Atatürk’ün tohum olduğunu unuttular

Meksikalılara ait olduğu belirtilen atasözü şöyle der:

“Bizi toprağa gömmeye çalıştılar ama tohum olduğumuzu unuttular.”

Bu söz Atatürk’ü gömmeye çalışanların durumunu çok iyi özetliyor.

Atatürk’ü gömmeye çalışıyorlar ama tohum olduğunu unutuyorlar.

Nitekim onlar Atatürk’ü gömmeye çalıştıkça ülkenin dört köşesinden Atatürk sevgisi yeşeriyor.

Onlar Atatürk’ü yok saydıkça, unutturmaya çalıştıkça milyonlar sokaklarda Cumhuriyet Bayramı’nı coşkuyla kutluyor, akın akın Anıtkabir’e koşuyor.

Bu gerçeği, geçtiğimiz 29 Ekim’de de gördük, bugün Atatürk’ün vefatının 83. yıldönümünde, Anıtkabir’de yine göreceğiz.

Atatürk bir gün fikirlerini gömmek isteyenlerin çıkacağını çok önceden öngörmüş, bilim insanı, emekli general Naim Babüroğlu’nun Tarihin Kıskandığı Lider kitabında aktardığı gibi 1937 yılında şöyle demiştir:

“Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerimi inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasında bile olabilir. Fakat ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint’ten, Mısır’dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur.”

Atatürk’ün bu öngörüsü de diğerleri gibi doğru çıkmıştır.

O’nun fikirleri gömülmeye çalışıldıkça Türkiye’nin her köşesinden olduğu gibi Hint’ten de dönüp dolaşıp gelmiştir.

Hindistan’ı bağımsızlığa ulaştıran Gandi, “Atatürk İngilizleri yeninceye kadar Tanrı’nın İngiliz olduğuna inanırdım” demiş ve O’nun fikirlerini izlemiştir.

Sadece Gandi değil, birçok mazlum ulusun lideri Atatürk’ü örnek alarak emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi vermiştir.

Bugün dahi ABD işgaliyle dağılan Irak’ta bağımsızlık mücadelesi veren siyasiler ülkelerinin en büyük eksiği olarak Atatürk gibi bir lidere sahip olamamayı gösteriyorlar. O’nu izlemeye çalışıyorlar.

Türkiye’de ise Atatürk’ü unutturmaya çalışanlar; O’nu kitaplardan silmeye, Çanakkale’de yok saymaya, 30 Ağustos’ta göstermemeye, 100 yıllık cumhuriyeti reklam arası saymaya büyük gayret gösteriyorlar ama başaramıyorlar.

Babüroğlu’nun kitabında bugünkü Türkçeyle aktardığı, Atatürk’ün tarif ettiği “İkinci Mustafa Kemal”i unutuyorlar:

“İki Mustafa Kemal vardır: Biri karşınızda oturan ben, et ve kemik geçici (fani) Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal daha var; onu ‘ben’ kelimesiyle ifade edemem. O, ben değil, bizdir! O, burada oturan sizler, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni yaşam ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur.”

Kurduğu çağdaş Türkiye Cumhuriyeti 100 yıldır ayakta kalabildiyse bunu Atatürk’ün tarif ettiği İkinci Mustafa Kemal’e borçludur.

Türkiye, O’nun attığı sağlam temele dayanarak ayakta kalmıştır.

Bu temelin ne kadar sağlam olduğunu, O’nun yüz yıl önce gerçekleştirdiği devrimin gücünü görmek için etrafımızdaki ülkelere bakmak yeterlidir.

Eğer Türkiye bir Afganistan, bir Irak, bir Suriye, bir Libya değilse bunu Atatürk’e borçludur.

Bugün bütün çabalara karşın kadınlar her meslekte başarıdan başarıya imza atabiliyorsa, onu ikinci sınıf statüye mahkum etmek isteyenlere karşı başarıyla mücadele edebiliyorsa, bilim insanı, belediye başkanı, milletvekili, bakan, parti lideri olabiliyorsa bunu Atatürk’e borçludur.

Türkiye’de bir köy çocuğu, kentin varoşlarında büyümüş bir genç; bakan, başbakan, cumhurbaşkanı oluyor, ülkeyi yönetebiliyorsa bunu Atatürk’e borçludur.

Türkiye’nin Atatürk’ün gösterdiği hedeflere ulaşması ancak O’nun açtığı yoldan ilerlemekle mümkündür.

O’nu bu ülkenin temelinden de bu milletin kalbinden de söküp çıkarmak mümkün değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi