Muhalefet üstün durumda

CHP’nin “128 milyar dolar nerede” kampanyası başlattığı günlerden bugüne kadar geçen sürede siyasal ve psikolojik üstünlük muhalefete geçmiş durumda.

Yaptığı sorgulayıcı ataklarla gündemi muhalefet belirliyor.

İktidar ise uzun süreden beri savunma pozisyonunda.

Bazen 128 milyar konusunda olduğu gibi çelişkili, tutarsız, inandırıcı olmaktan uzak savunmalar yapıyor.

Bazen MAN adasıyla ilgili belgelerin doğru olduğuna ilişkin mahkeme kararında olduğu gibi konuya hiç girmeyerek geçiştirmeye çalışıyor.

Muhalefet içinden bazı kişi ve kurumlar beğenmese, iktidar yerine muhalefeti eleştirmeyi yeğleseler de CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun iktidara karşı yaptığı hamlelerin etkili olduğu ve karşılık bulduğu bir gerçek.

“128 milyar dolar nerede” kampanyası karşısında iktidar ne yanıt vereceğini şaşırdı.

Kılıçdaroğlu, arkasından Merkez Bankası’na giderek, ekonomi bilimine aykırı olsa da aldığı talimatları uygulayarak ekonomik krizin en önemli kaynağını oluşturan bu kurumu Başkan’ın odasında yüzüne karşı eleştirip, sorguladı.

Enflasyonu düşük göstermek için istatistiki yöntemlerle gerçeği gizleyen Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) kapısına dayandı. İçeri alınmaması Kılıçdaroğlu’nun haklılığını gösterdi. Kapıda TÜİK’i sorgulayan açıklamalar yaparak bu kurumun sorumluluğunu anımsattı. Gündem oluşturdu.

MAN adası belgelerini açıkladı. Para hareketlerini gösterdi. İktidar mahkemeye verdi. Mahkeme Kılıçdaroğlu’nun gerçeği söylediğine hükmetti.

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na siyasi yasak getirilmesi üzerine çok hızlı tepki verdi. Kararı tanımayacaklarını açıkladı. Siyaset yasağı kararına karşı bütün milletvekillerini İstanbul’a Kaftancıoğlu’na sahip çıkmaya çağırdı. Adalet yürüyüşünden bu yana en büyük gövde gösterisine dönüşen İstanbul Maltepe mitingini gerçekleştirdi. Yüzbinler meydanda toplandı.

Elinde dosyalarla SADAT’ın kapısına dayandı. SADAT’ı ağır bir dille suçladı. Seçim güvenliğine gölge düşerse sorumlu tutacağını kamuoyuna ilân etti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, SADAT’la ilgisi olmadığını, yöneticilerini tanımadığını açıkladı. Aynı gün Erdoğan’ın başkanlığındaki üst düzey toplantıya SADAT’ın kurucusu Adnan Tanrıverdi’nin katıldığını gösteren fotoğraflar yayınlandı. Tanrıverdi’nin bir dönem Erdoğan’ın başdanışmanı olduğu hatırlatıldı.

Kılıçdaroğlu son olarak “kaçış planı” iddiasıyla TÜRGEV ve ENSAR vakıflarının ABD’de kurulan TÜRKEN vakfına gönderdikleri paraları açıkladı. TÜRKEN’e gönderilen paraların kaynağını ve bu vakıfların kurucularının, yöneticilerinin kimler olduğunu sorguladı. İktidarı vakıflar yoluyla ABD’ye para aktarmakla suçladı.

Meslektaşımız İsmail Saymaz’a bu konuda kendisine karşı dava açılmasından memnun olduğunu söyledi. Dava vesilesiyle adı geçen vakıfların para hareketlerini gösteren kayıtların mahkemeye getirilmesini isteyeceklerini açıkladı. Bu yönde karar vermeyecek hakimin ise hakim sayılmayacağını şimdiden ilân etti.

Kılıçdaroğlu, açıkladığı para hareketlerinin daha önce kamuoyuna yansıdığı anımsatılarak yeni bir şey söylememekle eleştirildi. Ancak daha önce kamuoyuna yansımış olsa da bu konunun ana muhalefet lideri tarafından ele alınması ve sorgulanması gündem oluşturdu. İddialara resmiyet kazandırmış, konunun mahkemeye taşınmasına vesile yaratmış oldu.

Kılıçdaroğlu’nun bu hamlelerinin yanı sıra İYİ Parti Lideri Meral Akşener’in hamleleri de etkili oluyor. Son olarak Erdoğan’ı İkinci Abdülhamit’e benzetmesi, iki dönemin benzerliklerine vurgu yaparak “Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet” sloganını günümüze taşıması ve “Az Kaldı” kampanyası büyük ilgi gördü.

İktidarın bütün çabalarına karşı 6’lı masa dağılmadığı gibi giderek kurumsallaşıyor. Ortak çalışmalar sürüyor. Toplumun önüne ortak bir program konulması için yoğun bir çaba var. Türkiye’nin temel sorunlarına yaklaşımda 6 parti arkasında görüş birliği var.

