Demokratik Devrim Mi Muhafazakar Devrim Mi?

Muhalefet partilerinden 14-28 Mayıs seçim sonuçlarına ilişkin henüz öz değerlendirme ortaya çıkmamış olsa da, kamuoyu bu konuyla meşgul.

Ne oldu, ne olacak? Niye oldu, nasıl olacak?

Milyonlarca seçmen bulunduğu yerden bir muhasebe yapıyor. Bilgi eksikliğinden dolayı her değerlendirme eksik kalıyor.

“Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türk aydınlanmasının ve devrimlerinin siyasi taşıyıcısı” olarak kurulan CHP’yi odağa alan beklentinin temelinde, “çağdaş demokratikleşme” olması sürpriz değil.

53’e, 47 olarak sonuçlanan Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları da gösteriyor ki Türkiye “tek adam” yönetimine mesafeli duruşunu koruyor.

Halk; hem iktidarda, hem de siyasi partilerde niteliksel bir sıçramanın yatağında “çoğulculuk ve katılımcılık” ilkelerini arıyor.

CHP seçim sonrası “değişim” hamlesini, MYK’sını değiştirerek gerçekleştirdi.

TBMM Grup Başkanı olarak Özgür Özel’i görevlendiren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM Başkanvekili olarak Gülizar Biçer Karaca’yı, Grup Başkanvekili olarak da Gökhan Günaydın, Burcu Köksal ve Ali Mahir Başarır’ı atadı.

Seçim dönemi propaganda konularını dikkate alırsak bu 5 isim bize neyi çağrıştırıyor?

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen desteği, parti kadrolarında kadınların görünürlüğünü, yolsuzluk dosyalarını, tarım ve hukuk konularının öncelendiğini…

Güncel soru şu: Kurultay’ını yakınsayan CHP, lider partisinden “tüzük ve program partisine” evrilecek mi?
1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan “Halkçılık Programı” nı hatırlatma gereği duyuyorum.

29 Ekim 1923’de Cumhuriyet’in ilanından 4 ay sonra İzmir’de toplanan Birinci İktisat Kongresi; Türkiye’nin dört bir yanından işçi, çiftçi, esnaf, sanayici temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşmişti.

İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Planlama Ajansı (İZPA) ortaklığında 15-21 Mart tarihleri ​​arasında düzenlenen “İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi” de aynı yolu izledi.

Bir yıla yakın bir süre sivil toplum örgütleri ve meslek örgütleri, işçi ve işveren temsilcileri, tarım kooperatifleri, sanayiciler, akademisyenlerle toplantılar yaptılar; yeni yüzyılın Türkiye’sinin ekonomik ve siyasi görünümü raporu çıkardılar.

İşçi deklarasyonunda 16 ilke ve 51 karar, çiftçi deklarasyonunda 18 ilke ve 62 karar, sanayici-tüccar-esnaf bildirgesinde ise 27 ilke ve 98 karar alındı.

3 deklarasyondan oluşan sonuç bildirgesinde toplam 61 ilke ve 211 madde karar altına alındı.

Farklı paydaş gurupları bunlardan yalnızca 27 maddeye şerh koydu.

Sonuç bildirgesinde “alehte” oy kullanılan tek bir madde vardı.

“İş Kollarına İlişkin Özel Düzenlemeler” başlıklı düzelmede çiftçilerden bir, sanayi, tüccar ve esnaf grubundan 13 aleyhte oyla, oy çokluğuyla kabul edilen söz konusu madde şu:

“Tüm sektörlerde kamu kuruluşlarının satılması, tasfiyesi ve ayrıca kamu mülkiyetinde olan kurumların ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesi uygulamasından tamamen vazgeçilecektir.”

Şerh konulan maddeler de “İş Güvencesi ve Sendikal Örgütlenme” ve “Özelleştirme” konularında yoğunlaştı.

* Etkin bir iş güvencesi sistemi kurulacak ve işe iade işçinin iradesine bırakılacaktır. İşçi haklarını pazarlığa açık hale getiren zorunlu arabuluculuk sistemi kaldırılacak, ihtiyari hale getirilecektir.
(İki sanayici, tüccar, esnaf grubu temsilcisinin şerhiyle kabul edilmiştir.)

* Genel olarak haftalık çalışma süresi ücret kaybı olmadan 35 saati aşmayacaktır. Ancak ağır ve tehlikeli iş ise bu süre, haftada 25 saat olarak sınırlandırılacaktır. Haftada en az 2 gün ücretli izin hakkı verilecektir.
(İşçi ve çiftçilerin oy birliği, sanayi, tüccar ve esnaf grubunun şerhiyle kabul edilmiştir.)

