Maarif modeli istenildiği gibi mi ilerliyor?

Maarif modeli, Eğitim Fakültelerinin deneyim ve bilgi birikimini dikkate almakta isteksiz görünüyor. Bu yaklaşımsa, eğitim bilimleri anabilimdalı hariç çoğu bölümünün varlığının tartışılmasına neden olabilir.”

Demokratik, katılımcı, kuralcı, hoşgörülü, uzlaşmacı, sorun çözücü dinamik bir nesil mümkün mü?”

resim-2025-03-04-050732213.png

Kuzey Yıldızı Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi, Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aziz Yağan ile eğitimimizi konuştuk.

resim-2025-03-04-050830190.png

Seçmeli Yaşayan Diller ve Lehçeler dersi ne durumda?

Öğrenci eğleneceği, mutlu olacağı, kendini geliştireceği, pek bilmediği ve merak ettiği seçmeli dersi özgürce tercih etmelidir. Öğrencinin seçmeli ders tercihine müdahale etmek, etkilemeye çalışmak, baskı kurmak, kampanyalar düzenlemek; kendini kötü hissetmesine, anadili ve inancı için ağır bir sorumluluk hissetmesine neden olabilir. Bizler anadilinde eğitim başlatılmasını beklerken; Bakanlık, Türkçe dışındaki anadillerini seçmeli ders yapmakla yetindi. Anadilinin seçilmesine yönelik kampanyalar örtük yani istemeden de olsa baskı içeriyor ve kaosa neden oluyor. Çoğu anadilinin kaybolma endişesi devam ediyor. Halbuki, yaşayan diller dersinin çokdilli, çokkültürlü bir toplumda zorunlu olması gerekiyor. Bu, toplumun realitesine uygun hareket etmenin, saygının gereğidir. Türkçe dışındaki anadilleri de önceliğe sahip olmalıdır. Bir öneri olarak, turistlerin geçiş ve uğrak yeri olan Trakya’da bir il ya da ilçedeki her öğrenci her yıl bir başka anadilini seçip selamlaşmayı, sayıları, adres tarif etmeyi öğrenebileceği bir uygulama başlatılabilir.

Yerel yönetimlerin istisnasız her bir personeline Kürdce, Arapça, Adıgece, ermenice, Gürcüce, Süryanice, Lazca anadillerinin birkaçından başlangıç seviyesinde sertifikalı kurs alma zorunluluğu getirilebilir. Mahallelerde Türkçe dışındaki anadillerinde kreş açabilmek için herhangi bir engelin olmadığını bir kez daha anımsatırım. Ve Türkçe dışındaki anadillerinde eğitim için daha fazla gecikilmemesi gerekiyor.

Yapılandırmacı sistem, Maarif Modeli derken nasıl bir seyir izliyoruz?

Çoğu alanda diğer bölgelerden açık ara geride olan bölgemizde eğitim öğretim de hala geride. Bu durumdan Bakanlık kadar, bölgemizdeki eğitim bileşenleri de sorumludur.

Türkiye’de örgün eğitimde yapılandırmacı sistemin tüm öğretmenler tarafından benimsendiğini, yaygın biçimde uygulandığını düşünmüyorum. Bırakalım okul öncesi, ilk, orta ve lise öğretmenlerini, üniversitelerde görev yapan kimi öğretim elemanları bile halen davranışçı sisteme göre derslerini ve lisansüstü çalışmalarını yürütüyor olabilir. Yani yapılandırmacı sisteme göre şekillendiğini varsaydığımız, sandığımız öğrencilerin bazısı üniversite öğrenimine başladığında derslerde kültürel şok yaşıyor olabilir. Bu tür olası aksaklıkları gidermek için öğretim görevlisinden, profesörüne kadar tüm öğretim elemanlarına pedagojik formasyon ders desteği verilebilir ve derslere girebilmesi için sertifika zorunluğu getirilebilir.

Maarif modeli ile Eğitim Fakülteleri uyuşmuyor mu? Süreç nasıl ilerliyor?

Türkiye’de 20 yıllık geçmişi olan yapılandırmacı yaklaşım ve uygulamadaki durumu ile ilgili halen bunları tartışıyorken, bu yıl hayata geçirilen Maarif modeline de dikkatli yaklaşmak ve irdelemek gerekir. Eğitim Fakülteleri mezunlarının bir başka ülkede diplomasının kabulünü ve dil bariyerini aştığında diğer adaylarla rekabet edebilmesini amaçlar ancak Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Fakültesi mezunlarını bile Maarif Modeli’ne yeterli hal getirmek için birkaç dönemlik program uygulayacak.

Marif modeli, Eğitim Fakültelerinin deneyim ve bilgi birikimini dikkate almakta isteksiz görünüyor. Bu yaklaşımsa, eğitim bilimleri anabilimdalı hariç çoğu bölümünün varlığının tartışılmasına neden olabilir. Maarif modelinde ilk atamayla alınan öğretmenleri göreve başlamadan öğretmen akademilerinde tekrar öğretimden geçirmenin nedeni ne olabilir? Yeni model ile eğitim fakülteleri uyumsuz mu? Eğer bu ise, bu haklı bir çıkarım, sonuç, yöntem değil; yerinde bir çözüm de değil. Model önerisi hazırlama sürecinde Eğitim Fakülteleri de işbirliği halinde olunsa daha sağlıklı olurdu. Yoksa, hayata geçirilen Maarif Modeli ile Eğitim fakültelerinin mevcut hali arasında doku uyuşmazlığı olduğu mu iddia ediliyor?

Müfredatın sadelestirilmesi, basitlestirilmesi, kitap içeriklerinin de bu şekilde hazırlanması yerinde olmuş. Öğretmenler okuma ve anlamaya yönelik ayrı bir kitap hazırlanmasını da öneriyor. Yeni sistemde harf gruplarının değiştirilmesindeki amaç cümle oluşturulmasının istenmemesi ancak bu daha geç öğrenmeye ve yavaş okumaya sebep olmuş. Ayrıca harf yazım tarzı, çizimi de tekrar gözden geçirilebilir.

Ebeveyn ilgisi yeterli olmayan bölgelerde öğrenci başarısı yeni sitemle daha olumsuz etkileniyor. Bakanlık her okula etkinlik materyali göndermediği için etkinlik temelli çalışmalar başarıya ulaşamıyor. Yeni sistemle öğretmen pasifleşmeliyken, bazı okullarda hala aktif olmak zorunda kalıyor.

Bir başka problem de öğretmenin her bir öğrenci için ölçme değerlendirme formunu dersin sonunda doldurması. Bunun yerine, formlar ünite sonunda doldurulabilir ve bilgiler öncelikle e-okul sistemine girilip çıktı alınabilir. Karne yerine geçen dönem sonu raporu da ünite sonu değerlendirme raporlarının ortalaması alınarak hazırlanabilir. Bu raporun da öğrenci ve ebeveyn üzerinde amaçlanan etkiyi yeterince sağlamış olduğu görünmemektedir.

Yine bir sorun olarak, bir sınıfta kaynaştırma, şube seviyesinde ve ileri seviyede öğrenciler varsa öğretmenin bu üç gruba göre ayrı ders yapması ve her üç öğrenci grubunun gelişimini kayıt altına alması gerekiyor. Bu da öğretmen ve öğrenciler için kaos demek. Bu durum biraz eski dönemlerdeki birleştirilmiş sınıfları andırıyor. Bu nedenle, sınıf dışı destek eğitiminin yeniden uygulanması öğrencinin gelişimine katkı verebilir, öğretmenin yükünü biraz olsun hafifletebilir.

Bunun yanısıra, Maarif Modeli şimdiki 5. ve 9. öğrencilerinin hazırbulunuşluğu ile bağdaşmıyor; öğretmenin çok yorulmasına ve belki de yılmasına neden olabilme riskini barındırıyor. Öğrencinin hazırbulunuşluğu önemli bir mesele. 5 ve 9. sınıflar için Maarif Modeli’ne uyumsuz olan ders saatlerinin yeniden düzenlenmesi yerinde olabilir çünkü bu haliyle müfredatın yetişmesi, senaryoların tamamlanması mümkün görünmüyor.

Türkiye’de eğitim amaç mı, araç mı?

Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor, herhangi bir alanda ‘ayrıcalık hakkı ve varlığı’ geri toplum ve yönetimlerin karakteristiğidir. Siyasetin aracı olan eğitim ayrıca sermayenin de kar amaçlı işletmeleri haline geldi. Eğitimi sermayenin aracı haline getirir, özerk bir alanmış gibi yansıtırsanız ve üstelik öğrenci, öğretmen ve ebeveynin haklarını korumazsanız ve maruz kaldığı ihlal ve sömürü iddialarını hızlı ve şeffaf bir adillikle sonuçlandırmazsanız okullardaki eğitim süreçleri yeraltı kanalı haline gelebilir, “kendine özel” yani “denetim dışı” kültürünü yaratır. Bu ayrım özel okulların okul ücreti, ders seçimi, ders saati, müfredat, devamsızlık durumları, ölçme ve değerlendirme yaklaşımı, personele ücret politikası ve özlük haklarında istismarları artırır. Son 20, 30 yılın özel okul politikası devlet okullarının gerilemesini daha da hızlandırdı.

Demokratik, katılımcı, kuralcı, hoşgörülü, uzlaşmacı, sorun çözücü dinamik bir nesil mümkün mü?

Öğrencilerin okul öncesinden başlayarak sınıf içi ve sınıf dışı olumsuz durumları tespit etme, ifade etme ve çözüm arama ve olumlu durumların da farkına vararak güçlendirmesi için olanak sağlanmalıdır. Böylece öğrenci maruz kaldığı ve önlenebilir olumsuzluklarla yaşamayı kanıksama yerine ifade etme, kanıtlama ve giderme sorumluluğu edinecektir. Bu yaklaşım ve tutumu edinecek öğrenciler okul dışına da dikkatlerini mutlaka çevirecek ve demokratik, katılımcı yani aktif yurttaş sayısı artmış olacaktır.

Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şahin Aybek Arşivi

“Önce eğitimciler eğitilmelidir!”

21 Nisan 2025 Pazartesi 05:00