Kadri Gürsel
Korkutma Sırası Şimdi Muhalefette
İktidar cumhurbaşkanlığı seçimini birinci turda kaybetmekten çok korkuyordu.
Korkmasa, “cumhurbaşkanlığı kabinesi”nin üyelerini illerin birinci sıralarından milletvekili adayı göstermezdi.
Kimine göre Erdoğan bakanlarını, seçim kampanyasını popülerlikleriyle desteklesinler diye aday yapmıştı...
Ama bakanların adaylığı AKP’nin yüzde 7 oy kaybetmesini önleyemedi.
Erdoğan onları aday olarak sahaya sürmeseydi AKP’nin oy kaybı daha fazla mı olacaktı?
Bu soruya, “Bakanların adaylığı işe yaradı” minvalinde konuşanlar cevap versin.
Ben ise en başından itibaren Erdoğan’ın bakanlarını milletvekili yapmaktaki birinci amacının iktidarını kaybetmesi halinde onlara dokunulmazlık zırhı kazandırmak olduğunu söyledim.
Diğer taraftan, iktidarda kalsa bile Erdoğan’ın meclise gönderdiği bazı bakanlarının yerini doldurması mümkün olamazdı. Öyle, turizmciyi turizm bakanı, hastane sahibini sağlık bakanı yapmaya benzemez bu iş.
Nitekim iktidarın bir medya aparatçiği haber verdi dün: Erdoğan ikinci turda yerini korursa Meclis’teki bazı eski bakanlar milletvekilliğinden istifa edip bakanlık görevine döneceklermiş.
Kaybetme korkusunun sonucunda alınan bir pozisyon gözden geçiriliyordu.
Korkusunu transfer eden iktidar
İktidar ilk turda kaybetmekten korkmasa, geçen pazar oy sayımı biter bitmez AKP’nin sandık görevlileri CHP’nin açık ara kazandığı birçok sandıkta matbu itiraz dilekçelerini işleme koydurup “şaibeli sonuç efekti” yaratmak istemezlerdi. Bir amaçları CHP ve Kılıçdaroğlu’nun lehindeki sonuçların YSK kayıtlarına girilmesini geciktirmek idiyse, diğer ve asıl amaç, muhalefetin olası zaferinin üzerine, akabinde kullanmak maksadıyla bir şaibe gölgesi düşürmekti.
İktidar kaybetmekten çok korkuyordu ve bu korkusunu seçmenine katlayarak transfer etmek için çok çalıştı. Türkiye’nin en kutuplaştırıcı, en kışkırtıcı kampanyasını düzenlediler. Muhalefete karşı her gün işledikleri nefret suçunu sıradanlaştırdılar.
Homofobi ilk kez bir kampanyanın ana unsuru oldu.
İktidar, muhalefet kazanırsa eşcinselliğin teşvik edileceği korkusunu seçmenine aşılamak için didindi.
Muhalefeti külliyen terörist ilan ettiler.
Muradları, seçmenlerinin dikkatini Türkiye’nin gerçekte en ağır sorunu olan ekonomik krizden, hayat pahalılığından, artan yoksullaşmadan elden geldiğince uzaklaştırmak ve onların içindeki değişim korkusunu bu sahte gündemlerle daha da artırmaktı. Ve maalesef bunda bir ölçüde başarılı da oldular.
14 Mayıs seçimleri, muhalif seçmenin siyasal değişim arzusu ve iktidar seçmenini yönlendiren değişim korkusu gibi iki karşıt duygu ve düşünce hali arasındaki gerilimli çatışmaya sahne oldu.
Bu çatışmadan hangi düşünce ve duygu halinin nihai olarak galip çıkacağını 28 Mayıs’ta göreceğiz.
Her şey çok daha kötü olabilir
Seçmeninin değişim korkusunu körükleyerek negatif kampanya yapan, bundan üstelik sonuç da alan iktidar karşısında muhalefet pozitif kampanyaya ağırlık verdi, ancak bununla arzu ettiği skoru elde edemedi; birinci turda bitirmek şöyle dursun, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iktidarın gerisinde kaldı.
Muhalefet, “Ben gelirsem her şey çok güzel olacak” dedi, lakin iktidar yerinde kalırsa, “her şeyin bugünkünden çok daha kötü olacağını” pek söylemedi seçmene.
