Fikret Bila
CHP'nin Tartışması Gereken...
Tarihi bir seçimde, az farklı da olsa yaşanan yenilgilerin ardından yapılacak CHP kurultayı partiye çıkış yolu sağlayacak, iktidara nasıl gelebileceğini gösterecek nitelikte olmalıdır.
“Seçimi neden kazanamadık?” sorusuna gerçekçi yanıt bulabilmek için hatalarını, eksiklerini tek tek saptayıp, irdeleyip onlardan çıkarılan derslere dayalı ufuk açıcı kararlar almalıdır.
Başarıyı getirecek değişim, sadece kişileri değiştirmekle değil ideolojik tartışmalar ışığında yeni politikalar üretmekle sağlanır.
14-28 Mayıs seçim yenilgilerinden sonra CHP’nin içinde ve etrafında yapılan tartışmaların bu düzeyde olduğu söylenemez.
Tartışmalar, kurultayda yeniden aday gösterileceği anlaşılan Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile aday olmaya hazırlandığı anlaşılan ve “değişim” bayrağı açan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu arasında “kim genel başkan olmalı” ekseninde sürüyor.
Elbette kaybedilmiş bir tarihi seçim sonrasında partide lider ve kadro tartışması ve değişim istekleri doğaldır.
Ancak tartışmaların ve kurultay çalışmalarının bununla sınırlı olmaması gerekir. AK Parti iktidarının MHP desteğiyle oluşturduğu tek adam rejiminin aşılması, yeniden çoğulcu parlamenter sisteme dönülmesi Kılıçdaroğlu ve ekibinin belirlediği politikalarla sağlanmaya çalışıldı.
Ancak sonuç alınamadı.
Kılıçdaroğlu’nun, muhalefet partilerinin ittifak yapması gerektiği düşüncesi ve bu amaçla 6’lı Masa’nın kurulması tek adam yönetimine karşı demokratik güçlerin işbirliği açısından önemli ve doğru bir politikaydı.
Bu politikanın doğruluğu 2019 yerel seçimlerinden sandıkta sağlanan başarıyla kanıtlanmıştı.
Aynı yöntem, 14-28 Mayıs seçimlerinde yüzde 48 oya ulaşmasına karşın seçimlerin kazanılmasına yetmedi.
Bu süreçte Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin yaptıkları hatalar ittifak partileri tarafından mutlaka tek tek ele alınmalı ve gerçekçi biçimde analiz edilmeli, dersler çıkarılmalıdır.
Yoksa “Atı alan Üsküdar’ı geçtikten” sonra “benim değil senin yüzünden oldu” kolaycılığıyla işin içinden sıyrılmak sonuç vermez.
CHP’ye gelince.
CHP henüz bir içerik tartışması başlatmış değil. Oysa başlatmalı.
Kılıçdaroğlu ve ekibi CHP’nin oylarını artırmanın sağ partilerin tabanını etkilemekle mümkün olacağını düşünerek seçim kampanyasını sağa ve dinci muhafazakarlığa oturttular.
Kimlik siyasetini merkeze aldılar.
Atatürk ve laiklik vurgusundan kaçınarak, dinci kesimden hatta tarikatlardan oy alacaklarını düşündüler.
Ağır ekonomik krizin çözümü konusunda ise neoliberalizm tarafından çizilen sınırlar içinde öneriler geliştirdiler.
Kamucu ekonomilere pek önem vermediler.
2044’e kadar uzanan döviz garantili ihaleler konusunda, Hazine’nin dolar taahhütlerini Türk lirasına çevireceklerini söyleyerek sermayeyi ürkütmemeye çalıştılar.
İktidar ve yanlılarının yurtdışına kaçırdıkları 400 milyar dolardan fazla parayı Türkiye’ye getireceklerini söylediler ama nasıl getireceklerini izah edemediler.
CHP’nin bu politikasını daha önce Avrupa ülkelerindeki sosyal demokratlar da uyguladı.
Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra onlar da sol-sosyal demokrat politikaları terk edip liberal politikalara sarıldılar ancak sonuç bu partiler için çöküş oldu.
Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) bu politikayı denedi ve sonuç aşırı sağcı parti AFD’nin güçlenmesi oldu.
Ayrı süreç İskandinav ülkelerinde de yaşandı.
Sosyal demokrat partilerin sağcı partileri taklit etmelerinin sonuç vermediği ve tabanlarıyla bağlarını kopardığını gören Avrupa’da bu partiler yeniden sınıf temelli, kamucu politikalara dönmeye başladılar ve aldıkları hasarı onarmaya yöneldiler.
CHP de Avrupa sosyal demokrat partileri gibi sosyal demokrasiye uygun politikalara dönmek üzere nitelikli bir kurultay gerçekleştirmelidir.
Bu politika kadrosunu da oluşturur.