Kurtuluş ve kuruluş bir bütündür

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun.

19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere Samsun’a ayak bastığı gündür.

Atatürk Samsun’a sadece kurtuluş için değil aynı zamanda kuruluş için de ayak basmıştır.

Emre Kongar hocanın kitaplarında ve yazılarında sık sık vurguladığı gibi Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı başlattığında hatta o tarihten önce de kurtuluştan sonra nasıl bir devlet kuracağını planlamıştır. Bu nedenle kurtuluş ve kuruluş bir bütündür.

Yine Kongar hocanın vurguladığı gibi Kurtuluş Savaşı’nın askeri sonuçlarını devrimlerle kurduğu yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne dönüştüren siyasal bağı kuran Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Atatürk devrimlerine ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’ne karakterini veren ise laik bir devlet ve toplum yapısıdır.

Bugünkü iktidar gibi siyasal İslamcı akımlar bu nedenle kurtuluş ile kuruluşu birbirinden ayırırlar. Kurtuluşa “evet” ama kuruluşa “hayır” derler. Kuruluşa “hayır” demelerinin nedeni Atatürk’ün hilafeti ve saltanatı kaldırması yerine laik, çağdaş bir ulus devlet kurmasıdır.

Laik devlet Atatürk’ün kurtuluştan sonra kuruluş aşamasında hayata geçirmeye kararlı olduğu bir projedir.

Bunun kanıtlarından biri Ahmet Taner Kışlalı hocanın Kemalizm Laiklik ve Demokrasi kitabında da (İmge yayınları) aktardığı şu tarihi gerçektir:

Atatürk, Kurtuluş Savaşı için Samsun’a çıktıktan sonra, Erzurum Kongresi öncesinde, 8 Temmuz 1919’da, kimseyle paylaşmaması koşuluyla Mazhar Müfit Kansu’ya şunları not ettirmişti :

“Zaferden sonra şekl-i hükümet cumhuriyet olacaktır. Bu bir. İki, Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icap eden muamele yapılacaktır. Üç, tesettür kalkacaktır. Dört, fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir.”

Mazhar Müfit Kansu şaşkındı. Mustafa Kemal’e, “Darılma, ama Paşam, sizin da hayalperest taraflarınız var” diyerek tepki gösterdi. Mustafa Kemal, Kansu’ya, “bunu zaman tayin eder” karşılığını verdi ve devam etti. “Sen yaz, beş, Latin harfleri kabul edilecek.”

Kansu, “Kafi Paşam” dedi, “Cumhuriyeti ilân etmeye muvaffak olalım, üst tarafı gelir…”

Atatürk not ettirdiklerini hayata geçirmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli özelliği laik devlet yapısı olduğunu vurgulamıştık. Karşı devrimcilerin hedefi de bu nedenle laikliktir. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı Cumhuriyet Devrimi’ne dönüştüren, saltanatın ve hilafetin kaldırılması, eğitim birliğinin sağlanması, şeriat hukukundan çağdaş hukuka geçilmesi, kadın-erkek eşitliğinin esas alınmasının kaynağı ve ön koşulu laikliktir. Laikliğin kurumsallaştırılmış olmasıdır.

Yine Kongar hocanın, Kışlalı hocanın ve Suna Kili hocanın kitaplarında vurguladıkları gibi laiklik yoksa millet ve milliyetçilik ilkesi de olmaz. Laik olmayan bir devlet ve toplumda önemli olan millet ve milletçilik değil, ümmet ve ümmetçiliktir.

Laiklik olmadan devrimcilik de olmaz. Din devletinde bilimin gerektirdiği ilerlemeler ve değişimler sağlanamaz. Böyle bir devlet ve toplumda halkçılık da yaşayamaz.

Din devletinde ise önemli olan halkın değil dinin istedikleridir.

Din devletinde ve toplumunda bilimin gerektirdiği ilerlemeler ve değişimler sağlanamaz. Böyle bir devlet ve toplumda halkçılık da yaşayamaz.

Atatürk’ün miras bıraktığı Türkiye Cumhuriyeti’nin korunması gereken en önemli niteliği laikliktir.

Laiklik yok edilirse Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş yapısını korumak da mümkün olmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi