Eğitimde ve yaşamda felsefe yol gösterici olmalıdır

“MEB’in sürdüre geldiği politikaların laiklikle bağdaşmadığı açıktır. Eğitim kurumlarının değerler konusunda tarikatlar ve cemaatler ile işbirliği yapmaya zorlanmaları toplumun geleceği adına tehlikelidir. Nasıl bir tehlike? Yalnızca dinle ilgili konuların ötesinde ekonomide, ticarette, medyada, siyasette ve devlet kurumlarında gücünü ve hareket alanını artırdığı görülen dinci örgütler ve kuruluşlar eğitime de el atmış durumdalar. Bu noktada din ile dincilik arasında bir ayrım yapmak da uygun olur.”

“Dünya felsefesinde ortaya konulan birikimle olduğu kadar kendi düşünürlerimizle de ilgilenmek ve ortaya konulan düşünce birikimini irdelemek ve değerlendirmek durumundayız. Kendi aklıyla düşünen, meraklı, sorular soran, sorularına cevap arayan, eğitimde ve kendi yaşamında sorunlarına çözümler arayan ve üretebilen, iletişimde ve insan ilişkilerinde yapıcı ve sağlıklı olabilen kişiler olabilmenin bir yolu da düşünme eğitiminden geçiyor…”

Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Günay ile eğitim sorunlarımıza felsefi açıdan baktık.

img-20250108-wa0007.jpg

Günümüzde felsefeye yönelik ilginin güçlendiği görülüyor. Bu bağlamda bazı saptama ve değerlendirmeler yapmanızı istesek ne söylersiniz? Özellikle kendi düşünürlerimize yönelik okuma ve araştırmalar bağlamında bir değerlendirme yapar mısınız?

Felsefeye yönelik bazı önyargılar sürse de artan bir ilginin olmasını görmek sevindirici. Bu durum aynı zamanda günümüzün sorunlarını anlama ve çözüm arama yönünde felsefeden bazı beklentileri de içermektedir. Elbette felsefe tarihi boyunca insan ve toplum sorunlarıyla ilgilenmiş ve insanın hayatında anlam verici ve yol gösterici bir özellik taşımıştır.

Dünya felsefesinde ortaya konulan birikimle olduğu kadar kendi düşünürlerimizle de ilgilenmek ve ortaya konulan düşünce birikimini irdelemek ve değerlendirmek durumundayız. Ancak çeşitli nedenlerle yabancı filozoflara gösterilen ilginin yanında kendi düşünürlerimize, filozoflarımıza hak ettikleri ilgiyi yeterince gösterdiğimiz söylenemez. Bu çerçevede felsefe yapabileceğimize ve filozoflar yetiştirdiğimize ve yetiştirebileceğimize ilişkin bir önyargının ve kör bakışın etkili olduğu söylenebilir. Ancak Cumhuriyetin yüz yıllık tarihinde birçok düşünürümüzün varlığı ve eserleri söz konusudur. Ben de Çağdaş Türk Felsefesinden Kesitler adlı kitabımda Cumhuriyet döneminden bazı düşünürlerini çeşitli yönleriyle ele almaya çalıştım. Günümüzde kendi düşünürlerimize yönelik okuma, değerlendirme çabalarının çoğalması sevindirici bir gelişmedir. Genel olarak felsefeye yönelik güçlenen ilgi ve çalışmalar kendi düşünürlerimizi de kapsamakta ve gelecek için daha umutlu olmamıza zemin hazırlamaktadır. Bu çerçevede birçok düşünürümüzün özellikle eğitim sorunlarıyla, eğitim felsefesiyle ilgili çalışmaları da unutulmamalıdır. Düşünürlerimizin eğitim felsefesi bağlamındaki yazıları ve kitapları hem eğitimde hem de yaşamda bize yol gösterici ve ufuk açıcı nitelikler taşımaktadır.

Eğitimde ve yaşamda felsefenin yol gösterici olması ne demektir? Filozofların aynı zamanda birer eğitici oldukları söylenebilir mi?

Eğitim konusunda temel amaçların ve ilkelerin belirlenmesi ancak felsefeyle mümkündür. Felsefe insana bakışımızı, insanı nasıl gördüğümüzü ve nasıl bir insan yetiştirmek istediğimizi ortaya koyar. Bir eğitim sistemi de belli bir insan anlayışına dayanmadan kurulamaz. Bu nedenle felsefi temelleri olmayan bir eğitim, temel dayanaklarını dinden, teolojiden ya da başka bir ideolojiden bulmak durumundadır. Bu ise insan yerine kul düşüncesine/kavramına ya da bir ideolojinin dogmatik biçimde sürdürülmesini sağlayabilecek bir kişi anlayışına dayanmaya yol açar. Eğitimde felsefenin yol gösterici olması demek, akıl, bilgi, eleştirel düşünme ve sorgulama temelinde bir eğitim sisteminin gerek içeriği gerekse uygulanması bakımından olumlu sonuçların hazırlayıcısı olabilir. Özellikle günümüzde insanlığın bulunduğu durumu ve dünyanın hızlı biçimde değişimini ve bilimsel, teknolojik gelişmelerini düşünürsek, felsefeyle köklü bağları bulunmayan bir eğitimin ne bireyler ne de toplum bakımından beklentileri karşılaması mümkün görünmemektedir.

Felsefe yalnızca eğitimde değil yaşamda da en önemli yol göstericimizdir, pusulamızdır diyebiliriz. Ne demek yaşamda felsefenin yol gösterici olması? Felsefenin göstermeye çalıştığı yol, ya da yollar, patikalar nedir? Bu elbette çok geniş ve çok yönlü bir konu. Bu nedenle bazı yönlerden bu soruya cevap vermeye çalışmak yerinde olur. Öncelikle şunu vurgulamam gerek: felsefe bugün belki daha çok bir akademik disiplin olarak söz konusu. Bizde ve dünyada o kadar çok felsefe bölümü var ki, bu bölümlerde yapılan dersler, araştırmalar ve yayınları vb. şeyleri de düşünürsek felsefe daha çok ve sadece akademik ortamlarda yapılan bir etkinlik ve düşünme uğraşı olarak görülebilir. Elbette durum böyle çoğunlukla. Ama felsefenin yalnızca bir akademik disiplin olarak görülmesi ve yalnızca dar bir çevrede sürdürülen ve toplumun geri kalan kesimleri tarafından anlaşılması zor ve hayata kapalı bir çalışma alanı olarak görülmesi doğru değil.

Felsefe tarihine baktığımızda felsefenin insanla ve yaşamla bağlarını kuran birçok filozofla karşılaşırız. Felsefe insandan yaşamdan ve insanın sorunlarından uzaklaştıkça dogmalaşır, dogmatik sistemlere dönüşür. Kısaca bazı seçkinlerin bir uğraşı olmanın ötesinde aslında felsefe herkese seslenir. Felsefe herkes içindir. Bu nedenle kamusal alanda felsefenin güçlenmesi önemlidir. Filozofların aynı zamanda birer eğitimci olmaları da kamusal alanda söz konusudur. Bu bağlamda düşünürler ile halktan kişiler, yurttaşlar arasında diyalog, iletişim vb. sorunlarla karşılaşsak da (ki tarih boyunca birçok örnek verilebilir) filozoflar sorularıyla, tavır ve duruşlarıyla insanları etkilemeyi ve değiştirmeyi başarmışlardır. Bu çerçevede filozofların eğitici bir anlam ve işlevleri söz konusudur. Bir düşünün: halk içinde ortaya çıkan ve insanlara yol gösteren nice düşünür vardır. Bir Nasreddin Hoca bile az şey midir? Ve daha nicesi…