Muhalefetin bu hamleleri karşısında iktidarın ortaya koyduğu tutarlı bir savunma, sağladığı bir üstünlük yok.

Süreç muhalefetten yana işliyor.

Zonguldak için yaklaşan büyük çevre felaketi

Zonguldaklılar ayakta.

Türkiye’nin cennet köşelerinden biri olan Filyos Vadisi’nin mahvolmasından endişe ediyorlar.

Devlet defalarca Filyos Vadisi’nde bacalı sanayi olmayacağını açıklamış olmasına karşın büyük bir çevre felaketine yol açacak dev bir gübre tesisinin kurulması için harekete geçilmiş durumda.

Çeşitli mesleklerden Zonguldaklıların kurduğu 67’liler Platformu bu felakete engel olmak için büyük bir çaba gösteriyor. Bu çabanın tüm Zonguldaklılar tarafından desteklenmesi, sivil toplum kuruluşlarınca sahiplenilmesi büyük önem taşıyor.

Bu projenin uygulanması için alınan kamulaştırma kararı, kirlilik kaynağı yaratacağı ve uluslar arası hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle Danıştay tarafından iptal edilmiş olmasına karşın Bakanlar Kurulu kararıyla proje yeniden canlandırıldı.

Böyle bir tesisin nasıl bir çevre felaketine yol açacağını 67’liler Platformu İcra Kurulu Üyesi ve Zonguldak Çevre Koruma Derneği Başkanı Ahmet Öztürk’ün Zonguldak Çevre, Şehircilik İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’ne verdiği itiraz dilekçesinden okuyalım:

“Filyos Endüstri Bölgesi sınırları içinde kurulması planlanan Filyos Entegre Gübre Fabrikası Projesi’nin ÇED Nihai Raporu ilan edilmiştir. Ekleriyle beraber 835 sayfayı bulan raporda yer alan bilgiler bizleri nasıl bir felaketin beklediğini göstermektedir. 2 milyon ton gibi büyük bir kapasiteye sahip olan fabrikada, 724.500 ton amonyak, 448.000 ton nitrik asit, 693.000 ton sülfürik asit, 156.000 ton fosforik asit, 581.000 ton üre kalsiyum, 660.000 ton amonyum nitrat, 330.000 ton DAP veya 495.000 ton/yıl NPK üretecek DAP/NPK kompoze gübre ve 224.000 bin ton amonyum sülfat gibi tehlikeli kimyasallar üretecek tesisler bulunmaktadır. Raporda, bu kadar yüksek miktarda kimyasal üretecek tesisle ilgili, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin 24. maddesindeki yetkisini kullanarak halkın katılımı toplantısının yapılmamasına karar verdiği yazılıdır. Bu karar ÇED mevzuatının ruhuna aykırı olduğu gibi, devletimizin tüm stratejik belgelerinde önemli bir hedef olarak yer alan ve katılımcılık, hesap verilebilirlik, şeffaflık gibi ilkeler üzerinde oturan “Yönetişim” kavramına da aykırıdır. Kamuoyuna hiçbir gerekçe açıklamadan halkın katılımı toplantısının iptal edilmesi, ÇED sürecinin derhal durdurulmasını gerektiren bir sebeptir. Çünkü bu, “Bilgilenme” gibi en temel vatandaşlık hakkının çok kaba bir şekilde gaspıdır.

Bu durum Filyos Vadisi Projesi planlama ilkelerine aykırıdır. Devletin tüm yetkilileri, buldukları her fırsatta, kamuoyuna, Filyos Vadisi Projesi’nde, “3Y” olarak ifade ettikleri “Yerli, Yenilikçi, Yeşil” teknolojilerin kullanılacağını açıklamıştır. Altında ilgili Bakanlıklar ve Zonguldak Valiliğinin yanı sıra Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi ile Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın imzası olan “filyosvadisi.com” adlı sitede, burada hangi yatırımların yapılacağı NACE kotlarına varıncaya değin açıklanmış durumdadır.

Kurulacak tesis Türkiye’nin Bükreş Sözleşmesi olarak bilinen Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi’ne de aykırıdır. Filyos Vadisi Projesi hakkında Bakanlar Kurulunun aldığı acil kamulaştırma kararının iptali için açılan davaların birinde, Danıştay, bu sözleşmede, Zonguldak ve çevresinin taşıdığı kirlilik yükü nedeniyle sıcak bölge olarak tanımlandığı, yeni kirlilik kaynağı yaratılmasının uluslararası hukuka da aykırı olduğuna hükmederek kararı iptal etmiştir. Sorun ancak yeni bir Bakanlar Kurulu kararı alınarak aşılabilmiş, o kararın da iptali üzerine bir başka karar alınarak aşılabilmiştir. Danıştay’ın böyle bir kararı yokmuş gibi davranmak iç hukuka aykırı olduğu gibi devletimizin uluslararası topluma verdiği sözleri yok sayması anlamına da gelmektedir.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi