Kadri Gürsel
Soçi’deki iki acil konu
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le 29 Eylül’de Rusya’nın Soçi kentinde baş başa yaptığı üç saatlik görüşmenin iktidarın kaderi ve Türkiye açısından iki acil gündem maddesi vardı.
Birincisinin İdlib meselesi olduğunu zaten biliyorduk.
İdlib acil konu, çünkü Rusya Hava-Uzay Kuvvetleri bir süredir buradaki cihatçı güçlere ait hedefleri yaygın ve yoğun biçimde bombalıyor. Dahası bu hava saldırıları hem bölgedeki TSK birliklerine çok yakın noktaları hedef alabiliyor hem de 25 Eylül’de Afrin’de görüldüğü gibi Ankara’nın himayesindeki cihatçılara yöneliyor.
Rusya’nın bu hava saldırılarını geniş çaplı bir kara operasyonunun öncesinde hedef yumuşatma amacıyla yaptığı tespit ediliyor. Suriye Arap Ordusu birliklerinin bölgedeki hareketliliğinin de büyük bir saldırı hazırlığını işaret ettiğine dair gözlemler söz konusu.
İkinci acil konunun da Türkiye’nin kışın ortasında bir doğal gaz açığıyla karşı karşıya kalma tehlikesi olduğunu öğrendik.
Tehlikenin tarifi şu: Batı yarımkürede pandemi tedbirlerinden normalleşmeye geçişin yarattığı arz-talep dengesizliği doğal gazda ciddi tedarik sıkıntısına ve rekor fiyat artışlarına neden oluyor.
Türkiye’nin Rus gazına bağımlılığını azaltmak için bir alternatif olarak gördüğü sıvılaştırılmış doğal gazın (LNG) metreküp fiyatı bir yıl içinde 6-7 kat artarak 900 dolar seviyelerine çıkmış durumda.
Bu durum karşısında Ankara, geleneksel kaynağı Rusya’dan daha fazla doğal gaz almak istiyor.
Kısacası, bu kış ısınırsak doğal gaz faturaları da cebimizi yakacak, bu olmaz ise üşüyeceğiz. Üçüncü ihtimal yok.
Erdoğan’ın bu iki acil gündem maddesi hususunda Soçi’de Putin’le bir mutabakata varıp varmadığını henüz bilmiyoruz. Lakin buluşmanın fevkalade gösterişsiz koreografisine bakarak, Erdoğan’ın Soçi’ye yüksek umutlarla gitmediği, Rusya Devlet Başkanı’nın da kendisine pek umut vermek istemediği izlenimini elde edebiliriz.
İki devlet başkanının görüşmeden önce söylediklerinde dişe dokunur bir yön olmaması elbette ki garipsenmez.
Görüşmeden sonra bir ortak açıklama yapılmayacağının önceden ilan edilmesi ise garipsenir, çünkü bu, beklentilerin düşük tutulması yönünde verilmiş bir işarettir.
Erdoğan’ın Putin ile baş başa yaptığı görüşmenin Türkiye ve iktidarın iki acil gündem maddesi üzerinde herhangi bir etkisinin olup olmayacağını yaşayarak öğreneceğiz.
İdlib’de Rusya ve Suriye’nin beklenen kapsamlı harekâtı başlarsa Ankara’nın buna cevabı ne olacak?
2020’nin şubatında olduğu gibi savaşmayı mı tercih edecek Ankara, yoksa başka bir formül mü bulunacak?
MİT Başkanı Hakan Fidan’ın Soçi’de Erdoğan’a eşlik etmesi, El Kaide uzantısı HTŞ başta olmak üzere İdlib’deki cihatçılarla ilgili, Rusya’yı yatıştıracak bir formül arayışının işaretidir.
Türkiye artık yeni bir Suriyeli mülteci dalgasını kaldıracak takate sahip değil.
Konunun iktidarın kaderini ilgilendiren tarafı da bir mülteci krizinin neden olacağı oy kaybı. Yüzde 30 bandına düşmüş iktidar partisinin bu oy kaybına tahammülü yok.
Bu bağlamda doğal gaz sorunu da artık kışın üşüyüp üşümeyeceğimizle ya da ısınmak için dünyanın parasını yakmamızla ilgili olmanın ötesinde, iktidarın kaderine olumsuz etkide bulunabilecek bir siyasi meseledir.
Bakalım Putin, Erdoğan’ın siyasi geleceğini ilgilendiren bu çok önemli iki konuda ne yapacak, bir şeyler yaparsa karşılığında ne alacak ve biz bunu ne zaman öğreneceğiz.