img-20250108-wa0008.jpg

İnsanın çok yönlü, bütünlüklü yetiştirilmesi ne demektir? Bu çerçevede eğitim felsefesi çerçevesinde olan-olması gereken bağıntısı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Her şeyden önce insan, basit olarak tanımlanabilecek ve açıklanabilecek bir varlık olarak görünmüyor. Düşünen, akıllı ve bilgi edinmeye, bilgileriyle kendini geliştirmeye çalışan insan, ama insan aynı zamanda inanan bir varlık… Varlığını, varoluşunu anlamlandırmada inançlar ortaya koyan ve inançları olan bir varlık… İnsan bilgileriyle birlikte değerleri de olan bir varlık… Bilgilerimizle değerlerimiz arasında bağ kurma sorunu bugün çağımızın en önemli sorunlarından biri… İnsanın ihtiyaçları, çıkarları, arzuları da var. Belki çoğu zaman çıkarlar ve ihtiyaçlar değerlerden daha fazla belirleyici olmakta. Peki çıkarlar ve değerler arasındaki çatışmalar ve gerilimler nasıl çözülecek, bu çerçevedeki sorunlar nasıl çözüm bulacak, bulabilecek mi? İşte bütün bu ve benzer konularda insanı çok yönlü ve bütünlüklü biçimde anlamak, görmek gerekiyor. Eğitimde de insanı çok yönlü bir varlık olarak görmek, böyle bir temele dayanmak gerekiyor. Aynı zamanda insanın olanakları ve yeteneklerini de düşünürsek, onu bütünlüğü ve çok yönlülüğü içinde görmek ve eğitimde bunları da göz önünde tutmak gerekir. Hep “gerekir” diyoruz…. Demek ki henüz bunlar göz ardı ediliyor. Bu durum ise olan ve olması gereken arasında bir ayrım yapmayı ve bu ayrım temelinde düşünmeyi gerektiriyor.

Eğitimde aslında bir olan-olması gereken ayrımının ve bağıntısının bulunduğunu ve eğitim çalışmalarının da buna göre yapıldığını söylemek yerinde olur. Bilgisizlikten bilgiye doğru bir yöneliş, değerler konusunda bilinçli ve duyarlı olmaya doğru bir yöneliş söz konusudur. Eğitim insanı yetiştirme, biçimlendirme etkinliği ve süreci ise bu çerçevede olandan olması gerekene doğru bir yöneliş var demektir. Ancak asıl sorun da işte bu bağlamda “olması gereken”in ne olduğu ve nasıl görüldüğüdür. Örneğin insanı yalnızca dindar olarak eğitme ve yetiştirme anlayışı eğitime uygun bir anlayış değildir. Eğitim politikalarında değerler başta olmak üzere din temelli/eksenli uygulama ve planlamalar, insanı bir özne olarak değil nesne olarak gördükleri için, insanı belli ideolojik ve politik amaçların ve düzenlemelerin bir aracı olarak gördükleri için, kısacası insanı araçsallaştırdıkları için sorunludurlar. Günümüzde bu tür sorunlar ve sorunlu yaklaşımlarla kuşatılmış durumdayız.

İşte bu nedenle eğitimdeki planlayıcıları ve karar vericileri, akla bilime felsefeye ve sanata davet etmek, çağırmak durumundayız. Çünkü felsefe bilim ve sanat, tarih boyunca insanlığın kültür ve uygarlık alanında ortaya koyduğu birikimi ve insani geleneği ifade eder. Elbette her toplumun kendine özgü geçmişi ve gelenekleri vardır. Ama insanlığın geçişten geleceğe sürüp giden geleneğiyle bağlarımızı koparan bir anlayışla belli bir din ya da politik çerçeveye insanı sığdırmak ve eğitimi de bunun bir aracı, yöntemi olarak görmek doğru değildir. Bu çerçevede eğitim adına yapılan her şeyin de insanın bütünlüğü, insanlığın uygarlık mirası ve insanın çok yönlü gelişimi bakımından değerlendirilmesi ve gözden geçirilmesi yerinde olur. Eğitim ve değer ilişkisi bugün en önemli tartışma konularının başında gelmektedir.

