Fikret Bila
HDP’nin CHP’nin çizdiği çerçeveye uyumu
Eş başkanlar Mithat Sancar ve Pervin Buldan, HDP’nin tutum belgesini açıkladılar.
Tutum belgesinde, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu tarafından çizilen çerçeve içinde kalmaya özen gösterildiği anlaşılıyor.
Kılıçdaroğlu’nun “zemin parlamentodur, muhatap HDP’dir, İmralı ve Kandil muhatabımız değildir” biçiminde belirlediği sınırlara uyulduğu gözleniyor.
HDP, çözüm yerinin Meclis, muhatabın HDP olduğunu vurguluyor ve metinde İmralı ve Kandil’e atıf yapmıyor.
Bunun anlamı Millet İttifakı’nın CHP kanadı ile HDP arasında ortak bir zeminin oluştuğudur.
Bu zemin, HDP’nin ayrı bir cumhurbaşkanı adayı göstermemesine, kurumsal olarak dışında kalacağı Millet İttifakı’nın adayını desteklemesine dayanak olacaktır.
11 başlık altında açıklanan; Güçlü Demokrasi, Tarafsız ve Bağımsız Yargı, Kayyım Rejimi Değil Halk İradesi, Kürt Sorununda Demokratik Çözüm, Barışçı Dış Politika, Kadına Özgürlük ve Eşitlik, Ekonomide Adalet, Kamu Yönetiminde Liyakat, Doğaya Saygı, Gençler İçin Özgür Yaşam, Demokratik Anayasa ilkeleri CHP’nin 2. Yüzyıla Çağrı belgesiyle uyumludur.
Aynı şekilde, 5 Ekim’de, 6 parti genel başkan yardımcısının yapacağı toplantıda belirlenecek ilkelerle de çatışma için olmayacağı söylenebilir.
Millet İttifakı’nın ikinci büyük bileşeni İYİ Parti’nin de “Kürt Sorununun Demokratik Çözümü” maddesi hariç diğer maddelerde itiraz edeceği bir ilke yoktur.
İYİ Parti açısından sorunlu olan “Kürt sorunu” ifadesidir. Kılıçdaroğlu ve diğer CHP sözcüleri “Kürt sorunu” ifadesini kullanırken, İYİ Parti bu tanımlamayı kullanmıyor. İYİ Parti, “Kürt sorunu” ifadesi yerine, “toplumun birçok kesimi gibi Kürtlerin de sorunu olduğu” ifadesini kullanıyor. Genel Başkan Yardımcısı Musavat Dervişoğlu, “Kürt sorunu yerine Kürtlerin sorunları” tanımlamasının daha doğru olduğunu televizyonlarda birkaç kez açıkladı.
Buradaki farklılık “Kürt sorunu” diyerek tek bir etnik grubun sorunu varmış gibi yaklaşmak yerine, işçilerin, çiftçilerin, emeklilerin, Alevilerin sorunları olduğu gibi Kürtlerin de bazı sorunları olduğu yaklaşımından kaynaklanıyor.
Bu farklılık dışında İYİ Parti de bütün sorunların çözüm yerinin Meclis ve HDP’nin hukuk karşısında meşru olduğunu düşünüyor.
Bu durumda İYİ Parti ile CHP arasında bir sorun olur mu? CHP’nin HDP ile süreç içindeki teması Millet İttifakı içinde sorun oluşturur mu?
Anlaşıyor ki CHP, HDP ile temasları Millet İttifakı’nın kurumsal çalışmalarının dışında tutacak. İYİ Parti de CHP adına yürütülecek bu temasları sorun yapmayacak.
HDP’nin açıkladığı tutum belgesi DEVA ve Gelecek partileri açısından da bir sorun oluşturmuyor. Her iki parti de “Kürt sorununu” telaffuz eden, çözülmesi gerektiğini savunan bir söylem kullanıyorlar. Hatta Gelecek Partisi Kürtçe’nin de eğitim dili olmasını destekliyor.
HDP’nin tutum belgesini kaleme alırken İmralı ve Kandil’e atıf yapmaması, Kılıçdaroğlu’nun çizdiği çerçeveye uyması Cumhur İttifakı dışındaki partilerin demokrasi ortak paydasında birlikte hareket etmelerini kolaylaştırıcı bir ortam yaratmış durumda.
Muhalefet partileri arasında oluşan ortaklığın öncelikli hedeflerinin; güçlü cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin değiştirilmesi, parlamenter sisteme geçiş ve demokrasinin inşası olduğu söylenebilir.
SORUN VE ÇÖZÜMÜ
“Kürt sorunu” olarak ifade edilen sorunun ne olduğu ve nasıl çözüleceği konusu uluslararası yönü de olan çok boyutlu bir sorun.
“Kürt sorunu”ndan HDP’nin ne anladığı, CHP’nin ne anladığı, diğer muhalefet partilerinin ne anladığı önemli. Tabii çözüm önerileri de. Bu nedenle bu sorunun seçimlerde iktidarın değişmesiyle bir anda çözülecek bir sorun olmadığı da çok açık.
Kılıçdaroğlu’nun, HDP’nin muhatap olduğunu, İmralı ve Kandil’in ise muhatapları olmadığını açıklamasının yanı sıra çizdiği bir çerçeve daha var; üniter yapı ve anayasanın ilk dört maddesi. Kılıçdaroğlu, çözümün bu çerçeve içinde olması gerektiğine özellikle dikkati çekti.
Bu sınırlar, terör örgütü PKK’nın ve onu siyaset alanında temsil eden partilerin “demokratik uygarlık, demokratik cumhuriyet” olarak dillendirdikleri, esas olarak “iki milletli federasyon” yapılanmasını öngören yaklaşımını kapsamıyor, reddediyor. Öcalan ve PKK’nın KCK Sözleşmesi’nde de öngördüğü Bağımsız Kürt Devleti yaklaşımına da kuşkusuz geçit vermiyor.
Önceki dönemlerde, özellikle Avrupa Birliği (AB) ile uyum süreçlerinde idamın kaldırılması, Kürtçe yayınların ve propagandanın serbest bırakılması, anadilin öğrenilmesi için kurslar açılması ve nihayet TRT’nin bir kanalının Kürtçe kanal olarak yapılandırılması, HDP’den önceki partilerin taleplerinin büyük ölçüde karşılandığı bir dönem oldu.
Bugün itibariyle HDP kanadının gündemde tuttuğu talepler ise “Kürtçe’nin eğitim dili olması, yerel yönetimlere güçlü idari ve mali özerklik sağlanması, uluslararası yerel yönetim kuruluşlarına katılabilme, başka devletlerin yerel yönetimleriyle kurumsal ortaklıklar oluşturabilme ve anayasada Kürtler için bir statü oluşturulması” şeklinde sıralanabilir.
Ancak HDP bugünkü koşullarda cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini değiştirmeyi, parlamenter sisteme geçilmesini, bağımsız yargı oluşturulmasını önceliyor. Diğer taleplerini ise sonraya bırakıyor.
Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, yetkilerinin ve mali olanaklarının artırılması ise CHP’nin en sıcak baktığı ve 2. Yüzyıla Çağrı Belgesi’nde yer verdiği vaatlerden biri. Bu nedenle, bu alanda, oluşacak yeni iktidarla ortak çalışma zemini kurulabilir.
Buna karşın Kürtçe’nin resmi eğitim dili olması, tam idari özerklik, anayasada statü konuları ise CHP’nin de karşı duracağı konulardır.
Diğer taraftan HDP’den de bu süreçte, PKK’nın hakimiyetini kıracak hatta ona silah bıraktıracak derecede siyasal üstünlük sağlaması, teröre karşı kesin bir duruş sergilemesi, ayrılıkçı talepleri gündemden çıkarması, üniter yapı, toprak bütünlüğü, ulusal birlik konusundaki kuşkuları gidermesi yönünde beklenti oluşacaktır.