Yurttaşa Şiddetin Sonucu: "Önce Erzurum'u, Sonra Türkiye'yi Kaybettiler"

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve cumhurbaşkanı yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu’nun Erzurum mitinginde ortaya çıkan şiddet, toplumda bir süredir dalga dalga yayılan ve büyüyen kaygının adeta ete kemiğe bürünmesiydi.

CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, şiddet ve provokasyon konusunda ilk çıkışı yapan lider oldu.

Kılıçdaroğlu'nun geçen haftaki, "Seçim gecesi galip geldiğimizde kimse sokağa çıkmasın... Çünkü sevinç gösterileri ile dışarıya çıkıldığında, taşkınlıklar olabilir. Bazıları provokasyona gelebilir. Eli silahlı unsurlar sokağa çıkabilir. Buna izin vermeyecek bir ortamı yaratmak zorundayız" sözleri, seçim sürecinde yaşanabileceklere ilişkin önden güçlü bir uyarı olarak siyasi tarihimizdeki yerini aldı. Bu sözlerin üzerinden birkaç gün geçmeden Erzurum'da yaşanan provokasyon, kaygıların yersiz ya da temelsiz olmadığını gözler önüne serdi.

Politika ve konuşma üzerine

Thomas Hobbes’un dediği gibi insanı, diğer canlılardan ayıran en temel özellik konuşması ve akletmesidir. Aristoteles'e göre de insan konuşabildiği için politika yapar; bu yönüyle politik bir canlıdır.
Politika, bir ülke sınırları içinde yaşayanların (yurttaşların) huzur ve barış içinde "iyi"yi eş deyişle kusursuzu arama ve bunu yaşama geçirme sanatıdır.

Şiddet ile “söz” ya da politika yana yana gelmez. Şiddet, çoğunluğu korkutmayı ve sindirmeyi amaçlar. Şiddetin olduğu yerde sözün hükmü kalmaz. Politika ve politik olan biter.

Bu açıdan şiddetin üç yönünden söz edilebilir. Yönlendiren, uygulayan ve maruz kalan... Şiddeti uygulayan kaba gücün esiridir. Sadece basit bir aparattır...

Şiddeti yönlendiren, aklın bir yansıması olan yönetme iradesini ve toplumsal "iyi"ye yönelik eyleme kapasitesini yitirmiştir. Şiddetle kimse iktidarda kalmamıştır ve kalamaz.

Peki, maruz kalanlar... Haklı olmadan kaynaklanan asalet, letafet ve sağduyuyla yoluna devam ediyor.
Cemal Süreya'dan bir alıntıyla "Son kötü günleri yaşıyoruz, ilk güzel günleri de yaşayacağız."

Zor üzerine

Dokuz Eylül Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Göçmen'le Erzurum'da yaşanan olaylar kapsamında iktidar, siyaset, şiddet ve zor üzerine konuştuk.

Göçmen, Erzurum’da yaşanan provokasyona dikkat çekerek, bunun siyaset ve şiddet ilişkisine ilişkin tartışmayı yeniden gündeme getirdiğini anımsattı.

Çok partili temsili bir demokrasi yönetiminde zorunlu olarak ittifakların ve karşıtlıkların oluştuğunu belirten Göçmen, "Bu, politik bakımdan iradi farklılıkları da doğal olarak beraberinde getirir. Bu nedenle temsili demokraside eğer tartışma ve müzakere yolu ile uzlaşma sağlanmazsa çoğunluk oyu belirleyici olur" dedi.

Bu anlamda temsili demokraside politik kararların uygulanmasının zoru içerdiğini beliren Göçmen, "Fakat zor, yani çoğunluğun iradesinin genel irade olarak kabul edilmesi şiddet içermez. Zor, şiddet içermez" diye konuştu.

Azınlığa düşen şiddet uygular

Göçmen, şiddetin bir azınlığın çoğunluğun iradesini kabul etmeyip, azınlık iradesini çoğunluğa zorla ve şiddet yoluyla dayatması sonucu oluştuğunu kaydederek, "Şiddet çoğunluğu korkutmayı ve sindirmeyi amaçlar. Hiçbir şekilde düşünme içermez. Tek amaç, kendi azınlık amacını dayatmak için çoğunluğu korku, yıkma ve yok etme yoluyla iktidardan uzak tutmayı amaçlar" dedi.

Bu nedenle politik amaçlı şiddetin her zaman vahşet ve göz yaşı anlamına geldiğini vurgulayan Göçmen, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Fakat şiddetle de kimsenin iktidarda kaldığı da görülmemiştir.

Erzurum’da yaşanan politik şiddet ve vandalizm içeren sahneleri esefle izledik. Seçimlere şiddet karıştıranlar, şiddeti siyasetin bir aracı olarak görenler önce Erzurum’u ve sonra Türkiye’yi de kaybettiler."
Göçmen, tüm politik ve idari sorumluların derhal istifa etmesi gerektiğini belirterek, "Bu, ülkemizde yaklaşan seçimlerin, siyasi ve toplumsal ilişkilerin selameti için bir zorunluluk olmuştur. Toplumsal sağduyu politik akılsızlığı bir kez daha yenmiştir" diye konuştu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Olcay Aydilek Arşivi