Ayşenur Arslan
Soru Geliyor Sayın Seçmen: İmamoğlu mu Diyeceksiniz Yoksa Sisi mi?
Aslında, biliyorsunuz, soru 5 yıl önce başka bir kıyaslama ile sorulmuştu. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan aynen şunları söylemişti:
“Rahmetli Muhammed Mursi’nin darbeyle devrilmesiyle söylenen sözleri hatırlayınız. Bilhassa muhalefete yakın sosyal medya hesaplarından paylaşılan mesajları biliyoruz. Erdoğan’ın akıbetini Mursi’nin akıbetine benzetenler Sisi zihniyetidir. Biz kefenimizi giyerek zaten bu yola çıktık. Pazar günü Sisi mi diyeceğiz, Binali Yıldırım mı diyeceğiz.”
Kefen meselesini geçelim. Zira Erdoğan her fırsatta kefenden söz eder ama bir bakarsınız U DÖNÜŞÜ yapıvermiş.
Kefen de muhtemelen naftalinlenip dolaba kaldırılmış.
Merakımız başka!
Erdoğan bu konuşmayı 2019 yerel seçimleri öncesinde yapmıştı. Kitlesine İmamoğlu’na oy vermenin darbecilik / vatan hainliği falan anlamına geleceğini hatırlatmıştı.
Şimdi sıra muhalefetin sorusunda: Bu seçimde İmamoğlu mu diyeceksiniz Sisi mi?
*. *. *
Her şeye rağmen “Reis neylerse güzel eyler” diyecek olanlara sözümüz yok. Onlar “New Age Hegemonyanın Gönüllü Denekleri”. Ya köşelerini, örneğin Ebru Gündeş’in müstakbel eşi konusundaki merak ve itiraza (bile) ayıranların sözü yok mu?
Erdoğan’ın 1 numaralı düşman Sisi’nin ayağına gitmesinden geçtik.. Ondan “değerli kardeşim” diye bahsetmek de neyin nesi!!!!
Bir de.. Rica edeceğim.. Şu son birkaç ayın işaretlerini bir araya getirip büyük resmi görmemek nasıl mümkün olabiliyor!
* İsveç’e NATO üyeliği Meclis’ten, tereyağından kıl çeker gibi geçiverdi. (Umarım yazıyı kahvaltı ederken okumuyorsunuzdur.)
* 35 mi daha büyük 16 mı? Boşverin hesabı. ABD F 16’ya OK dedi ya, siz ona bakın.
* Beşar Esad kabinesinde Müslüman Kardeşler’e kontenjan ayırmadı diye köprüleri atan.. Mısır’dan, daha sonra da Katar’dan kovulan Müslüman Kardeşler’e kucak açan.. İstanbul’da konuşlanmalarına, kurdukları televizyon ile dünya ölçeğinde propaganda yapmalarına izin veren Reis, şu sıra ne oldu da örgütün liderini vatandaşlıktan çıkarıverdi.. Bu vesileyle öğrendiğimiz üzere üniversitelerimize “akademisyen” olarak yerleştirilmiş örgüt üyeleri de Türkiye’yi terk etmeye başladı..
* Tam da bu sırada DEM sahneye çıkmaz mı! İstanbul’daki adaylarını Özgür Özel şöyle yorumladı: “DEM partinin stratejisi bize kaybettirmek.” Bize de sormak kaldı: Ne oldu da gerçekten AKP’nin stratejisine cuk oturan böyle bir adım atıldı. “Ben demiştim, yazmıştım” desem ayıp olur mu! Daha aylar önceden, Medya Mahallesi programı henüz ekranda iken “başta kayyum konusu konuşulup bir noktada buluşabilirler” demedim mi! Fotoğraf tamamlanmıyor mu sizce!
*. *. *
Bu büyük resimde küçücük fıçıcık bir ayrıntı gibi.. Ama yazmazsam içimde kalacak!
Kendisine astrolog ya da medyum diyen kim varsa bugünlerde ekran ekran dolaşıyor. “İstanbul’u Murat Kurum alacak” demek için..
Yok! Onlar DEM’in stratejisi.. Reis’in hazinenin ve banknot matbaasının kapılarını Murat Kurum için açması falan demiyor. Merkür bir şey yapıyormuş. Mars ellerinizden öper şu sıra pek heyecanlıymış.. Gökyüzünden alıyorlar müjdeleri!
Müjde demişken.. Hani şu Çanakkale’de kamp kuran Mehdi vardı ya.. İşte o Mehdi Bey de “oyunuzu Erdoğan’a verin” diye çıktı ortaya. “Erdoğan aday mı” diye sormuyorsunuz umarım. Hepimiz artık birer Erdoğanız nasılsa.
ABD yönetimi bunun -sizden benden fazla- farkında.
