Şahin Mengü
Çömez devlet
Cumhuriyetle sorunu olanlar tabii bu nedenle Cumhuriyeti kuranlarla sorunu olanlar, zaman zaman ortamı da müsait buldukça, Cumhuriyete ve Cumhuriyetin kurucularına saldırmayı adet haline getirdiler.
Atatürk ve İsmet Paşaya hadlerini de aşarak “iki ayyaş” , Cumhuriyetin kuruluş yıllarını küçümsemek için de “Çömez Devlet” dediler.
Tabii aslında bu sözleri ve söyleyenleri ciddiye alıp tartışmak bile abes olur ama okumaktan hoşlanmayan bir toplum haline getirildiğimizden yazmak zorunda kaldım.
Bugünlerde Atatürk ile ilgili çok kitap yazıldı, elbette hepsi de bir emeğin ve göz nurunun sonucu ama Siyaset adamı ve gazeteci Uluç Gürkan’ın “ATATÜRK’ÜN İZİNDE TÜRKİYE DÜNYAYI DEĞİŞTİRECEKTİR” isimli kitabı yeni kuşaklar için tam bir başucu kitabı.
Atatürk’ün en büyük başarısı Balkan Savaşından başlayarak 1. Dünya Harbi sonrası, yorgun ve bitap düşmüş, Sevr antlaşması ile de dağıtılmış, silahlarına el konulmuş bir ordudan, Milletin ordusunu yaratıp, onu milletin Meclisine, Türkiye Büyük Millet Meclisine yönettirmiş olmasıdır.
Savaş meydanlarında yetişmiş, arkasında büyük askeri başarılar olan bir lider, bir deha, düşünebiliyor musunuz, Genel Kurmay Başkanı’nı Türkiye Büyük Millet Meclisine seçtiriyor.
Bu, bir savaşın kazanılabilmesi için bir ordunun arkasında güçlü bir siyasi iradenin olması gerektiğine inanmasındandır.
Sivas ve Erzurum kongrelerinden sonra toplanan 1. Meclis o yapısıyla, bir askeri zaferin, askeri başarının eseri değildir; tam aksine, askeri zafer,Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin eseridir. Büyük Millet Meclisinden önce ne bir devlet, ne bir Cumhuriyet ne de bir ordu vardı. Devleti de, Cumhuriyeti de, orduyu da Büyük Millet Meclisi kurmuştur.
Tarihte, parlamenter sisteme ve ulusal iradeye saygının ve inancın bu kadar ileri ve içtenlikli bir örneği yoktur.
Osmanlı’nın “hasta adamı” Atatürk döneminde çok kısa bir sürede henüz Cumhuriyetin onuncu yılını dahi tamamlamamışken, etkin bir dünya devleti olarak kabul görüyordu.
Nitekim, o dönemim Birleşmiş Milletleri olan Milletler Cemiyeti “ Cemiyet-i akvam” Türkiye’nin başvurusu olmadığı halde, 6 Temmuz 1932 tarihli olağanüstü toplantısında, o güne kadar olmamımış bir şey yaparak Türkiye’yi üyeliğe davet kararı almıştır.
Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne kendisi başvurmadığı halde, davetle, üye yapılmış olan ilk ve tek ülkedir.
Bu durum, daha onuncu yılını doldurmamış bir devletin nasıl dünya da saygın bir devlet haline geldiğini göstergesidir.
Dünya da saygın devlet, saygın lider/devlet adamı olmanın yöntemi “Ey Amerika”, “Ey Almanya” demekle olunmuyor.
Lider kadroların Dünya’da saygı uyandıran tutum ve davranışlarıyla olunuyor. Bu nedenle Cumhuriyet Türkiye’si, kuruluş aşamasında bazılarının tarihi bilmemelerinden ötürü söyledikleri gibi “Çömez Devlet” değil saygın bir devlet olarak, uluslararası kuruluşa, üye olması o uluslararası kuruluşun talebini Türkiye Cumhuriyeti’nin kabulü ile gerçekleşmiş bir üyeliktir.
Uluslararası bir kuruluş olan Milletler Cemiyeti’nin kurucu, öncü devletleri olan Amerika ve İngiltere bırakın Türkiye’yi bir dünya devleti olarak kabul etmeyi, Türkiye’nin bağımsız devlet olarak kurulmasına bile karşıydılar. Onların gerçek iradesi, Türkleri Anadolu’dan sürüp atıp, bugün bize vatan diye armağan edilen Anadolu topraklarını Hıristiyanlaştırmak istiyorlardı. İşte o birilerinin “Çömez Devlet” diye aşağılamaya çalıştığı devlet bu düşüncedeki emperyalistleri Lozan da masaya oturtmuş, eşitler arasındaki saygın yerini almıştır.
Bizlere düşen görev bunu sağlayanların aziz hatıraları önünde saygıyla ve minnetle eğilmektir.