6 soruda Macaristan seçimi ve Türkiye ile benzerlikler: Orban nasıl kazandı?

Macaristan’da hafta sonundaki seçimin sonuçları Türkiye’de de tartışılıyor... 12 yıllık Başbakan Viktor Orban’a karşı altı muhalefet partisinin ittifak kurarak ön seçimle belirlediği aday yarıştı. Seçim öncesinde kamuoyu anketlerinin 2-3 puan fark göstermesine karşın Orban; yüzde 18 fark atarak yüzde 53 oyla genel seçimi kazandı. Türkiye'de birçok kişi şöyle dedi: "Muhalefet bu seçim süreci ve sonuçlarından ders çıkarmalı..." Sahiden öyle mi? Siyaset bilimci Prof. Dr. Tanju Tosun'a sordum...

- Altı partinin bir arada olması önemli ama seçim kazanmaya yetmedi. Hatayı nerede aramak gerekir? Seçmen ne için bu kadar farkla 'Orban' dedi?

Hata olarak; her şeyden önce popülist-kutuplaştırıcı Orban pragmatizmi karşısında muhalefetin Orban ve partisi Fidesz’e karşı pasif kalması, iddialı vaatlerle seçmenin karşısına çıkamamasıydı. İktidarın devlet imkanları, medyanın kontrolü nedeniyle de başarılı olunamadı gibi görünüyor. Pasif muhalefet stratejisi kutuplaşmayı engelleyemediği gibi, ne bir eksen ya da fay hattı üzerinden kararsız seçmeni kendine çekecek bir yeni muhalafet alanı da üretilememiştir. İttifakın doğasından kaynaklanan sorunlar da bu hatada etkiliydi. Aralarında kan uyuşmazlığı olan partilerin seçmenlerini ortak bir dava etrafında birleştirecek ‘Altın Hedef’ olarak nitelendirebileceğimiz, özellikle kararsız seçmeni çekebilecek bir muhalefet iddiası ortaya konamamıştır. Bununla ilgi olarak, muhalefet önseçimin başlangıcından kampanyanın sonlanmasına kadar olan süreçte hedefe odaklı bir koordinasyon oluşturamamış, dağınık bir kampanya süreci geçirilmiştir. Tabii ki seçim tek başına kampanya ile kazanılmıyor. Fakat kampanya seçmenin sizi niçin tercih etmesi gerektiğine ilişkin bir imaj yaratmaya yarar. Muhalefet, Orban karşıtlığı ve AB taraftarlığı ötesinde iddia ortaya koyamadığı için başarılı olamadığı gibi, 20 puana yakın fark da oluştu. Farkın oluşmasında 2013’te yapılan seçim reformunun Orban ve partisine avantaj sağlayan, ülke dışındaki genç eğitimli Macarların oy kullanmalarını güçleştiren, buna karşılık ikametgahları Macaristan olmasa dahi, etnik Macarlar için oy kullanmayı kolaylaştırıcı düzenlemeler de oy farkının yüksek olmadığı seçim çevrelerinde iktidara yaramış görünüyor.

- Aday belirleme süreciyle ilgili bir sıkıntıdan söz edebilir miyiz? Türkiye'de muhalefet, aday belirlemede nasıl davranmalı?

Aday belirleme sürecinde yaşanan sıkıntılar, aday belirleme yöntemi, muhalefeti oluşturan partilerin ideolojik kompozisyonu ile (sosyal demokrat, sosyalist, sağ milliyetçi liberal, Yeşiller) Marki-Zay’ın kimliği ki eski Fidesz’li muhafazakar profile sahip adaydı- örtüşmüyordu. Diğer yandan, muhalefet Macaristan seçim sisteminin karma niteliğinden dolayı 106 seçim çevresinde ön seçim yaparak, bir yandan başbakan adayını, diğer yandan tek isimli seçim çevrelerinde ittifakın milletvekili adaylarını belirlemiştir. Tek isimli seçim çevrelerinde milletvekili adayı belirlemek için yapılan ön seçimlerde özellikle başbakan adayı da önseçimle iki turlu yapılmış, ikinci turda 650.000 civarındaki oyun yüzde 56,7’sini alan Marki-Zay ‘Macaristan İçin Birlik’ ittifakının başbakan adayı olarak belirlenmiştir. Bunun anlamı, Macaristan’da kayıtlı seçmenin ancak yüzde 5’ine ulaşılan bir oyla muhalefetin başbakan adayını belirlemesiydi. Üstelik meydanlara kurulan sandıklarda muhalefet-iktidar partisi destekçisi olup olmadığına bakılmaksızın isteyen seçmen o seçim çevresinde ikamet ettiği takdirde oy kullanmıştır. Ulusal parti listelerinde adaylar ve sıralamalarına ise ittifakın oluşturduğu komisyon karar vermiştir. 50 bin nüfuslu bir seçim çevresinde seçim kazanan yerel siyasetçiyi, muhafazakar kimliği ve sandıktan 2. turda birinci çıkması nedeniyle aday göstermek kanımca sorunlu bir aday belirleme yöntemiydi. Macaristan muhalefeti toplumu daha birleştirici, pro-aktif, popüler, her kesimi kucaklayan bir adayla yarışa girebilirdi. Konuyu Türkiye bağlamında düşündüğümüzde, özellikle Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçiminde ‘kazanması en olası’ aday ve adaylarla yola çıkmanın önemini göstermiştir. Her kesimi kucaklayan, muhafazakar ya da milliyetçi kimlik yerine, daha ılımlı, farklı seçmen profillerine hitap eden adayla yarışa başlamak bu anlamda önemlidir. Diğer yandan, özellikle cumhurbaşkanı adayının tek başına liderlerin belirleyiciğinde değil, partilerin en ücra köşelerindeki üyelerin de görüşleri alınıp, oralardan süzülerek, son kararın liderler tarafından verilmesi tabanla tavanın tercihlerinin örtüşmesi anlamında önemlidir.

- Muhafazakarlık teması Macaristan seçimlerinde ne kadar etkili oldu, Türkiye'ye, bu konuda bir şey söylüyor mu?

Orban, iktidarının başlangıcından itibaren popülist liderlere özgü muhafazakâr ve milliyetçi popülist söylem seferberliği ve politikalarıyla, seçim sisteminin de katkısıyla kendi tabanını önce konsolide edip, ardından genişletti, AB karşıtlığından Rusya’nın rol model olarak söz edilmesine, batı demokrasilerini Hıristiyanlık değerlerinden, ailenin birliği kutsallığından uzaklaşması bağlamında eleştirmiş, bunu oligarkları aracılığıyla kontrol ettiği medya ile sürekli olarak yeniden üretmiş, son seçimde de ziyadesiyle kullanmıştır. Macar ulusal kimliği üzerinden inşa ettiği hayali düşmanlarla, ötekilerle, AB ile çatışmayı milliyetçi söylemleriyle gücünü meşrulaştırıcı ve pekiştirici bir araç olarak da kullanmıştır. Nitekim 2020’de anayasada yapılan düzenlemeyle aile tanımında değişikliğe gidilmiş, aynı cinsten çiftlerin evlat edinmelerinin önü kapatılmıştır. Orban’ın tüm söylemleri milliyetçi-muhafazakar seçmeni konsolide etme, Nezih Kuru’nun da belirttiği gibi adeta seküler-dindar, kozmopolitan-milliyetçi ‘kültür savaşları’na denk düşmektedir. Orbancı sağ otoriter milliyetçi-muhafazakar söylemin karşıtlıklar üzerine oturduğu popülist strateji ve siyasal dil Türkiye’de iktidar bileşenlerinin dili ile büyük ölçüde benzeşse de, yaşanan ekonomik kriz, yoksullaşma, Batılı değerlerin sağlamlığı dolayısıyla önümüzdeki süreçte, özellikle seçimlerde Macaristan’daki kadar satın alıcısının çok olmayacağını, çünkü bu dilin artık tüketildiğini düşünüyorum

- Güçlü lider imajı Orban'ın kazanmasında ne kadar etkili oldu?