* Kamu işletmelerinin özelleştirilmesi durdurulacak, sosyal devlet olmanın gereklilikleri yerine getirilecek, özelleştirilen kamu işletmelerinin yeniden kamulaştırılmasının koşulları yaratılacaktır.
(İki sanayici, tüccar, esnaf grubu temsilcisinin şerhiyle kabul edilmiştir)

* Kamu, özel sektör ve iş kolu ayrımı olmaksızın taşeronluk sistemi kaldırılacaktır. Hizmet alımına dayalı personel çalıştırma kapsamında kamudaki tüm taşeron işçilik sona erdirilmelidir. Bu düzenleme 94 sayılı ILO sözleşmesinin gereklerinin yerine getirilmesini de kapsamaktadır.
(İki sanayici, tüccar, esnaf grubu temsilcisinin şerhiyle kabul edilmiştir)

* İş Yasası’nın 25/II. maddesi gibi keyfi işten çıkarmalarla sonuçlanan düzenlemeler ve uygulamalara son verilecek, işten çıkarmaya ilişkin mevzuat hükümleri işçinin yaşam hakkı ve sosyal güvenceleri gözetilecek şekilde düzenlenecektir.
(İki sanayici, tüccar, esnaf grubu temsilcisinin şerhiyle kabul edilmiştir)

* Herkes doğduğu ve yaşadığı yerde beslenme hakkına sahiptir. Geleceğin Türkiye’sinin tarım politikası, kırsalda doğan her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına onurlu, nitelikli ve evrensel değerlere erişebildiği bir yaşam hakkı tanır.
(İki çiftçi delegesinin şerhiyle kabul edilmiştir.)

Parti programı oluşturulurken dikkate alınması gereken bu maddeler, sosyal demokrat bir siyasete görevler yüklüyor.

Özelleştirme” yanlısı sermaye ile “kamucu kalkınmayı” savunan emek kesimi arasında oluşan “karşıtlık” bu seçimlerin ana konusu olamadı!

Gelir dağılımı adaletsizliği eleştirileri “boş tencere” retoriğine kilitlendi.

Cumhuriyet’in ekonomi politikası inşasında ise toplumsal katmanların katılımını görüyoruz.

13 Eylül 1920 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Mustafa Kemal Paşa tarafından sunulan “Halkçılık Programı” metninin orijinal halini ilk kez Cumhuriyet tarihi araştırmacısı Dr.Serdar Şahinkaya ortaya çıkardı.

Şahinkaya “Halkçılık Programı” hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Halkçılık Programı, hem emperyalizme karşı tutumun hem de siyaseten kendine özgü ideolojik duruşun bir metni olarak yaratılmıştır. Halkçılık Programı esas olarak Milli Mücadele’nin programıdır.”

2022 yılında Telgrafhane Yayınları tarafından basılan “Devrime Doğru İlk Adım, Mustafa Kemal Paşa’nın Halkçılık Programı” kitabında yer alan bu belge, “iktisadi devlet” modelinin en güçlü kolonu olma özelliği taşıyor.

Anayasa haline dönüşen program; 1 Kasım 1922’de saltanatın (padişahlığın) ve 4 Mart 1924’te halifeliğin kaldırılmasını içeren “devrimci” bir sürece evriliyor.

CHP’de ortaya çıkan “değişim” talebinden anlamamız gereken şey belki de; hayatın her alanında hak mücadelesi veren sivil toplum gönüllülerinin, meslek örgütleri, sendikalar ve kooperatiflerin siyasete aktif biçimde katılımının sağlanmasıyla demokrasi standartlarını geliştirmek olmalı.

Cumhuriyetin laiklik, eşitlikçilik, bağımsızlık ve demokratik değerlerini korumak da “devrimci” bir tutum gerektiriyor.

“Muhafazakar devrimcilik” neymiş?

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni kabinenin Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde gerçekleştirilen ilk toplantısının ardından açıklama yaptı.

Erdoğan ilk toplantıdan sonraki konuşmasında 21 yıllık iktidarını açıklamak için “muhafazakar devrimcilik” diye bir kavram kullandı.

Erdoğan “muhafazakarlık” ve “devrimcilik” gibi birbirine zıt siyasal akımları tekleştiren yaklaşımını şöyle tarif ediyor:

“Her yeni başlangıç, yeni bir umut, yeni bir atılım demektir. Bizim anlayışımızda devamlılık esastır. Maziden atiye kurduğumuz köprünün belirleyici unsuru muhafazakâr devrimciliktir.”

Konuşma “Aile ve Gençlik Bankası’nın kurulmasından, toplumun temel direği olan ailenin sapkın akımlara karşı korunmasına kadar her türlü adımı atacağız…” diye devam ediyor.

Mesaj yerine ulaştı ve Meclis’in açılmasından sonra ilk uygulama İzmir’de müftülüklerce 842 okula din görevlilerinin atanması oldu.

Milli Eğitim Bakanlığı ile Müftülükler arasında “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi (ÇEDES)” kapsamında 2017 yılında yapılan protokol çerçevesinde, imam hatip mezunlarının ilkokul, ortaokul ve liselerde “manevi danışmanlık” adı altında hizmet vermesinin önünü açılmıştı.

AKP’nin yenilenen yüzü, siyasi İslam ve radikal milliyetçilik sosu ile güçlendirilen “egemenler” partisi kimliğini perçinliyor.

Bu da nihayetinde Cumhuriyet devrimlerine karşı AKP’de kökleşen siyaset rüzgarının sadece toplumu yalayıp geçmeyeceğinin kanıtı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serpil Yılmaz Arşivi