Atatürk kazanır

Batı toplumlarının aydınlanma ve sanayileşme sürecinde, 200 yılda gerçekleştirdiği devrimleri, Türkiye böyle bir süreçten geçmediği halde 10 yıl gibi bir sürede gerçekleştirmiştir.

Bu nedenle bilim insanları, aydınlar, gazeteciler, yazarlar, araştırmacılar Mustafa Kemal Atatürk’ün bu kadar kısa sürede bu devrimleri hayata geçirmesini “mucize” olarak değerlendirmiştir. Bazı bilim insanları ise bu durumu “Atatürk tarihi hızlandırmıştır” cümlesiyle özetlemişlerdir.

İki yorum da doğrudur; 1920’lerin koşullarında bu devrimleri 10 yılda gerçekleştirmek mucizedir. Batının 200 yılda yaptığını 10 yıla sığdırmak tarihi hızlandırmaktır.

Her devrim gibi Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrim de bir karşı devrim süreciyle karşılaşmıştır. Atatürk, karşı devrim süreciyle de başarıyla mücadele etmiştir. Cumhuriyet ve demokrasi tarihimiz bu iki süreç arasındaki mücadeledir. Bu mücadele bugün de devam etmektedir.

Türkiye’de devrim ve karşı devrim süreçlerinin dayanakları aynıdır.

Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimlerin özü laikliktir. Zaferle sonuçlanan Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı bir devrim sürecine dönüştüren laikliktir. Karşı devrim sürecinin hareket noktası da laiklik karşıtlığıdır.

İslamcı akımların bütün renkleri Atatürk’e ve başta laiklik olmak üzere O’nun devrimlerine karşıdır. Bu akımlar bütün söylemlerini bu karşıtlık üzerine kurmuşlardır.

Bu AK Parti için de geçerlidir. Türk siyasi hayatında dini değerleri en fazla kullanan, dini hem siyasal hem toplumsal yaşamın merkezine yerleştirerek laikliği etkisiz kılmaya dönük söylem ve eylemleri en yoğun şekilde öne çıkaran partidir. 

AK Parti iktidarda güçlendikçe ve iktidar süresi uzadıkça Atatürk ve laiklik karşıtlığını daha açıktan ortaya koymaya başladı.

İktidarı boyunca tarikat ve cemaatlerle işbirliği yaptı. Sonradan FETÖ diye isimlendirdiği cemaatle çok yakın çalıştı. Devlette yükselmelerinin önünü açtı ve bu destek FETÖ ülkede darbe girişiminde bulunana kadar devam etti.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yok emek üzere bir darbe girişimi yapılmasına karşın iktidar politikasından vazgeçmedi. Yoluna başka tarikatlarla devam etti. Atatürk ve laiklik karşıtlığını bırakmadı. Milli bayramları isteksizce ve Atatürk’ün mümkün olduğu kadar adını geçirmeden kutladı. Kutlamak isteyenleri çeşitli bahanelerle kısıtladı, baskıladı. Pandemi nedeniyle bu kısıtlamayı artırdı. CHP’nin illerde Atatürk büstüne çelenk koymasına bile yer yer engel oldu. 

Pandemi yasakları sürürken on binlerce kişinin katılımıyla Ayasofya’yı cami olarak açtı. Açılış törenine Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları da katıldılar. Törende Atatürk’e Fatih’in vakıf senedi üzerinden lanet okundu. 

Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK), 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra FETÖ’ye ve başka tarikatlara mensup subayların general ve amiralliğe terfi ettirildiği ve önemli görevlere atandığı ortaya çıktı. En son cübbeli amiral olarak kamuoyuna yansıyan amiral normal yollardan emekli edildi.

İktidar bu tutumunu önceki gün kutladığımız 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda da sürdürdü. Tepeden savaş alanını gözetleyen askerleri gösteren fotoğraf Atatürk sansürlenerek paylaşıldı. Hutbede adı geçirilmedi. 

Ancak başka bir şey daha oldu. Halk 30 Ağustos’u büyük bir coşkuyla kutladı. Anıtkabir dolup taştı. Başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere CHP’li başkanların yönettiği il ve ilçelerde halk 30 Ağustos’u istediği gibi kutladı. Belediye bandoları eşliğinde geçit törenleri, fener alayları düzenlendi. Türkiye’nin her köşesinde katılım ve coşku çok büyüktü. Halkın 30 Ağustos zaferini böyle kutlayabilmesinin iki temel nedeni vardı. Birincisi pandemi nedeniyle sokağa çıkma yasağının kaldırılmış olması ve 11 büyükşehir belediyesinin CHP yönetimine geçmesi.

Bu tablonun siyasi bir anlamı var.

İktidar her türlü yetkiyi ve propaganda olanağını kullanmasına karşın, Türkiye’deki Atatürk sevgisini azaltabilmiş değil. Sadece gücünün yettiği yerlerde bu gerçeğin görünmesini engellemiş durumda. Yasaklar kalkınca, yerel yönetimler el değiştirince, baskıya inat Atatürk’e yöneliş arttıkça kaybedenin Atatürk ve O’nun devrimlerine bağlı, laik cumhuriyet yanlıları değil iktidar olduğu daha net ortaya çıkıyor.

İktidar önümüzdeki seçimlere giderken yine dini değerler üzerinden siyaset yapmayı ön planda tutuyor. Tarikat ve cemaatlerle el ele yürüyor. Onlar istedi diye İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkabiliyor.

İktidar Türk seçmenini bir tercihe zorluyor.

Kim kazanır derseniz…

Atatürk kazanır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi