Barış Soydan
Seçimi düşünen bir iktidar doları göz göre göre patlatır mı?
Önceki günden beri başlıktaki soruyu düşünüp duruyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Faizi düşürmeye devam edeceğiz” sözleriyle dolar dün 17 TL’yi de geçip 17.20’ye vurdu. Tamam, dolardaki patlamanın tek sebebi Erdoğan’ın bu sözü değil. Ekonominin şirazesi kaymış durumda. Tüketici enflasyonu yüzde 74’e dayandı, bu son 24 yılın en yüksek seviyesi. Üretici enflasyonu daha da korkunç, yüzde 132. İktisadın genel doğrusuna göre bir ülkenin parası, ticaret ortaklarıyla arasındaki enflasyon farkı kadar değer kaybeder. Aksi takdirde ihracatçılar ihracat yapamaz duruma düşerler. Öyle ya, maliyeti yüzde 132 artan ama sattığı ürünün fiyatı dünyada değişmeyen bir şirket ihracata nasıl devam edecek? Bunun tek koşulu TL’nin değer kaybetmesidir. O zaman ürettiği ürünün fiyatı TL cinsinden artmış olsa bile dolar bazında aynı kalır. Ve enflasyondaki korkunç artışa rağmen uluslararası pazarlarda Çinli, Vietnamlı, Polonyalı rakipleriyle rekabete devam eder. Dolardaki yükselişin birinci nedeni bu.
İkinci neden, cari açıktaki korkutucu tırmanış. Cari açık, Türkiye’nin mal ve hizmet alımı için başka ülkelere ödediği parayla, mal ve hizmet alımından (Yani büyük oranda ihracat ve turizmden) kazandığı para arasındaki fark demek.
Cari açık geçtiğimiz yıl kontrol altındaydı, yılı 14 milyar dolarlık açıkla kapatmıştık. Bu yıl ise patladı. Yıl sonunda cari açığın 40-50 milyar dolara yükselmesi bekleniyor. Bunun sebebi, ihracatın ithalatta yaşanan patlamaya ayak uyduramaması. Türkiye’nin ithalatıyla ihracatı arasındaki fark, yani dış ticaret açığı Mayıs ayında yüzde 157 artarak 10.7 milyar dolara tırmandı. Çünkü Mayıs’ta ithalat yüzde 45 artarken ihracat sadece yüzde 15 artabildi. Oysa bunun tersi olması gerekiyordu! Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati, geçen Aralık’ta TL’de yaşanan düşüş sayesinde ihracatın artacağını ve böylece cari açığın kapanacağını söylemişti.
Cari açık denilen şey, biraz önce gördüğümüz gibi bir ülkenin döviz giderleriyle döviz gelirleri arasındaki farkı ifade ediyor. Türkiye’nin bir yerlerden döviz bulup o farkı kapatması lazım. Geçmiş yıllarda olduğu gibi oluk oluk kısa vadeli yabancı sermaye, nam-ı diğer sıcak para giriyor olsaydı, cari açığı kapatmak büyük bir meseleye dönüşmezdi. Türkiye’nin 60 milyar dolarlık cari açığın altından kalktığı yıllar oldu. Fakat yabancı sermaye ne zamandır Türkiye’den ayağını kesmiş durumda. İktidarın Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden beklediği on milyarlarca dolarlık yatırım da yalan oldu. Bu koşullarda 40-50 milyar dolarlık cari açık Türkiye için büyük risk oluşturmaya başladı.
Eğer Merkez Bankası’nın kasasında cari açığı finanse edecek kadar para olsaydı yine sorun olmazdı. Genel kabul gören ilkeye göre bir ülkenin merkez bankasının kasasında bir yıllık döviz finansman ihtiyacı kadar para bulunması gerekir. Türkiye’nin önümüzdeki bir yıl içinde ödemesi veya döndürmesi gereken 180 milyar dolarlık dış borcu var. Bunun üzerine 40-50 milyar dolarlık cari açığı ekleyelim… Merkez Bankası’nın kasasında 220-230 milyar dolar olması lazım. Ama yok. Brüt rezervler 100 milyar doların biraz üzerinde. Merkez Bankası’nın kendisine ait rezervler 12 milyar dolar civarında…
Özetleyelim: Enflasyon yüzde 100’e, cari açık 40-50 milyar dolara gidiyor, Türkiye’ye dışarıdan sıcak para gelmiyor ve Merkez Bankası’nın kasasında yeterli para yok. Bunlar Türkiye’yi dünyanın en riskli ülkelerinden biri yapmış durumda. Nitekim Türkiye’nin risk primi, yani 5 yıllık kredi temerrüt swap’ı (Nam-ı diğer CDS) dün 770’e vurdu. Bu seviye en son 2008 yılındaki küresel kriz sırasında görülmüştü. Diğer gelişmekte olan ülkelerin risk primi 290-300 civarında…
Yani doların patlaması için ortam uygundu, bir kıvılcıma bakıyordu. Böyle bir ülkenin siyasi iktidarının azami dikkat göstermesi, baruta ateşle yaklaşmaması gerekir, öyle değil mi?
Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün bunun tersini yaptı ve zaten akıl almaz ölçüde düşük olan faizin daha da düşürüleceği mesajını verdi. Bu da TL’den kaçışı hızlandırdı. Dolar 17.20 TL’ye vurdu.
Böylece bu yazının başındaki soruya geri dönüyoruz. Cumhurbaşkanı ne zamandır faizin daha da düşürüleceğinden söz etmiyordu. Durup dururken nerden çıktı bu?
Ankara’da konuşulan bazı ilginç gerekçeler var, teyit edebilirsem önümüzdeki günlerde aktaracağım. Ama konuşulan hiçbir neden seçime bu kadar kısa süre kalmışken barutun, yani doların üzerine ateşle gitmeyi izah edemiyor.
Erdoğan’ın “Faizi daha da düşüreceğiz” sözünü, bir başka hassas konu olan sığınmacılarla ilgili söylediği “Sahip çıkmaya devam edeceğiz” sözleriyle birleştirince… İktidarın tam gaz seçime hazırlandığı fikrini mantığım kabul etmiyor.
Umarım yanılıyorumdur.