Onur Alp Yılmaz

Onur Alp Yılmaz

Kamu kurumları Atatürk ve Erdoğan filamalarını birlikte sarkıtıyor.

Hepimizin hafızalarında yer edindiği üzere, iktidar yıllarca Atatürk’ün adını silmek için çok ciddi bir mücadele verdi. Dönüşüm projeleriyle statlardan adını silme ucuzluğuna kadar uzanan bir uğraştı bu. Bu durum aslında aynı zamanda kendi karşıtını da ürettiği için mücadele edilmesi çok da zor olmayan bir yöntemdi. Ancak gelinen noktada iktidar, bu yönteminden vazgeçmiş gözüküyor. İktidarın yeni anlayışı, kendi karşıtını üreten bu yöntemi bir kenara bırakıp, bunun yerine gerçekte Atatürk’ün kim olduğunu unutturmak ve O’nu yeniden içeriklendirmek üzerinden şekilleniyor. Yani, kendi rejimine rıza üreten muhayyel bir Atatürk yaratmak üzerinden…

Bu yönteme göre, Atatürk'ün devrimciliği, kalkınmacılığı, çağcıllığı, entelektüel yanı, cumhuriyetçiliği, medeniyetin bütünlüğüne olan inancı, barışçılığı, sosyal adaletçiliği... konuşulmayacak; yerine 12 Eylül'ün simgesel yarı-tanrılaştırılan Atatürk'üne benzer biçimde, sanki üniformalı bir meçhul asker heykeliymiş gibi donuklaştırılıp konuşulacak. Bu yöntem, Cumhuriyetsiz ve devrimsiz, üniformaya ve milli güvenliğe sıkıştırılmış bir Atatürk miti yaratacak. Yani, Atatürk, bir simge ya da sembol olarak orada dursa da Atatürksüz bir Atatürk’e dönüştürülecek adeta. Bunun anlamı şu: Artık Atatürkçülük, siyasi bir önderlik olmaksızın korunamaz. Çünkü iktidar, Cumhurbaşkanı olduğu gün üniformasını kenara asıp modern ve çağcıl bir ülke kurmak için ömrünü vakfeden Atatürk’e alternatif bir Atatürk üretiyor.

Bu muhayyel Atatürk, egemenliğin bir daha asla hanedan ve padişahın olmayacağını “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözüyle ifade eden, sonrasında Türkiye’yi demokrasinin olmazsa olmazı olan kurumsal altyapıyla donatan, donattığı ölçüde halkın demokratik haklarını peyderpey teslim eden, demokratikleşmenin önkoşulu olan yurttaşlık bilinci, kanun önünde eşitlik, genel oy hakkı ve meşru sınırlara bağlılığı tesis etmeyi başaran Atatürk değil. Ya da bu muhayyel Atatürk, Pan-Türkist veya Pan-İslamist fantezilerle ortaya çıkan yayılmacı dış politikayı reddederken, ulusal siyaseti önceleyen Atatürk de değil. Bu siyaset, tüm bunları bilmeyen, Atatürk’ü sadece bir sembol olarak benimseyen muhalif kitleler için kurulmuş bir tuzak. Dolayısıyla bu muhayyel Atatürk’le mücadele etmenin yolu, Atatürk’ün aslında kim olduğunu hatırlamak ve hatırlatmaktan geçiyor. Bunun da entelektüel bir temelle hareket eden siyasi bir önderlik, kök söktüren bir muhalefet ve örgütlü mücadele olmadan gerçekleşmesi pek de mümkün değil…

Çünkü bu yeni ve muhayyel Atatürk, iktidarın elindeki muazzam kamu gücüyle Cumhuriyetten de soyutlanıyor… Fark edebileceğiniz üzere, Cumhuriyetin 100. yılında neredeyse bütün kamu kurumları Atatürk ve Erdoğan filamalarını birlikte binalardan sarkıtıyor. Ayrıca Donanma, Dolmabahçe’yi değil, Erdoğan’ın bulunduğu Vahdettin Köşkü’nü selamlıyor… Yani Cumhuriyet, Atatürksüzleştirilirken, Atatürk’e biçilen rol de mevcut iktidarın otoriter rejimine ve yayılmacı dış politikasına, kendisinin asker geçmişine atıfla, rıza üretmekle sınırlanıyor.

İşte bu ahval ve şeraitte devrimi, Cumhuriyeti, laikliği savunan bir hatta ihtiyacımız var. Yalnızca seçim kazanmayı değil, toplumu bu hat etrafında kenetleyen ve kazanımları korumayı da önceleyen yeni bir siyasi hatta…

Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Onur Alp Yılmaz Arşivi