“YPG; CHP’nin Türkiye konferansına gerçekten katılır mı…?”

Siyaset yaparken elinizde bulunacak önemli kozlarınız olmalı. Örneğin; “İnandırıcılık” ve “Güvenilirlik” bunun ilk iki sırasında gelir. Eğer iktidara en yakın ve pek de adı sanı geçmeyen parlamentoda sayısal anlamda ikinci çoğunluğu da elinizde tutuyorsanız bu iki faktör daha da önem kazanır. Eğer halk gerçekten bugünkü iktidarı indirmeyi kafasına koymuşsa (ki sinyaller de bu yönde geliyor) dönüp sizi dikkatle süzmeye başlayacaktır ya da başlamış demektir. Halkın size yönelmesini sağlayacak olan da inandırıcılık ve güven çerçevesinde yeni bir devlet yönetimi önerisidir.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Habertürk’ten Muharrem Sarıkaya’ya konuşmuş ve Suriye’deki iç savaşla ilgili şöyle demiş;

Madem onlar yapmadı, şimdi biz CHP olarak Türkiye konferansı yapacağız. Suriye gerçeğini sonbaharda masaya yatıracağız. Uluslararası tüm önemli aktörleri de davet edeceğiz… Tabii… Suriye’deki bütün aktörleri ve karşı tarafı da davet edeceğiz. Esad’ın izlediği politikayı savunan veya yeren her kesimi davet edeceğiz. Türkiye gerçekleri bütün boyutları ile görmek zorundadır. Terör örgütleri ile ilişkili olanlar hariç tabii. YPG/PYD hariç, onların dışında. Suriye’nin Dışişleri Bakanlığından bir yetkili olabilir, gelebilir. Suriye, Esad politikasını aktarabilir. Ama bunun karşıtı da olacak aynı masada. Onu hedefliyoruz. Cenevre benzeri bir toplantı; göçmen dernekleri de var, onların da katılımını sağlayacağız. Suriye tablosunu bütün taraflarla masaya yatırma gibi bir amacımız var.”

Şimdi ilk soru şu; “CHP’nin düzenleyeceği böyle bir konferans Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ulusal dış politikasını ve ulusal savunma politikasını ne kadar etkileyebilir”.

Çünkü eğer böyle bir konferans düzenleyecekseniz ve kıyasıya bir savaşın hala dumanının tüttüğü ülkeden birilerini çağırıp; “Ya bu iş böyle olmuyor ama şöyle olabilir” diyecekseniz Ortadoğu’yu bu kadar yakından ilgilendiren böyle bir sorunla ilgili öncelikle inandırıcı olmalısınız.

Yani Türkiye’nin izlediği ulusal politikanın ayrıntılarını ortaya koyacak, yapılan hataları kısmen onarıp düzenleme yetki ve erişimine sahip olacak, gelen konuklara; devlet adına sorunları çözücü veya yapılan hataları telafi edici kalıcı çözümler önerecek bir desteğe mutlaka ihtiyacınız olacak.

“Hayır ben bunu kendi kadrolarımla çözeceğim. Benimki sadece tarafların uyabileceği bir ortak çözüm portalı oluşturmak. Ülkenin dış politikasıyla ilgili bir hükümet desteğine ihtiyacım yok” diyorsanız inandırıcılığınızı kısmen kaybederseniz.

Suriye sorununu çözmeye tek başına, bölgedeki sorunların ortaya çıkmasına ya da daha da derinleşmesine yol açan süper güçlerin katılımı ya da onayı olmadan sadece sivil toplum kuruluşların ortak temennisiyle çözmeye kalkarsanız işiniz daha da zor.Bu sefer de güvenilirliğinizi kaybederseniz.

Bu ikisini de şimdiden kaybederseniz o zaman da size YPG terör örgütünün sözde PKK’nın Suriye kolu YPG’nin omurgasını oluşturduğu DSG Sözcüsü Mustafa Bali çıkar; “Çağırırsa gideceğimizi mi düşünmüş? :)” diye mesaj yazar.

Türkiye’nin başı gerçekten bu konuda inanılmaz dertte. Merkez bankasındaki yedek akçesini bile bozdurup emekli maaşlarını ödemeye çalışan bir ülkeye 3 milyon 600 bin (Ümit Özdağ’a göre bu rakam 5 milyon 300 bin) yabancı ülke vatandaşı girmiş ve 40 milyar dolara yakın bir para harcatmışsa bu sorunun çözümü oldukça zorlaşmış demektir.

Bu sorunun asıl büyük kısmı ulusal bir konferansla değil Türkiye’nin kendi iç siyasi dinamikleriyle çözülür. Yani siz daha evinizin önünü bile süpürmeden soruna uluslararası bir çözüm arama işine girmek mahalleyi pislikten kurtarmaz.

CHP’nin iyi niyetli ancak bölgeyi sorunlardan kurtarma yolundaki bu eksik girişimi; sorunun çözümünden çok ülkenin başına yeni sorunlar açabilecek kadar kritik.

Ki; CHP’nin bu sorunları çözecek etkin ve yetkin diplomasi gücü de tam anlamıyla yok.

“Monşer!” denilip; AKP’nin cahil kadrolarınca aşağılanan, en akılcı ve deneyimli dış politika üreticileri AKP’de olduğu gibi artık CHP’de de yok.

CHP’nin bu uluslararası konferans çalışmasını AKP’yi de zorlayarak Türkiye’nin sözlerini bağlayıcı bir devlet diplomasisi ile örmesinde yarar var.

Olmazsa bu girişim “ekalliyet” arz eder. Yani eksik bir girişim olarak kalır ve ülkeye hiçbir katkısı olmayacağı gibi CHP’nin de gereksiz yere yıpranmasına neden olabilir.

Tek çözüm; ülkenin başına bu denli belalar açan bu siyasi kadroların bir an önce demokratik kurumlar ve kurullar; yani seçim yoluyla gönderilmesidir.

Gerisi laf-ı güzaf olur…

 

  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Ertürk Arşivi