Fikret Bila
İktidarın sessizliği
Son dönemde iktidarın sessizliği dikkat çekiyor.
Rüşvet, yolsuzluk, kayırmacılık, dolandırıcılık, görevi kötüye kullanma konu edildiğinde sessizliğe bürünüyor.
Her konuda ortalığı ayağa kaldıran, iddialar karşısında muhalefete kükreyen, karşı suçlamalar yapan, hesap soran, sürekli taarruz halindeki AK Parti’yi pek göremiyoruz.
Bunun yerine, konu rüşvet, yolsuzluk, komisyon, yetkiyi kötüye kullanma, yasalara aykırı ticaret, rant olunca bunları duymamış, okumamış, televizyonlarda izlememiş gibi yapan, yok sayan, görmeyen, konuşmayan, sessiz bir iktidar var.
Örneğin son birkaç gündür, eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar itiraf gibi açıklamalar yaptı.
17-25 Aralık 2013 operasyonları sürecinde istifa eden dört bakandan biri olan Bayraktar, genç meslektaşımız Altan Sancar’ın sorularını yanıtlarken, “Dosyamda ne varsa, hem tapeler hem teknik takip doğrudur, hem de benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye kadar doğrudur” dedi.
“Benim şimdi tuzum kuru. Özel sektördeyim” diye devam eden Bayraktar, “Beni şimdi attılar. ‘Reis’, Sayın Cumhurbaşkanım beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı” açıklamasında da bulundu.
Hakkında hazırlanan dosyada para pul işleri olmadığını, sadece görevi kötüye kullanmakla suçlandığını belirten Erdoğan Bayraktar, buna karşın rüşvet almakla suçlanan diğer bakanlarla aynı kefeye konulmasını ve aynı muameleye tabi tutulmasına itiraz ediyordu. “Ben hırsız değilim, rüşvet almadım” mesajı veriyordu. 17-25 Aralık sürecinde görevinden istifa ederken de görevi kötüye kullanmakla suçlandığı işlemleri Başbakan’ın bilgisi dahilinde yaptığını ve Başbakan’ın da istifa etmesi gerektiğini söylemişti.
Bayraktar’ın bu açıklamalarıyla diğer üç bakan ve ikisinin çocukları hakkındaki dosyalardaki tapelerin, teknik takiplerinden de doğru olduğunu düşündüren bir hava oluştu. Bir gün sonra kısa bir mesajla dosyaların içinin boş olduğunu söylese de, son açıklamayı gelen baskılar üzerine yaptığı izlenimi yerleşti.
Diğer bakanlar ve ikisinin çocukları hakkında Zarrab’tan rüşvet aldıkları iddiaları ve takım elbise kılıfında, çikolata kutuları içinde eve rüşvet taşındığı iddiaları, çocukların evlerinde bulunan kasalar, nakit paralar, para sayma makineleri, banka genel müdürünün evinde ayakkabı kutuları içinde yakalanan dolarların kaynağının ne olduğu soruşturma sırasında açıklığa kavuşmadı. “Bu paraları cemaatçi polisler koydu” gibi savunmalar yapıldı ama gözaltına alınanlar serbest bırakılınca adli emanete alınmış bu paraları faiziyle alıp evlerine götürdüler. “Bunları cemaatçi polisler koydu, bizim değil” demediler.
Gözaltına alınanlar bir ay sonra serbest bırakıldılar. TBMM’de, AK Parti çoğunluğu bakanların Yüce Divan’a gönderilmesine gerek olmadığına karar verdi.
Konu böylece Meclis’te ve yargıda kapatıldı ama kamu vicdanında kapanmadı.
Bugün o dört bakandan biri “dosyamdaki her şey doğruydu, suçumu kabul ediyorum” diye açıklama yapıyor. Ancak iktidar sessiz. Erdoğan Bayraktar’ın açıklamalarıyla ilgili tek söz etmiyor.
Gelelim Burhan Kuzu olayına.
Rahmetli Prof. Dr. Burhan Kuzu kurucusu olduğu AK Parti içinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dahil herkesin “hocam” diyerek saygı gösterdiği bir isimdi. Yıllarca milletvekilliği ve Anayasa Komisyonu Başkanlığı yaptı. Bir anayasa profesörü olarak cumhurbaşkanlığı-hükümet sisteminin mimarı olduğunu söyler ve bununla gurur duyardı.
Ancak Covid-19 nedeniyle ani ölümü açıklandıktan bir süre sonra ortaya çok karanlık bir ilişki ağı, bilgiler, yazışmalar, konuşmalar, mahkeme kayıtlarına geçmiş itiraflar saçıldı. Kuzu uyuşturucu mafyasının mahkemelerde işlerini takip etmekle ve büyük paralar almakla suçlandı. Uyuşturucu baronlarının cezaevinden çıkmasını sağladığı iddia edildi.
Herkesi şaşırtan bu gelişmeler karşısında iktidar yine sessizliği seçti.
İktidardan cenahından kimse Kuzu hakkında konuşmadı.
Olay sessizliğe bırakıldı.
Aile şirketinden başında bulunduğu bakanlığa mal satın alan eski Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan kamuoyu baskısı sonucu görevden alındı. Ancak ihale mevzuatına aykırı olarak yaptığı işlem sorgulanmadı. Soruşturma açılmadı.
Muhalefetin ısrarlarına karşı iktidar parmağını kıpırdatmadı. Sessiz kaldı.
Oysa iktidar, bu iddiaların, bilgilerin, belgelerin, itirafların, mahkeme kayıtlarının asılsız olduğuna inansaydı ortalığı ayağa kaldırırdı.
Susmak gerçekleri ortadan kaldırmıyor.