Orban’ın zaferi, öyle veya böyle bir Avrupa ülkesi, AB üyesi olan Macaristan’da güçlü lider faktörünün her zaman seçim kazanmayı kolaylaştırmada payı olduğunu gösteriyor. Tabii ki tayin edici faktör değil. Politik koşullar, iktisadi dinamikler, toplumsal yapı güçlü liderlik popülizmle harmanlandığı takdirde, konjonktür de uygunsa önemli. İktisadi koşulların da uygun olması önemli tabii ki. Macaristan’ın ekonomik göstergeleri olumsuz olsa, bir kriz içinde olsaydı, güçlü liderlik sonuçlarda etkili olmazdı, çünkü bir yere kadar etkisi.

- Söylemlerde hata var mıydı? Bugün Türkiye'deki muhalefet neyi öne çıkarmalı?

Muhalefet ve liderinin söylem hataları Orban’ın alışıldık negatif kampanyasını kendine göre yorumlayıp ya taklit etme ya da sessiz kalma örnekleriyle de doluydu. Bir yandan Mark-Zay’ın kampanya söylemi acemi politikacılara özgü tutarsızlıklarla dolu iken, diğer yandan neredeyse Orban’ı taklit ederek negatif kampanyaya özgü, seçmenin karşısına salt Orban karşıtlığıyla çıkılmıştı. Pozitif kampanyaya özgü, muhalefetin rakipleriyle farkını belli eden, neleri değiştirmeye aday olduklarına ilişkin bir iddiayı ortaya koyamadılar. Kampanyanın sonlarına doğru Rus-Ukrayna savaşına odaklanan muhalefet söyleminde makro politika değişikliği önermeleri yerine daha ziyade önce otoriterlik, Orban karşıtlığı, yolsuzluk temalarını öne çıkarıp savaş karşıtlığına odaklanılmış, Fidesz, Orban ise geleneksel değerlerin savunucuğu, güçlü, bağımsız Macaristan, güvenlik ve barışı söyleminin merkezine oturtmuştur. Seçmenin önüne tehdit ve güvenlik algısı koyan taraf, güvenliğin insanın en öncelikli ihtiyaçlarından olması nedeniyle konformizm ve statükoyla birleşince alıcısı daha fazla olabiliyor. Türkiye bağlamında düşünüldüğünde, Macaristan dinamikleri, toplumsal yapı, süreçler farklı, otoriterlik ve popülizm ise ortak. Muhalefet seçmende güvenlik, birlik endişesi doğurmadan, özellikle iktisadi alanda neleri, nasıl değiştireceği konusunda gecikmeden seçmene net politika önermeleri ve programlarıyla seslenmesi gerekir. Tabii ki, demokrasi, çoğulculuk, bir arada yaşama iradesinden taviz vermeden, fakat demokrasinin refahını nasıl arttıracağına da seçmeni ikna etmesi önemli. Ayrıca seçime yönelik tüm pozisyonlar için adayların belirlenmesinde katılımcı süreçlerin işletilmesi gerekir.

- Ekonomik kriz açısından Macaristan ve Türkiye arasındaki farklar neler?

Seçim sürecinde Macaristan ekonomisi, ekonomik dengeler, göstergeler Türkiye ile karşılaştırıldığında bir hayli farklı. Orban pragmatizmi AB’ye kafa tutsa da, AB fonlarından yararlanarak Rusya ile iktisadi ilişkilerini güçlendirmiş, Rus yatırımlarını ülkesine çekmeyi başarmıştır. Oy verme davranışında rasyonelliğin öne çıktığı seçmenler için Macaristan’da Orban’a oy vermemek için çok fazla neden yoktu, çünkü, değişimin belirsizliği seçmeni iktisadi olarak da her zaman endişelendirir, seçmen durumundan memnunsa risk almayı sevmez. 500-600 dolar civarında asgari ücret, 15 bin dolar civarında kişi başına gelir, düşük işsizlik ve düşük enflasyon politik popülizmle birleşince, seçmen yerinde kalmayı, kararsızlar da iktidara yönelmeyi tercih etmiştir. Türkiye’de ekonomik kriz, yanlış ekonomi politikaları, gelir dağılımıdaki adaletsizlik, alım gücünün, refahın iyice düşmesi iki ülke arasında karşılaştırılamayacak farklar olarak dikkat çekmektedir. Muhtemelen Türkiye’de iki ülke arasındaki bu farkların sandığa yansıması olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İpek Özbey Arşivi