Eğitim ve değer ilişkisini çağdaş bir yaşamın gerekleri ve beklentileri açısından nasıl yorumlarsınız?

Eğitimde bilgi boyutu kadar değer boyutu da önemlidir. Bu çerçevede ele alınması ve tartışılması gereken birçok konu ve sorun vardır. Değer denildiğinde ise yalnızca dinsel değerlerin anlaşılması ve eğitimin din kaynaklı değerlerin öğrenilmesi sürecine indirgenmesi sorunlu bir yaklaşımdır. Din ve dinsel inançlar bireylerin iç dünyasında, maneviyatında önemli bir tutar, aynı zamanda toplumların din kaynaklı değerlerinin yaşamda belli bir yeri olduğu yadsınamaz. Ancak eğitimin din ekseninde, belli bir dinin, İslamın bir yorumu temelinde eğitimin belirleyicisi haline getirilmesi kabul edilemez. Niçin? Çünkü günümüzde çağdaş yaşamın gereksinimleri ve uygarlığın geldiği noktada yaşamı yalnızca dini kurallara ve inançlara göre sürdürmek imkanı yoktur. Laiklik, bu nedenle eğitim politikalarının dayandığı temellerden biri olmak durumundadır. MEB’in sürdüre geldiği politikaların laiklikle bağdaşmadığı açıktır. Eğitim kurumlarının değerler konusunda tarikatlar ve cemaatler ile işbirliği yapmaya zorlanmaları toplumun geleceği adına tehlikelidir. Nasıl bir tehlike? Yalnızca dinle ilgili konuların ötesinde ekonomide, ticarette, medyada, siyasette ve devlet kurumlarında gücünü ve hareket alanını artırdığı görülen dinci örgütler ve kuruluşlar eğitime de el atmış durumdalar. Bu noktada din ile dincilik arasında bir ayrım yapmak da uygun olur.

Değer denildiğinde insan hakları, hukuk, etik ve estetik değerleri öncelikle anmak gerekir. Çağımızda insanca yaşamanın, insan ve yurttaş olmanın ve toplumun bir bireyi olarak özgürce yaşamanın imkanı ancak etik, hukuk değerleri temelinde söz konusudur. Özgürlük, adalet, eşitlik, insan onuruna saygının var olabilmesi ve gelişebilmesi için eğitimde de bu değerlerin yer alması gerekir. Ne yazık ki laiklik ilkesi ve gerekli kıldığı şeylerin yaşamda karşılığının olabilmesi için siyaset gücü gerekli görünüyor. Bu nedenle yönetenlerin de gelecekte yönetmeye aday olanların da değerler konusundaki anlayışları ve uygulamadaki tavırları önem taşıyor. Bu çerçevede değerlerle ilgili bir bunalımdan, giderek güçlenen bir nihilizmden söz edilebilir.

Günümüzde bizde de dünyada da değerler karşısında çıkarlarına odaklanan bir insan tipi ağır basmakta. Kapitalizmin ve tüketim kültürünün içinde insanın insan olmanın vazgeçilmez değerlerine sahip çıkması mümkün ama giderek zorlaşmakta. Para ve güç elde etmeyi en önemli amaçlar olarak görenlerin belirleyicisi olması, dinsel değerlerin de araçsallaştırılmasına yol açmaktadır. Ancak her şeye karşın insanın kendine, insana, doğaya ve diğer canlılara değer veren bir kişi olarak yetiştirilmesi çabasını sürdürmek gerekir. Bu çerçevede eğitimin değerler açısından tartışılması ve uygulanagelen yanlış politikaların terk edilmesi gereklidir. İnsan olma eğitimi ya da insanlaşma için eğitim, bugün en çok buna ihtiyacımız var. Böyle bir eğitim de ancak eleştirel düşünceyle mümkündür. İnsanın düşünme becerilerini olabildiğince geliştiren, destekleyen bir eğitim gerekli. “Düşünme Eğitimi” dersi, bu çerçevede oldukça önemli.