Ve evet doğrudur; her şey çok daha kötü olabilir.
Türkiye beş yıldır, çözülemediği için ağırlaşan bir ekonomik krizin sarmalında... Krize Erdoğan neden oldu ve “Reis”in bu ülkeyi içine soktuğu krizden feraha çıkaracak ne feraseti var ne de kadrosu. İktidarın bu saatten sonra bu kapasitelere sahip olabileceğine dair içeride ve dışarıda güven inşa etmesi ihtimal dışı.
Buna karşılık Millet İttifakı Türkiye’yi krizden çıkarmanın yolunu biliyor, elinin altında kadro da mevcut, güven inşa etme kapasitesi de yüksek.
Hal bu iken kamuoyu Millet İttifakı’nın ekonomi takımını ilk ve son kez 6 Mayıs’ta İstanbul’da verdikleri “aile fotoğrafı” sayesinde bir arada gördü.
Reis mitosuyla efsunlanmış, bu yetmezmiş gibi bir de bütçeden çeşitli büyüklüklerdeki kayırmacı kaynak aktarma ağlarının konfor alanına dahil edilmiş bir iktidar seçmenine ulaşmak kolay değil, biliyorum. Bu seçmene “Siyasi tercihlerinizi gözden geçirin yoksa Türkiye tarihinin en ağır ekonomik krizine doğru hızla ilerliyor ve bu felaketten günün sonunda siz bile korunamazsınız, değişimden korkmayın, değişmemekten korkun” diyerek onda bir bilinç sıçramasını tetiklemek de çok zor, bunu da biliyorum ama en azından bir deneseydiniz.
“Mission impossible” mı?
Kim bilir, iktidar seçmenini iktidardan korkutarak uyandırmak belki de kimilerinin gözüne “mission impossible” olarak görünüyordur.
İktidar seçmeninden vazgeçtik diyelim, 14 Mayıs sonuçları nedeniyle umudunu yitirerek sandığa küsme eğilimi içine girmekte olan bir grup Millet İttifakı seçmeni var mesela... Bu seçmeni 28 Mayıs’taki ikinci tur için sandığa yeniden nasıl götüreceksiniz?
Bu sorunun cevabı çok basit: Sandığa gitmezse doğacak siyasi sonuçların başına nelerin gelmesine neden olacağını kendisine hatırlatarak.
Yani birazcık korkutarak...
Sandığa gitmemenin hepimiz açısından, ekonomide seçim sonrasında sıçrama yapması beklenen kötüleşmeye, ülkenin tefessüh etmiş, beceriksiz bir yönetimin altında tamamen hazırlıksız ve savunmasız yakalanması demek olduğu...
Sandığa gitmemenin, kadınlar açısından özgürlükler ve haklarda geriye gidişin hızlanarak devam etmesine yol açacağı...
Gençler açısından, eğitimde ve iş hayatında arzu ettiği fırsat eşitliği umudunun gerçekleşmemesi anlamına geleceği...
Hatırlatılmalı.
Suriyeli ve Afgan sorununun bu iktidar iş başındayken asla çözülemeyeceği de...
Kanal İstanbul korkutmuyor mu?
Sadece İstanbul’da yaşayanları değil, bu ülkenin göz bebeği olan bu şehir için kaygılanan tüm yurttaşları doğrudan ilgilendiren Kanal İstanbul tehdidinin, sandığa gidilmezse kuvveden fiile geçebileceği ve bunun sonucunda şehrin doğasıyla, çevresiyle tamamen tahrip edilip yaşanmaz bir yere dönüşeceği de hatırlatılmalı.
Sadece küsme eğilimi içindeki moralsizler açısından değil, birinci turda Kılıçdaroğlu’nu desteklemiş farklı görüşlerdeki tüm seçmenler için de ikinci turda sandığa gitmek, Türkiye’nin nihayet feraha ve refaha çıkması için hayati önemde.
İkinci turun sonucunda Erdoğan iktidarda kalsa bile, bu Erdoğan karşısında Kılıçdaroğlu’nun alacağı oyun mümkün olan en yüksek yüzdede tutunması, Türkiye’nin barış, refah ve uygarlık umudunu yaşatmaya hizmet edecektir.
İşte tüm bu nedenlerden ötürü birazcık korkmak ülkemize ve hepimize iyi gelecek.
Yoksa her şey çok kötü olacak.