Fikret Bila
İki arada bir derede kalan Türkiye
Türkiye ne ABD ile sorunlarını çözebiliyor ne de Rusya’yla.
İki arada bir derede kalmış durumda.
ABD’ye karşı Rusya’ya yanaşıyor, Rusya’ya karşı ABD’ye yanaşmaya çalışıyor ama iki ülkeyle de bir sonuca varabilmiş değil.
İki arada bir derede pozisyonu Türkiye’yi sürekli iki ülkeye de ödün vermeye zorluyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın New York’tan Biden’le görüşemeden dönmesi ve o kızgınlıkla Putin’e övgüler düzmesi Soçi’den istediğini alarak dönmesini sağlayamadı.
Dönmesi de mümkün değildi.
Biden’a sert çıkacağım derken Soçi zirvesi öncesinde bütün gücü ve insiyatifi Putin’e verdi.
Türkiye’nin bu duruma düşmesinin nedeni dış politikanın başında yanlış kurulmasıdır.
Ortadoğu’nun ve Müslüman dünyanın tek demokratik, laik ülkesi olan Türkiye’nin temel yanlışı İslamcı bir hayalin peşine takılmasıdır. Bütün dış politikasını, Müslüman Kardeşleri halkı Müslüman olan ülkelerde iktidara taşımak amacına oturtmasıdır.
Bu büyük hata Türkiye’nin bugün yaşadığı sorunların temel kaynağıdır.
21. Yüzyıl’da, Taliban gibi Ortaçağ karanlığını savunan bir terör örgütüne, İdlib’e taşınmış cihatçı terör örgütlerine sempatiyle bakmayı sürdüren Türkiye’nin dünyada yalnız kalmak dışında varabileceği bir sonuç yoktur.
Sırf İslamcı dış politikada ısrar uğruna Beşar Esad’la görüşmeyen Ankara, Taliban lideriyle görüşmeye hazır olduğunu dünyaya duyurdu. Esad’ı halkını öldürdüğü için görüşülmemesi gereken bir lider olarak gören Türkiye, sanki Taliban, halkını öldürmemiş, kafa kesmemiş, kadın kırbaçlamamış, recm uygulamamış gibi görüşmeye değer bir siyasi muhatap olarak görebiliyor. Bunu da dış politikada “başarı” hanesine yazıyor.
ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde PKK devletçiği kurmasına engel olamayan Türkiye, bunu önlemek için bile Esad’la muhatap olmayı reddediyor ancak İdlib’te eli kanlı radikal İslamcı terör örgütlerine sempati ile bakıyor.
İdlib’teki bu örgütlerin silahsızlandırılması anlaşmasına imza atıp sorumluluk üstlendiği halde Rusya ve Suriye’nin bu örgütlere karşı saldırıları yoğunlaştırmasına itiraz ediyor. Moskova ve Şam’ın İdlib’e düzenleyecekleri geniş kapsamlı bir askeri operasyon karşısında burada barınan terör örgütü mensuplarının Türkiye’ye geçmesi riskine karşılık bir önlem almıyor.
S-400 hava savunma sistemi alarak ABD’yi karşısına alıyor. Ancak yine ABD’nin tepkisinden çekindiği için 2,5 milyar dolar verdiği S-400’leri kullanamıyor. S-400 almayı bağımsızlığın gereği gibi sunuyor ama aynı S-400 hangarda tutmanın egemenlikle çeliştiği üzerinde durmuyor.
S-400’leri hangarda tutarak ABD’ye şirin gözükmeye çalışması, parasını ödediği F-35’leri almasını da sağlamıyor. Biden yönetimi Türkiye’yi dikkate almadan bildiğini okumaya devam ediyor. Biden’la görüşemeyen Erdoğan’ın, ABD Başkanı’nı terör örgütü PKK-YPG-PYD’ye eşi benzeri görülmemiş silah yardımı yapmakla suçluyor. Bu suçlamasının karşılığında Biden’la Roma’da görüşecek olmasını ABD’ye karşı kazanılmış bir başarı gibi sunuyor. Ancak, bu sözleri söyledikten sonra ABD’nin en üst düzey askeri yetkilisinin Suriye’de PKK/YPG karargahını ziyaret etmesinden söz etmiyor. Keza PKK-PYD-YPG heyetinin Beyaz Saray’da ağırlanmasını çok sorun haline getirmiyor.
Biden’la vereceği bir fotoğrafı bütün bu olumsuzlara değer görüyor.
Rusya’nın Adana Mutabakatı’nı anımsatması ve yeniden canlandırılması yönünde bir söylem kullanmasına karşın Esad’la görüşmemek adına elinin tersiyle itiyor. PKK’ya karşı Şam’la işbirliği yapmaktansa örgütün Suriye’nin kuzeyine yerleşmesine, 100 bin kişilik bir ordu kurmasına seyirci kalıyor. Üstelik ABD’nin Suriye’de PKK ile işbirliğini değil Esad’ı Türkiye’ye karşı tehdit olarak görüyor.
Bütün bunlar Türkiye’nin Müslüman Kardeşler uğruna değiştirdiği dış politikasının doğurduğu çok ağır sorunlar. Bu sorunların Müslüman Kardeşler çizgisinde bir dış politikayla çözülmesine ise olanak yok.
Ağır ekonomik ve dış politik maliyetine karşın Türkiye’nin elde ettiği bir başarı, bu ulusal kazanç da yok.
Ankara iki arada bir derede debelenip duruyor.