Reis’in bir vakitler Fethullah Gülen’e “ne istediniz de vermedik” sözlerini de bir kenara not etmişler.. Kimbilir bize söylenmeyen daha başka nasıl sözleri de..
Beyaz Saray “Vermeyi seveni severiz” diyorsa şaşırır mısınız?
Büyük Orta Doğu Projesi’nin gündeme gelip tartışıldığı sırada Türkiye’ye / Erdoğan’a biçilen rol için söylenenler peki.. Hafızanızı tazelemez misiniz?
*. *. *
“Merkür orta yerde fink atarken CHP ne yapıyor” diyeceksiniz.. Demeseniz iyiydi ya.. Neyse!
Benim beynim metafora, benzetmeye çok açık.
Mesela, Hatay: “Adayımız Lütfü Savaş.. Yok yok! Bakıyoruz daha. Acaba Haluk Levent olur mu? Hay Allah, olmuyor mu.. Aylin Kotil’e de bir sorsak. O da mı istemedi. Canım zaten adayımız Lütfü Savaş.”
Ben bu notlara baktıkça zihnimde canlanan sahne de şu: “Hastanın nabzı düşüyor doktor. Bacakları seğiriyor. Elektrikler.. Elektrikler mi gitti. Yok, maske kaymış. Peki neşteri nereye koydum ben! Nereye koyduysanız oradadır diye espri yapacağım doktor.. Ama yakışık almaz. Çünkü hasta ex!”
CHP’li dostlar kızmasın. İşi şakaya vuruyorum. Yoksa Özgür Özel’in parlamento muhabirlerine söylediklerini nasıl yorumlamalı, bilmiyorum:
“Ben 1 Nisan günü Hatay’ı Ak Parti’ye emanet edeceğime Lütfü Savaş’a emanet etmeyi tercih ederim.”
Nasıl yani!
*. * . *
Bülent Ecevit espri yapmazdı. Her sözcüğü imbikten geçmiş, tasarlanmış ve estetize edilmiş bir ciddiyetle çıkardı ağzından.
Süleyman Demirel ise espri yapmayı pek severdi. Ve öyle bir şey söylerdi ki o espri manşet olur, hatta siyasi literatüre girerdi.
Gördüğüm kadarıyla Erdoğan da Özel de espri kabiliyeti ile doğmamış. Şaka ya da ciddi, sözlerini sık sık düzeltmek ya da açıklamak zorunda kalmaları bundan.
(Bahçeli’nin ‘her ceviz yuvarlaktır ama her yuvarlak ceviz değildir’ sözleriyle zirveye taşıdığı kabiliyeti başka bir yazı konusu. Geçelim.)
*. *. *
Demek istediğim, ey okuyucu;
Erdoğan NATO’nun en efendi çocuğu olma yolunda ilerleyip “değerli kardeşi” Sisi’nin ayağına gidecek kadar mesafe almışken.. Bu hedefte Müslüman Kardeşler örgütüne de ideolojisine de kapıyı göstermişken.. Öte yandan, içerde şeriat meraklılarını seçime kadar ahaliyi oyalasın diye teşvik ederken..
Dolar 30 TL’yi bile güle oynaya geçmiş ama memlekette “tık” yokken.. Yoksullar, hele de emekliler feryat ederken..
Muhalefet ne yapıyor? Nerede?
Orta sahada top çevirerek 90 dakika doldurulur mu!!!
*. *. *
Dün sevgili dostum Hüsnü Mahalli’nin eşi Jale’yi son yolculuğuna uğurladık. Sevmesi en kolay insanlardan biriydi Jale. Neşeli, tatlı, akıllı.. İktidar gerçekleri söylediği için Hüsnü’ye cephe aldığında “bu yaşta Silivriler’e gidemem canım” derdi. Hüsnü tutuklandı ve elbette Jale Silivri’ye gitti.
Hüsnü eşinin ardından şunu yazdı: “50 yıllık mücadele yoldaşım, hayat arkadaşım, dostum ve ortağımı kaybettim.”
Hüsnü, Suriye’den ülkesinin bir gün Atatürk Türkiyesi gibi olabileceği hayaliyle gelmişti. Yıllarca yıllarca sevgilisi / eşi / (birinin adı Arapça karşılığı Devrim olan) iki kızının annesi ile bunun için mücadele verdi. Ne yazık ki bu ülke onun hayallerini paramparça etti. Televizyonlar artık konuk almamaya, gazeteler köşesini kaldırmaya başladı. Yılmadı Hüsnü. Her platformu değerlendirdi. Erdoğan’ın memleketi sürüklediği karanlığa dikkat çekti, uyardı.
Ama Hüsnü ve Zincirlikuyu Mezarlığındaki bir avuç dost, Jale’yi ışıklara yolculadı.
Hep söylerim ya: UMUTTAN DEĞİL İNATTAN! Sırf bunun için bile olsa susamıyoruz! Jale gibi güzel kadınlar için susmayacağız.