img-20250108-wa0009.jpg

Düşünme eğitimi dersinin zorunlu ders yapılması konusundaki düşünce ve önerileriniz nelerdir?

Düşünme eğitimi dersi, günümüzde çocuklar için felsefe, çocuklarla felsefe gibi adlandırmalar da söz konusu, 2004 yılından beri, Ziya Selçuk döneminde seçmeli ders olarak programa girdi. Ama bugüne kadar seçmeli olarak kaldı. Devlet okullarında pek açılmadı, açılmak istenmedi. Bu ders daha çok özel okulların ilgi gösterdiği, önemsediği bir ders oldu. Ancak felsefe öğretmenleri değil de daha çok başka branş öğretmenlerinin verdiği bir ders oldu.

Artık düşünme eğitimi dersinin zorunlu bir ders olması gerekir. Bunun gerekçesi olarak birçok şey söylenebilir. Bu bağlamda özellikle eğitim sisteminde karşılaştığımız sorunlara ve aynı zamanda çeşitli sınavlar sonunda ortaya çıkan tablolara bakmanın anlamlı ve yararlı olacağını düşünüyorum. Ne gibi sorunlar? Örneğin okumama sorunu, okuduğunu anlamama sorunu vb. Ancak düşünme eğitimiyle çözüm bulunabilecek sorunlardır bu gibi sorunlar…. Elbette yalnızca eğitim sisteminde ve öğrenme ortamında/sürecinde ortaya çıkan sorunlarla ilgili olarak değil, aynı zamanda genel olarak yaşamda ve insan ilişkilerinde görülen sorunların düşünmeyle bağını da unutmamak gerekir…. Kendi aklıyla düşünen, meraklı, sorular soran, sorularına cevap arayan, eğitimde ve kendi yaşamında sorunlarına çözümler arayan ve üretebilen, iletişimde ve insan ilişkilerinde yapıcı ve sağlıklı olabilen kişiler olabilmenin bir yolu da düşünme eğitiminden geçiyor…

Bilimde, teknolojide, sanatta, ekonomide yaratıcı, verimli ve üretken olabilmenin temelinde düşünme vardır. Ancak ne yazık ki uzun bir süredir insanımızı inanç temelinde yetiştirme politikası egemen… İnancı, kimliği vs. ne olursa olsun bizim düşünen, sorgulayan insanlara ihtiyacımız var. Birey olan ve bireyselliğiyle toplumunu, halkını zenginleştiren, güçlendiren insana ihtiyacımız var. Eğitim kişileri ne bir inancı ne de bir ideolojiyi izleyen sürüler haline getiremez, böyle bir niyetle ve amaçla yapılan faaliyetler ve uygulamalar eğitim olarak nitelenemez…

Düşünme Eğitimi dersi zorunlu bir ders yapılmalı ve bu dersi mutlaka ama mutlaka felsefe ve felsefe grubu eğitimi mezunları vermelidir. Yoksa istenen, beklenen amaçlara ulaşılması mümkün değildir. Felsefecilerin, felsefe eğitimi verenlerin, eğiticileri eğitenlerin de düşünme eğitimin zorunlu hale getirilmesi ve yaygınlaştırılması konusunda daha duyarlı olması ve çaba göstermesi gerekir.

Son olarak eklemek, söylemek istediğiniz başka şeyler var mı?

Teşekkür ederim. İyi çalışmalar dileğiyle.


Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şahin Aybek Arşivi