Fikret Bila
İktidarın çaresizliği
Türkiye pansumanla iyileşemeyecek kadar derin bir ekonomik krizden geçiyor.
Bu nedenle rahmetli Necmettin Erbakan’ın dediği gibi “pansuman tedbirler”le ekonominin düze çıkması mümkün değil.
İktidarın, yanlış ekonomi politikaları sonucunda ortaya çıkan krizle ilgili hiçbir sorumluluk üstlenmeyip, ilgisiz yerlerde “suçlu” araması nafile bir çaba.
Gıda ürünlerindeki fiyat artışlarının nedeninin market zincirleri ve mahalle bakkalları olmadığı gibi elektrik, doğalgaz, benzin, motorin fiyatlarındaki artışların sorumlusu da dağıtım şirketleri veya akaryakıt istasyonları değil.
Bu nedenle halkın gözünü boyamak üzere marketlere baskın yapmak, akaryakıt istasyonunu teftiş etmek, dükkânlara, lokantalara enflasyon timleri göndermek gerçeği perdelemeye yetmeyecektir.
KDV indirimini fiyatlara yansıtmayana ağır cezalar verileceğinin açıklanması da patlıcanın, domatesin, salatalığın, bulgurun, pirincin, kuru fasulyenin, etin, kıymanın fiyatını yarıya indirmez. Tarımda gübre, ilaç, nakliye maliyetlerini düşürmeden gıda ürünlerinin fiyatı kalıcı biçimde düşmez. Dolar kurunu düşürüp Türk Lirası’nı değerli hale getirmedikçe elektriğin, doğalgazın, benzinin, motorinin fiyatı da yarıya inmez artmaya devam eder.
Elektrik faturalarının iki, iki buçuk, üç misli artması karşısında vatandaşın, esnafın, sanayicinin gözleri faltaşı gibi açıldı. Esnaf ödemeyeceği tutardaki elektrik faturalarını camlara asıyor. Bir ay önce 4 bin lira olan fatura zamlardan sonra 24 bin liraya çıkmışsa o kahvehane veya lokanta işini nasıl sürdürür? Bir önceki elektrik faturası 180 lira olan vatandaş zamdan sonra 410 lirayı nasıl öder? 400 lira doğalgaz faturası ödeyen vatandaş 900 liraya çıkmış faturasını nasıl ödeyebilir?
İktidar yol açtığı bu tablo karşısında indirim çareleri arıyor. Bulamıyor. Muhalefet partilerinin hepsi ayakta. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, sorunun büyüklüğüne dikkat çekebilmek için elektrik faturasını ödemeyeceğini açıklayıp zamların geri alınmasını istedi? İktidarın zamları geri alacak bir kaynağı yok? Göstermelik indirimler vatandaşı rahatlatmaya yetmeyecek. Pansuman önlemler elektrik, doğalgaz, akaryakıt fiyatlarını ödenebilir bir düzeyde kalıcı kılmaya yetmez.
İktidar da bunu bildiği için kendine göre sorumlu bulup ilân ediyor. Örneğin elektrik fiyatlarındaki bu olağanüstü artışın nedeni kuraklıkmış. Bu yıl kuraklık olduğu için hidroelektrik santrallerindeki üretim düşmüş. Bu açığı doğalgaz ve kömürle çalışan elektrik santralleri ile kapatmaya çalışmışlar! Tabii doğalgaz ve kömür pahalı olduğu için elektrik faturaları katlanmış! Haliyle sorumluluk iktidarda değil kuraklıktaymış!
Kuraklık nedeniyle hidroelektrik santrallerinin üretimi düşmüş olsa bile doğalgaz ve kömürle çalışan santrallerin maliyet artışının nedeni kuraklık olamaz. Bunun nedeni çok açık biçimde iktidarın faiz-dolar politikasıdır. İktidar faizi enflasyonun çok altında belirleyip doları önce 18 liraya çıkarıp sonra 13-14 lira aralığına düşürmeseydi, elektrik faturaları bu kadar artmazdı. Doğalgaz ve kömür ithal ederek elektrik üreten santrallerin maliyeti dolar kurundaki artış nedeniyle ikiye katlandı. Dolardaki kur fırlayışı ithalat maliyetini ikiye katlayınca elektrik faturaları ikiye, üçe katlandı.
Dolayısıyla faturalardaki artışın nedeni iktidardır. Başka bir neden aramak konuyu Nasrettin Hoca’nın anahtarı evin bodrumunda kaybetmesine karşın “bodrum karanlık, sokak aydınlık” diye sokakta aramasına benzer.
Türk Lirası’nın değerini faiz politikasıyla düşüren iktidar şimdi televizyonlarda bankalara “Türk Lirası reklamı” yaptırıyor. Reklamlarda milli paramızın döviz kuru güvencesinde olduğu söyleniyor ki vatandaş mevduatını liraya çevirsin. Kulağı tersten göstermenin çarpıcı bir örneği!
İktidar bir yandan televizyon reklamlarıyla vatandaşı liraya yöneltmeye çalışıyor bir yandan “evdeki altınlarınızı getirin” diyor. Mahallerde kurulacak “Altın Toplama Merkez”lerine (ATM) veya belirleyeceğimiz kuyumculara veya bankalara getirin” çağrısı yapıyor. Karşılığında ne vereceği de henüz belli değil. Faiz mi, altın mı, dolar mı? Vatandaş altınını verince ne kazanacak bilmiyor.
Bir iktidar halka “evdeki altınınızı bize verin” diyorsa bunun anlamı şudur:
“Hazinede para kalmadı. Merkez Bankası ekside. Diğer ülkelerden borç alamıyoruz. Yabancı kaynaklar bize güvenip kredi açmıyorlar. Biz de iç finansman kaynaklarına yönelmek zorundayız. Dolayısıyla evdeki altınları getirin bize teslim edin, ileride bir şekilde helalleşiriz!”
Peki vatandaş evinde tuttuğu “yastık altı” diye tanımlanan altınını, bileziğini, ziynet eşyalarını neye güvenerek gidip teslim edecek. Koskoca hazine vatandaşın evdeki altınına muhtaç hale gelmişse, nasıl güven duyacak?
İktidarın aldığı son ekonomik kararlar çaresizliğin ifadeleridir.