerleri arasında Keleş gibi devlet görevlileri var mı?

Siyasi partiler ve bağlı örgütleriyle ilişkili olanlar mevcut mu?

Kim bu gözaltına alınanlar?

Bilmiyoruz...

Kamuoyu manipüle edilmek isteniyor

Sadece, “FETÖ’den işlem görmüş” bir uzman çavuşun adı açıklanıyor çünkü kamuoyu manipüle edilmek isteniyor.

Erzurum’daki saldırı, sahadaki birkaç yüz failden yalnızca biri olan, “FETÖ’den işlem görmüş” uzman çavuştan hareketle, Yeni Şafak’ın ima ettiği gibi FETÖ iltisaklı karanlık bir provokasyonsa, saldırıyı başından sonuna kadar seyreden, durdurmak için kamu görevlerinin gereğini yerine getirmeyen şehrin Emniyet teşkilâtının sorumluları da mı FETÖ iltisaklı? Saldırganlara karşı güvenlik güçlerine müdahale emri vermeyen Vali de mi öyle?

Yeni Şafak’ın yaptığı, acemice, beceriksizce bir yansıtma numarası...

Çünkü Erzurum saldırısı İmamoğlu’na ve onun şahsında Millet İttifakı’na karşı yapıldı ama hemen sonra döndü iktidarı vurdu.

Bunun farkına kısa sürede vardılar.

Peki, aklınız neredeydi?

Öncesinde, ya da saldırı sürerken...

Erzurum’daki planlı bir saldırıdır

Saldırganların birkaç yüze varan yüksek sayısı, güvenlik güçlerinin saldırıyı seyretmesi, iktidar temsilcilerinin “Erzurum’un hassasiyetleri var” kabilinden, saldırıyı meşru göstermeye yönelik açıklamaları, gözaltına alınan diğer 23 kişinin kim olduklarının gizlenmesi...

Bunlar hep, saldırının planlı, organize ve sahipli olduğunun kuvvetli işaretleridir.

İçlerinde elbette dolduruşa getirilmiş, kafakola alınmış lümpen gençler, sokak faşistleri vardır bu saldırganların... Ama bu, esası görmemizi engellemez.

İktidarın rahatsızlığı

İktidar, iki kere yenildiği için çok korktuğu ve çekindiği Ekrem İmamoğlu’na siyaset yasağı koydurarak dişli rakibini yarış dışı bırakmak istedi. Bu hamle İmamoğlu’nun siyasi bekasını Millet İttifakı’nın seçim zaferine bağlı hale getirdi ve onu daha da biledi. İttifak’ın 3-6 Mart krizini İmamoğlu’na Cumhurbaşkanı Yardımcılığı formülüyle aşması da onu nihayet kampanyanın asli aktörlerinden biri olarak sahaya sürdü.

Bu arada Erdoğan’ın solo kampanyasının karşısında Kılıçdaroğlu’nun, Akşener’in, İmamoğlu’nun ve Yavaş’ın ayrı ayrı, ikili ve bazen hep birlikte ama her gün, bazen aynı anda, ülkenin farklı bölgelerinde, hem de AKP’nin “kalelerinde” seçmenle buluşarak, her defasında alanlarda büyük, coşkulu kalabalıkları bir araya getirmeleri, iktidarı sersemletmiş olmalı...

Çünkü Erzurum saldırısı ancak bir nevi siyasi sersemlikle açıklanabilir.

Birileri ne istiyor?

Birileri, Millet İttifakı liderleri ve İmamoğlu’nu, bazılarına “Bu iş bitmiş” dedirten güçlü mitingleri yapmaktan caydırmak, muhalif seçmeni, başlarına bir şey gelmesin diye evden çıkmaktan korkar hale getirmek mi istiyor?

Birileri, “Erdoğan seçim kazanmak için her şeyi yapar, seçimi kaybetse de yenilgisini kabul etmez, iktidarı bırakmaz” diye özetlenebilecek, artık mazide kalmış o öğrenilmiş çaresizliği diriltmek mi istiyor?

Birileri böyle yaparak seçimin ikinci tura kalmasını ve iki tur arasında da benzer cebri yöntemlerle muhalefeti ve muhalif seçmeni iyice sindirerek neticeye ulaşmak mı istiyor?

Varsa bu sonuçları doğurmak isteyen birileri, baltayı taşa vurdular bu kez.

Çünkü Erzurum saldırısı, muhalif tabanda seçimin ikinci tura bırakılmaması yönündeki isteği daha da güçlendirmiş gibi görünüyor.

İstek elbette yeterli değil, potansiyel de lazım ve bu potansiyel muhalif tabanda var. Hemen bütün araştırmalar, Kemal Kılıçdaroğlu’nun, birinci turda Muharrem İnce ve Sinan Oğan’a oy verme eğilimindeki seçmenden ikinci turda alacağı oyun, Erdoğan’a gidecek oydan iki kat fazla olduğunu gösteriyor.

Sözün özü, Erzurum saldırısı Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehdidi gözler önüne serdi... Ve seçimi birinci turda sonuçlandırma fırsatının, ikinci tura zaten kalamayacak adaylara oy verilerek heba edilmemesi yönünde bir bilinç sıçraması gerçekleştirmenin imkanını doğurdu.

Erzurum saldırısı, bin nasihate yeğ tutulan bir musibet yerine geçebilir.

İktidarın Erzurum saldırısı bahsinde yapmayı denediği “FETÖ yansıtması” hep bu yüzden.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kadri Gürsel Arşivi